Bil bakalım ne getirdim?
Eşim Sevgi'nin kafasını kamaradan dışarıya uzatmasıyla, çığlık atması bir oldu;
"Süper.... süper... şimdi dile benden ne dilersen. İster dolma, ister et sote... Evdeki pasta tenceresini getirirsek kek bile yaparım..."
"Sadece bu kadar değil" diye cevapladım. "Üstündeki ocağı çıkarıp bunu taktın mı, lüks lambası da oluyor..."
Tekneyi alalı iki yıldan fazla olmuştu. Yazları içinde yaşıyorduk ama sıcak bir şeyler yiyip içemiyorduk. Çünkü elimizde sadece bir ispirto ocağı vardı ve onunla yemek pişirebilmek de hayal gibi birşeydi...
60'lı yıllar... Piknik tüp yeni çıkmıştı. Ve ben eğrisini doğrusuna getirip 60 liraya bir tüp almıştım üstünde ocağıyla. Eşime yaptığım akşamüstü sürprizi de oydu... Teknede motor olmadığı için elektriğimiz de yoktu. Piknik tüp aydınlanma işimizi de bir nebze çözecekti. Oysa o güne kadar aydınlanma için geceleri gemici feneri ve mum kullanıyorduk...
Hoş daha sonra sallantıdan fitili sürekli dağıldığı için aydınlanma işinde tüpün fazla bir faydası olamayacağı ortaya çıkmıştı ya... Ama küçük "Aygaz" tüpümüzü yıllarca ama yıllarca tek ısıtma aparatımız olarak kullandık...
Şimdi teknelerimizdeki imkanlara bakıyorum da, gerçekten şaşırıyorum.
Artık Sevgi hanım üçlü ocak şöyle dursun, fırın kullanıyor. Ayrıca derin dondurucudan çıkanları çabuk çözsün diye bir mikro dalga fırını bile var...
Bir zamanlar mumla kitap okuyan ben ise şimdilerde, radyo değil renkli televizyondan haberleri izliyorum.
Birçok kişinin teknesinde uydularla iletişim kuran GPS gibi aletler var.
Artık klasik haritaların yerlerini de bilgisayarlar aldı.
Evet, yüklüyorsun haritaları bilgisayarına, sonra isteğin noktayı zumla, istediğin gibi incele...
Bir parça meraklı olanlar bu işi ya dizüstüyle yada normal bilgisayarlarla hallediyorlar. Çünkü teknelerin çoğunda jeneratör ve kesintisiz güç kaynakları var...
Sizi bilmem ama şahsen ben, denize çıktığımda en çok gazetelerin eksikliğini hissederim. Radyo veya televizyon haberleri nedense onun yerini tutmaz. Mesleki alışkanlık filan değil. Bu bambaşka bir farklılık. Çünkü gazetede sadece görmezsiniz, ona dokunabilirsiniz de...
Sadece görmek değil. Dokunmak...
Şimdilerde bizim internet servisi yepyeni bir uygulama başlatıyor.
Artık gazetenizi A3 ebadında kağıda hem de renkli olarak basıp okuyabileceksiniz.
Aman aklınız karışmasın. Bu bildiğimiz internetten yazı indirme işlemi değil. Bire bir gazete basacaksınız. Özellikle de yurt dışındakiler için mükemmel bir çalışma.
Ama şahsen ben başka bir şey hayal ediyorum:
Elden ayaktan uzak, "karga uçmaz, deniz otobüsü geçmez" bir koyda demirlemişim.
Güneş ufak ufak ısıtmaya başlamış.
Sabah gözlerimi açmadan denize atlamış, yüzmüş sonra da duşumu yapmışım.
Bir elimde ince belli bardaktaki çayım, diğer elimde kendi teknemin printerinde bastığım buram buram mürekkep kokusunu duyduğum gazetem Sabah...
Vay vay vayyy...
Onasis miyim neyim?..
Yoksa cennette miyim?..
Yahu ben bunu 40 sene önce rüyamda görsem hayra yormazdım.
Birilerine anlatmaya kalksan adamı Bakırköy'e kapatırlardı, bir daha çıkarmamasına...
Bir bakar mısınız, nerelerden nereye gelmişiz!..
Nerede ispirto ocağından piknik tüpe terfi, nerede kendi gazetenle ıssız koyda deniz keyfi?..
Bir şey söyleyem mi, bunu eğer tatil yaparsam bu yıl mutlaka uygulamaya koyacağım. Sonra cep telefonumun faturasını da bizim Editör Hayrullah Mahmud'a yollayacağım...