Saddamizm
Saddam Hüseyin'in yakalandığı haberi geldiği anda birçok kişi aynı tepkiyi verdi: Tahmin edilen bu sona rağmen, neden farklı bir yol izlemedi; kendini, ailesini ve ulusunu bu felakete sürükleyen dürtü neydi? Bu sorunun cevabını aramaya başladığımız andan itibaren, meselenin bir "diktatör" olmadığını, "diktatörlük" olduğunu daha net görürüz. Kuşkusuz, buradan bir efsane çıkarmaya çalışan ya da olup bitene kimi olumlu anlamlar yüklemeye çalışan ilkel refleksler var olacaktır. Saddam Hüseyin'i bir direniş kahramanı gibi göstermekten başlayıp, böyle lanetli bir hayatı, Arap milliyetçiliğinin sularında yüzdüğünün farkında olmadan, Batı'nın sömürgeci niyetlerine direniş olarak takdim etmeye kadar bile uzanacaktır bu refleksler. Halkının zenginliğini halkından esirgeyen ve binlerce kişinin hayatına kasteden bir diktatör daha, diktatörlüğün mukadder sonu ile karşılaştı. Bir halkın hassasiyetlerini kaba milliyetçiliğe dönüştürerek, "milletsiz milliyetçiliğin" ve Baas Partisi ideolojisi altında "halksız halkçılığın" en yakıcı örneklerinden biri oldu Saddam Hüseyin ve temsil ettiği her şey... Bu diktatörün fiilen etkisizleşmesi çok olumlu olsa da, O'nu işbaşından uzaklaştırma sürecinde kullanılan yöntemler çok tartışmalı ve sonuçta bir diktatörlüğün bedelini bir halka ödetme anlamına gelen uygulamalar asla kabul edilemez. Bu ince bir çizgi ve her zaman korunması gereken bir politik duruş olmalıdır. Saddamizm'i eleştirmenin karşısına yukarıdaki hassasiyetle karşı karşıya getirme oyunu çıkarılmamalıdır. Bu oyun çok oynandı ve dünyanın çeşitli yerlerinde hâlâ oynanıyor. Diktatörlere karşı çıkanların halkların bedel ödemesinden yana oldukları gibi insafsız bir kurgu üretiliyor maalesef. Tıpkı, Saddamizm'e karşı çıkanların, ABD'nin tüm politikalarına destek verdikleri yalanının ileri sürülmesi gibi. ABD'nin şiddet politikalarına karşı çıkmanın haklılığı altında Saddamizm'e destek vermeyi gizlemek için en elverişli ve sinsi yollardan biri haline getirildi bu. Oysa, halklara ödetilen bedellere haklı olarak karşı çıkmanın, diktatörlükler karşısında suskun kalma enstrümanına dönüştürülmesine izin verilmemelidir. Dini, siyasi ya da bölgesel hassasiyetlerle Saddamizm'e dolaylı 'ideolojik lojistik' sağlayan pek çok yazı ve siyasi söylem hala tazedir. Hiçbir hafifletici sebep arkasına sığınmadan diktatörlüklere karşı çıkılmalıdır. Ve diktatörlere ödetilmesi gereken bedel adına bir halkın tepesine bomba yağdırılması yöntemine de asla göz yumulmamalıdır. Tüm bu olup biten içinde, tam bir siyasi paranoya halinde halkını felakete sürükleyen ve bu felaketin gerçekleşmesi için kendi hayatını bile diktatörlüğün silahı haline getiren bir diktatörün hikayesini izledik bir bakıma. Bu hikaye insanlığa büyük bedel ödeterek sona erdi. Bundan sonrası ise, bundan öncesinden çok daha önemli. Irak'a demokrasi getirmek adına şiddet politikaları yerleşikleşirse, bu, demokrasiye değil Saddamizm'e hizmet edecektir. Saddam bitti ama Saddamizm cılız da olsa yaşıyor ve dünyanın başka yerlerinde de başka adlar altında hâlâ çok güçlü. Esas olan ise diktatörlerden çok diktatörlükle mücadele etmektir. Diktatörlerle mücadele ederken, halkların vicdanında diktatörlüğü sempatik kılacak politikalardan kaçınmak demokrasi ve özgürlük fikrinin omurgasını oluşturmak zorundadır. Irak'ta çeşitli saldırılara karşılık vermek için koalisyon güçlerinin aşırı şiddet kullanması ve sivillerin ölümüne yol açan bazı uygulamaların ortaya çıkması demokrasi fikrini diktatörlüğün ruhu karşısında zayıflatmaktadır. Diktatörlüğü yok etmek için, diktatörün ordusu ile savaşmak, bağlamını kolayca aşabilmekte ve bazı olaylarda sivil halkın hedef olmasına yol açmaktadır. Bunlar asla olmaması gereken şeylerdir. Artık Saddam Hüseyin yakalandı. Esas mücadelenin Saddamizm'le olduğunu tam olarak hatırlamanın zamanıdır. Savaşın başından beri Saddam Hüseyin'i yakalamak uğruna unutulmaya terk edilmiş gözüken bu fikrin gerçek anlamına uygun davranmak gerekir. Irak'ın zenginliklerini tüm Irak halkının yararına kullanacak, Irak halkının kendi kaderini tayin hakkına saygılı ve demokrasiyi şiddetin yedeğinden kurtaracak bir düzen kurulması esas olmalıdır. Irak Savaşı sebebiyle ortaya çıkan 'küresel meşruiyet' problemini aşmak ve dünya düzeninin meşruiyet hakkında dağılmış gözüken felsefesini yeniden kurmak için, gelinen noktayı fırsat olarak kullanmak gerekmektedir.
|