Siyasi liberalizmin sosyal derinliği
BRÜKSEL- AB Zirvesi, siyasi liberalizmin çeşitli siyasal krizler karşısındaki gelişiminin yeni bir örneği olarak yerini aldı. AB bir siyasi entegrasyon olarak "stratejik yapıştırıcı" siyasi liberalizm olan bir bütünlük şeklinde tüm dünyanın önünde duruyor. AB'ye dönük siyasi gözlemin iki tarafı var. Birincisi entegrasyon stratejileri, İkincisi de siyasi liberalizmin bu çağa damgasını vuran gündem maddeleri. Bu nedenle AB'nin tarihini ve geleceğini, bir bakıma siyasi liberalizmin tarihi ve geleceği olarak okumak mümkün. Siyasi liberalizm ise ekonomik liberalizmden bağımsız ele alınamayacak bir olgu. Siyasi liberalizmin içerdiği değerler, dünyanın çok önemli bir bölümü tarafından kabul edilmiş durumda. Dünyanın geri kalanında ise siyasi liberalizmin değerlerine kimi itirazlar olsa da kökten bir reddediş sözkonusu değil.
***
Bununla beraber ekonomik liberalizmin değerlerine değilse de uygulama biçimlerine dönük "tepki dalgası", refah toplumlarından yoksul toplumlara kadar pek çok yere sirayet ediyor... Ekonomik liberalizm, bu zaman diliminde neo-liberal politikalarla özdeşleşmiş durumda. Neo-liberal politikalar, devletçiliğin kötü politikalarının eleştirisinin, "piyasacılığın" kar hanesine yazılmasından güç almaktadır. Kamu'nun bütün bu süreçte aldığı rol veya Kamu'nun ötelendiği koordinat ise çok önemli. Neo-liberal politikalar ile devletçiliğin haklı olarak reddedilmesi, kastı aşan bir tutuma yerleşerek "kamu" kavramı ile hasım bir "piyasacılık" üretmektedir. Böylece "kamu" kavramı sadece etiketten ibaret hale gelmektedir. Kamu'nun "devletçilik" le eşit olmadığı unutulmaktadır. Şimdilerde "üçüncü yol" hareketinin dikkat çektiği sakıncalı durum böyle çıkmıştır ortaya. "Üçüncü yol", "kamu" kavramının sakatlanmasına yol açan neo-liberal politikaların tıkandığı noktada "teorik" ve "siyasal" bir müdahale olarak kurgulanmıştır. Devletçiliğin olumsuzluklarının sıralanmasının doğrudan "piyasacılığın" kazanç hanesine yazılmasındaki yanlışlığa dikkat çekmiştir. "Serbest piyasa" kavramı ile "piyasacılık" arasında büyük bir fark olduğunu belirlemiştir. AB "resmi gündemi" siyasi entegrasyonunu güçlendirmek için yeni stratejiler geliştirirken, bu siyasi liberalizmin pratiklerini zenginleştiriyor. AB'nin "derin gündemi"nde ise entelektüeller, siyasi liberalizmin bütünleyici parçası olan ekonomik liberalizmin "toplum" kavramına yansımalarını, bunun ne kadar sürdürülebilir olduğunu tartışıyor.
***
"Devletçilik" ve "piyasacılık" dilemması dışında yeni yaklaşımlar ve siyasi pratikler nasıl üretilebilir, bunların şimdiye kadarki "kazanımları" koruyarak, neo-liberalizmin sakıncalarını engelleme gücü nedir? Avrupa'nın "derin gündemi" ile "resmi gündemi" arasındaki bu "makas farkı" çok önemli. Siyasilerin giderek rutinleşen ve içe kapanan gündemini, yeni ve verimli bir zemine taşımanın yolu budur. Ayrıca, siyasi liberalizmin değerlerini korumak için sadece piyasa mekanizmasının kurallara uygun biçimsel işleyişinin yeterli olmadığı daha açık görülmektedir. Siyasi liberalizm, "sürdürülebilir bir kimlik" olmak için "sosyal derinliğini" artırmak zorundadır. Ekonomik liberalizmin serbest piyasa ekonomisi ile özdeşliği tartışılmaz, fakat bunun "piyasacılık" olarak görünen pratiği çok tartışmalıdır. "Piyasacılık" bir tür "piyasa fetişizmi" olarak "sosyal" olanla çatışmaktadır. Dünya, gelinen noktaya ve eldeki kazanımlara rağmen ciddi bir tıkanma ile karşı karşıyadır. Siyasal, ekonomik ve sosyal mekanizmalar, toplumları temsil etmekte yeterli olmamaktadır. Yeni siyaset arayışları, eldeki kazanımları koruyarak daha verimli düzlemlere geçme çabaları hız kazanmak zorundadır. "Siyasal", "sosyal" ve "ekonomik" alanların bağlantıları üzerine yeni düşünceler üretmenin ve bu temelde siyasetler geliştirmenin eşiğine girmiş bulunuyoruz. Bunca gürültü içinde sesi şimdilik zayıf çıksa da geleceği belirleyecek olan budur... Avrupa "derin gündemi"nin bu çatışmayı giderecek bir açılım içine girmesi son derece dikkatle izlenmelidir...
|