Ampul'le kim oynuyor?
İktidar, olağan şartlarda aklı başında kimsenin düşmeyeceği basit çukurlara yuvarlanmaktan sakınamıyor. YÖK fiyaskosu da, Kuran Kursları Yönetmeliği konusu da böyle çukurlardı.. Dün de Devlet Bakanı Babacan daha önce başka bakan arkadaşlarını çirkin şekilde aşağılayan ODTÜ'deki tepki çukuruna düşmekten beter oldu. Saf balıkları tutabilmek için çok da marifetli avcı olmak gerekmiyor. Olay sadece iktidar partisinin yumuşak karnını oluşturan İslami boyutla ilgili ve sınırlı değil. Dış siyasette de, derin vadi faaliyetlerinde de, açıklanması oldukça zor hatalar işlenebilmekte, adeta göz göre göre çukura atlanmakta, ülkeye ve partiye zarar verilebilmektedir. Bu durum sonsuza kadar tecrübe noksanlığıyla açıklanamaz. Gözünüzle görmüyorsunuz ama gelişmelerin ipuçlarını izlediğiniz zaman algılıyorsunuz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi ile oynayanlar kendilerini çok da gizlemiyorlar. Çünkü bu ülkede her sefer aynı numaralar yutuluyor. Hemen hemen bütün siyasi partilerimiz, ister iktidarda, isterse muhalefette olsunlar, birtakım gizli dalavere mimarlarının oyuncağı haline gelmeye teşnedirler. Üstelik bu kadroların büyük çoğunluğu, kullanıldıklarını bile fark etmezler. Pek çok hevesli siyasetçi pınara kadar götürülüp susuz getirilmiştir.
Akil düşer mi aynı zindana? Böyle olduğu için de, şimdiki iktidar partisinde birtakım karanlık parmakların fırıldak çevirmelerinin şaşırtıcı yanı yoktur. Ayrıca buradaki dalavereler, öteki iktidar dönemlerinde yaşananlardan çok fazla da olmayabilir. Bu açıdan garip olan, öncekilerin tecrübelerinden bir türlü ders çıkarmayı öğrenemeyişimizdir.. Bilenler biliyor ki, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne gelinceye kadar nice parti, -hem de en kahraman geçinenleri bile- iç veya dış gizli fitne erbabının elinden türlü oyunlara maruz kaldı, çoğu başını beladan kurtaramadı ve silindi.. Nice siyasetçi de, telkinle veya tehditle hatta bazen tamamen aptalca oyuna getirildi. İktidar partisinin bütün bunlardan henüz sadra şifa bir tecrübe devşirememiş olması gelecek adına kaygı vericidir. Umut edelim ki Erdoğan, birtakım karanlık uzantıların parti içinde mahir birer fitne kurmayı olarak, kadronun tecrübesizlerini ve iştahı kabarıklarını ne şekilde baştan çıkarabildiğini tahmin ediyordur. Fakat bu tür şaşkınlıkları tasarlayan ve ısmarlayan merkezlerin rengini kesin olarak seçebildiğini sanmıyorum. Açıkçası bu parmakların iç hesaplara bağlı olarak mı yoksa dış güdümle mi hareket ettiğini kestirmek çok zor. Kaç başbakan, içeriden yediği yumruğun aslında mutlak bir dış darbe olduğunu sonradan görmüştür. Türkiye'nin bugünü ve yakın yarını ile ilgili en belalı düğüm burada..
Çukurların en tehlikelisi Günümüz şartlarında her devlet için istihbarat, güvenliğin birinci şartıdır. Bu da öyle, iki eylemcinin nereden geldiğini haber alıp alamama işi değil; küresel ve bölgesel servislerin karınlarında neler dolaştığını öğrenme işidir. Şimdi ülkemize bakalım: Başbakan ile en üst düzey istihbarat görevlileri arasında samimi bir güven ortamı bulunabileceğine ihtimal yok. Böyle bir durumda Başbakan, etrafında hangi küresel veya bölgesel oyuncunun kuklaları bulunduğunu nasıl öğrenecek? Daha da kötüsü şu ki, böyle bir veri güvensizliği içinde Başbakan'ın beynini ve yüreğini iç ve dış bin türlü çarpık ve tehlikeli istihbaratla kirletmek işten bile değildir. Tabii ki, çok zeki bir başbakan birkaç ay içinde kendisinin nasıl aldatılmak ve yönlendirilmek istendiğini görür. Ancak başbakan bu noktaya gelmiş ve Türkiye'nin içinde boğulduğu iç ve dış istihbarat lağımlarını bütün ayrıntılarıyla tespit etmiş olsa bile ne yapabilecektir? Ya istihbarat kirliliği veya sıfır istihbarat.. İçeriden zavallı küçük oyuncular, dışarıdan acımasız büyük oyuncular.. Üstelik koynunda yetmiş iki buçuk hesabın ve bağın adamları! Kimi kukla, kimi kompleksli devşirme, kimi nüfus ajanı: Bu karanlıkta sarı bir 'ampul' ne kadar aydınlık sağlayacak? Üstelik düğmesiyle oynayan bir sürü fırıldakçı varken.
|