Türkiye'nin önündeki 20 yıla ilişkin perspektiflerin tartışıldığı bir toplantıda Başbakan Ecevit'in ileriye dönük hiçbir açı getirmeyen bir konuşma yapması Ankara'nın "ruh hali"nin en açık göstergesidir.
"Yarının Kurulması-Hedef 2023" başlıklı toplantıda onlarca insan ekonomiden sanata kadar bir çok alanda Türk ve yabancı uzmanlar 100'üncü yılındaki Türkiye'ye ilişkin düşünceler geliştirirken Başbakan Ecevit "özerk kurumlar"dan yakındı.
Başta Merkez Bankası, Sermaye Piyasası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme, Rekabet ve Radyo Televizyon Üst Kurulu olmak üzere bütün bu kurum ve kurulların kurulması ve bu fonksiyonların "özerkleştirilmesi"nin bir tek nedeni vardır: Siyasilerin, siyasi iktidarların tasallutundan ve "çürütmesi"nden kurtarmak.
Bu "çürütme" bütün bu fonksiyonları, hizmetleri ve kurumları hangi aşamaya getirdiği ortadadır. Kamu bankalarının "siyasi arpalık" olarak kullanılmasının sonuçları ortadadır.
Türkiye, "dış baskıların" da devreye girmesiyle bağımsız ve özerk kurumları oluşturma konusunda son yıllarda oldukça hızlı adımlar atmak zorunda kalmıştır. Ve şimdi hükümet bu özerk kurumlardan şikayetini dile getirmektedir.
Bu kurum ve kurulların her birinin oluşması büyük tartışmalar ve "mücadeleler" sonucu sağlanabilmiştir. Şunu Ankara da dünya da bilmektedir ki bütün bu kurumların oluşma tarzları, atanma ve özlük hakları dahil olmak üzere hükümetten ve siyasi partilerden tam anlamıyla bağımsız kılınamamıştır. Bilerek yaratılmış çeşitli "gedikler" bu kurum ve kurulların siyasi rüzgarlara açık olmasını sağlamaktadır.
Buna rağmen Ankara bu özerk kurumlardan rahatsızlığını en yetkili ağızdan açıklamış olduğuna göre ortada daha "vahim" bir durum vardır. Siyasiler bu kurumların işlevlerine doğrudan hakim olmadan siyaset yapamamaktadırlar.
Batı'daki sistemin bu kurumları ortaya çıkarmasının ana nedeni siyasetin ekonomi üzerindeki etkisini kısıtlamaktır. Bu nedenle bütün Batı'da önce Merkez Bankaları, ardından Sermaye Piyasası Kurulları, Rekabet ve medya denetim kurumları siyasilerin etkilerinden arındırılmış yapılara kavuşturulmuştur.
Bizde oluşmuş olan ve zaman içinde oturacak, işlevlerini daha etkin biçimde yerine getirecek olan bu kurumlar siyasi etkinlikten tam olarak arındırılamadıkları için siyasi otoriteyle çatışma durumunda bile değillerdir.
Bu yapı bile Ankara'nın alışageldiği yönetme tarzına aykırı gelmektedir. Yanlış bu kurumlarda olmadığına göre başka yerdedir.
Ve yanlış bildiğimiz yanlıştır: Ankara'nın alıştığı siyaset biçimi yanlıştır.
Başbakan'ın, Türkiye'nin geleceğine ilişkin perspektif konuşması yapması beklenirken özerk kurum ve kurullardan şikayetçi olması varolan siyaset alışkanlığının itirafıdır.
Başbakan'ın şikayeti ve arayışı "Tekrar 1999 öncesine mi dönülecek" sorusunu gündeme getirmektedir. Ankara böyle bir "sil baştan" yapmaya hazırlanıyorsa tekrar başa döneceğiz ve gördüğümüz filmleri tekrar göreceğiz demektir.
Not: Bu yazı yazıldıktan sonra, akşam 17.30'da Başbakan Ankara temsilcilerine o konuşmada söylediklerini daha da "şiddetle" savunan bir açıklama yaptı. Başbakan'ın ek açıklamaları yukarda yazılanın ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Ankara eski usul siyaset imkanlarında en küçük bir eksilmeye bile dayanamamaktadır. Siyaset, başta ekonomi olmak üzere hiçbir alandan elini çekmemek için direnmektedir.