Beyrut'ta birkaç eksikle toplanan Arap liderler, Suudi Planı'nın "Arap Birliği Planı" haline getirmeyi kabul ettiler. Plan, bütün Arap ülkelerinin İsrail'i tanıyıp, bu ülke ile barış içinde normal ilişkiler kurmasını öngörüyor. Bunun için de, İsrail'i 1967 sınırlarına çekilmeye çağırıyor..
Çok dikkatli bir dille hazırlanmış bir ortak bildiri.. Kudüs'ün durumunu ve Filistinli mültecilerin geri dönüşünü, ki sayıları 3 milyon 600 bin, taraflar arasındaki müzakerelere bırakmış durumda..
Şimdi biraz geri gidersek, Clinton döneminde, İsrail Başbakanı Barak, Arafat ile bir araya gelerek Batı Şeria ve Gazze'de işgal altında tuttukları toprakların yüzde 95'ini Filistinliler'e bırakmayı ve Doğu Kudüs'ün de Filistin Devleti'nin başkenti olmasını kabul etmişti. Herkes tam anlaşma oluyor derken, Arafat birden bu tavizleri yeterli görmemişti..
Şimdi Arap Birliği Planı, buna yakın.. Tek farkı, İsrail'in, Suriye'ye ait Golan Tepeleri'nden de çekilmesini öngörmesi.. Bu bir müzakere süreci.. Tarafların masaya oturup konuşmaları gereken zorlu bir süreç.. Ve burada kilit ülke de ABD.. Onların plana bakış ve yaklaşımları bu işin nereye gidebileceğini herkese gösterecek..
İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı, Türkiye ile bazı ülkelerin eğitime ayırdıkları paraları karşılaştırmış.. Sonuç ülkemiz açısından tam bir felaket..
Eğitime ulusal gelirinin sadece yüzde 2.3'ünü ayıran ülkemizin yöneticileri, içinde bulunduğumuz bilgi çağında nasıl bu kadar büyük bir yanlışın içinde olabilirler? Bu oran, Yunanistan'da yüzde 3, Suriye'de ise yüzde 4.8.. Gelişmiş ülkelerde ise yüzde 7-8 dolayında.. Okul öncesi eğitimden yararlanma oranı Hollanda'da yüzde 99, İtalya'da yüzde 94.9, Avusturya'da yüzde 80.5, Yunanistan'da yüzde 63.9 iken, bizde sadece yüzde 7.6.. Ortaöğrenimde de durum felaket.. Ortaöğrenime devam yüzdesi Türkiye'de yüzde 51, Fransa'da yüzde 95, Almanya'da yüzde 90, Avusturya'da yüzde 88 ve Yunanistan'da yüzde 86.. Yükseköğrenimden yararlanma oranı bizde yüzde 21.. Fransa'da bu oran yüzde 51, İspanya'da yüzde 50.
Vakfın araştırmasında şöyle bir cümle var: Ülkemizde yüksek öğrenim görmüşlerin ve en az bir işyerinde çalışmışların yüzde 36.6'sının bugün işsiz olduklarını belirtirsek, bu tablonun ne kadar düşündürücü olduğunu, daha doğrusu her şeyin en baştan düşünülmesi gerektiğini görürüz...
Oysa Türkiye'de eğitime ayrılan kaynak o kadar düşük ki.. Öğrenci başına 260 Amerikan doları.. Bu rakam üyesi olmak istediğimiz AB'nin bazı ülkelerinde 8 bin 500 Amerikan dolarının üzerinde.. OECD ortalaması bile 3 bin 550 dolar..
Peki bu açık kapatılabilir mi? Hayır kapatılamaz...
Vakfın açıklaması şu ibret verici ve üzerinde hepimizin düşünmesi gereken cümlelerle bitiyor:
"Sadece Milli Piyango idaresinden 1997'den itibaren 250 milyon Amerikan doları eğitime katkı olarak alınmıştır. Her hafta en az 1 milyon dolar. Yani sadece bu para ile her hafta bir okul yapılır. Yapılıyor mu? Gerçek o ki, devlet kaynak yaratsa bile kaynağı iyi kullanamıyor. Devlet zengin olmayabilir. Ancak ayırdığı para ile ne yapıp ne yapamayacağını bilemiyorsa, konu ne olursa olsun, düzenleyeceğim derken kaosa neden olur. Siyaset samimi ve gerçekçi yaklaşmadığından, bu konulara bir türlü odaklaşılamıyor. Çözüm üretmek ise hiç gündeme gelmiyor. Failatün öğrenenler, yani siz ve biz bu işi beceremedik. Ümit şimdi öğrenmeyeceklerde..."