Cem Yayýnevi 70'li yýllarda bir kitap kulübü kurmuþtu ve tanýtýmý için de 'Güvercin' baþlýðýyla bir kitap dergisi yayýmlýyordu.
Fazýl Hüsnü Daðlarca, bir gün yayýnevi yöneticisine kitap kulübünün kaç üyesi bulunduðunu sorar.
Üye sayýsý yedi yüzün üzerindedir.
Bunun üzerine 'Üye sayýsý 888 olunca o üyeye bir kitap armaðan edeceðim' der.
Nedenini de þöyle açýklar:
'888'i seçmemin nedeni, bu sayýnýn 1000, 1250 gibi kalýplaþmýþ bir sayý olmamasýdýr.'
Bu arada da armaðan edeceði kitabýn hikâyesini anlatýr:
'Vereceðim kitabý daha Harbiye sýralarýnda hazýrladým. Subay çýktýðým 30.8.1935 tarihinde de yayýmlandý. Adý 'Havaya Çizilen Dünya' olan kitaptan, bugün elimde sadece iki nüsha kalmýþtýr. Birini kendime, diðerini ise imzalayarak 888. üyeye býrakacaðým.
Bu kitabýn 1935 yýlýnda yayýmlanmasýna gelince:
Ortaokulun son sýnýfýnda babam beni Kuleli'ye yazdýrmak, subay yapmak istedi. Bir öðle yemeðinde bu konu açýldý. Ýstemiyordum liseyi, üniversiteyi okumak. Eðitimimi yurt dýþýnda sürdürmek amacýmdý benim.
Peçetemi efendice masaya koydum. Duvarda üst üste konmuþ Kur'an'lar vardý; en üsttekini, bir týrnak büyüklüðünde olaný, annemin sýnav günleri için cebimize koyduðu küçük Kur'an'ý sandalye üstüne çýkarak aldým. Öptüm üç kez. 'Ben subay olmayacaðým' dedim. Oturdum yerime. Yemeðime baþladým.
Babam, o düzenli aile yaþamýmýzda karþýlaþtýðý bu tek baþkaldýrýyý þaþkýnlýkla izledi. Kalktý ayaða, gitti. Kur'an'larýn en alttaki, en büyüðünü aldý. Öptü üç kez. 'Ben seni subay yapacaðým' dedi saygýn sesiyle.
Ýþte subay çýktýðým gün, kendi paramla yayýmladýðým 'Havaya Çizilen Dünya', Kuleli 11. sýnýfta iken yitirdiðim babama sevgilerle dolu bir sesleniþtir.'
Ve 'Havaya Çizilen Dünya' kitabý da ayný adlý þu þiirle baþlar...
Yalnýzlýk sabahlarýn yaþadýðý yalnýzlýk;
Sularýn içindeki ýþýklar kadar ýlýk.
Hüzün, o mýsralardan dudakta kalan hüzün;
Ýkindi üstlerinde aydýnlýðý gündüzün.
Uykular, ilk gençliðin gündüz gibi uykusu,
Vücudun balýk olup içinde yüzdüðü su.
Sessizlik geceleyin yolcusuz sokaklarda;
Sükžn dalgalarýnýn ortasýndaki ada.
Ruha uzak bir þehir içinden gelen rüzgâr,
Ayrýlýktan önceler, ayrýlýktan sonralar.
Müzelerde o ölü zaman, o gölgesizlik,
Yüze deðen eskilik, sonsuzluk, kimsesizlik.
O kadar siliktir ki bir bayram günü þiir,
Uyurken akla gelen son hayaller gibidir.
Hayatýn oyundaki sükžna deðen sesi;
Çocuklukta her yeni sýnýfýn o ilk dersi.
Müzikten sonra, içi dinlemek uzun uzun:
Bir resimdeki davet, bir heykeldeki sükžn.
Öyle sevgililer ki bir kere görülmüþtür,
Hatýralarý ömrün gecelerince yürür.
Duyulan sýlasile sezilen o beldeler,
Geçer yelkenler gibi enginden birer birer.
Dudaklarýn habersiz söylediði þarkýlar:
Vücudun aðaçlardan önce duyduðu bahar.
Çiziyorum havaya dünyamý bir çiçekle
Ve hayran bakýyorum bu rüya gibi þekle!
FAZIL HÜSNÜ DAÐLARCA