Bir süre geziler hediyeler falan kesildi. Sonra tam başlayacaktı, kriz başladı. Hoop gene gümbürtüye gitti bizim geziler... Fakat şu an, anladığım kadarıyla kriz bitti. Çünkü her hafta neredeyse bir davet alıyorum.
İyi bir şey... Yani krizin bitmesi...
Gelen gezi davetleriyle kriz tahlili yapmak da romatizma ağrısına göre hava tahmini yapmak gibi bir şey. Ekonomist ahalisi o kadar rakamı boşuna döküyor. Halbuki Tuğçe'ye sorsalar hemen cevabını alacaklar.
"Tuğçe! Davet var mı davet?"
"Yok"
"Tüüü... Memleket çok kötü desene"
Bu kadar basit. Davet var, kriz yok; davet yok, kriz devam...
Zenginler de herhalde böyle düşünüyordur.
"Ayol ne krizi. Bizim buzdolabını açıyorum bakıyorum, hiç de açlık çekecek bir durum yok. Geyik eti, kurbağa bacağı orada duruyor işte. Kim niye açmış anlamıyorum. Düpedüz yalan... Evet geçen ay anlarım. Havyar bulamamıştık. Ama şimdi o da var, bu da var..."
Benimki de böyle bir şey işte...
Bodrum iyi gelecek... Yağmur da yağsa güzel olur orası...
Bir kere daha böyle kış günü gitmiştim Bodrum'a... Şakır şakır yağmur yağıyordu. Bir inşaat firması götürmüştü... Bize resmen "paralı muhabir" muamelesi yapmışlardı. "Orayı çekin, burayı çekmeyin... Haberde şunu da yazın, bunu yazmayın" diye ha bire komut veriyorlardı... Biz sinirlenmeye başlayınca "bakın haber güzel çıksın, sizi bizim tekstil firmamızdan bir güzel de giydiririz" diye de alenen rüşvet teklif ediyorlardı. Gezinin son günü sıkı bir kavga çıkmıştı. Evet böyle durumlar da oluyor. Her gezi çok iyi geçiyor diye bir şey yok. Kavgalar, çekişmeler de oluyor. Böcek muamelesi de görebiliyoruz, prenses muamelesi de...
Fakat tabii ne olursa olsun her gezide illa ki bir flört hadisesi oluyor.
Ah ne komiktir o... Gezinin birinci günü değilse de ikinci günü grubun bir kızıyla bir oğlanı daha bir yakın olur. Onlar bir süre sonra otobüste falan yan yana oturmaya başlarlar. Bakarsın yemeklerde de, yan yana değilse de aynı masaya falan düşüverirler... Sonra gece gezmelerinden kopmaya başlarlar... Sonra odalar arasında sessiz ama telaşlı koşturmacalar başlar.
Grubun diğer elemanları ise bu arada flört-toto oynar. "Kim kiminle yatacak" totosu. O da çok eğlencelidir. Böyle güzel, muzır bir grupsa, daha uçak kalkarken başlar toto tahmini. Bunu da kim başlatır bilin bakalım?
Esasında en zampara olana ama grupta götürmeye değer güzel bir kız bulamayan şahsiyet!
Bari canımız sıkılmasın diye toto oynatır millete...
Her neyse... Bu gezi flörtlerinden pek tabii ben de yaşadım. Çok kolay başlar ve çok kolay da sonuca ulaşır.
Yatağa yani!
Bunun nedeni de çok salak bir his silsilesidir.
a) Yabancı bir ülkedeyiz, yurtdışında flört çok güzel olur
b) Çok az vaktimiz var, bir an önce ne yapacaksak yapalım
c) Geri dönünce kimse kimseyi bir daha görmeyecek, bu yüzden yakışıklı olması yeter. Aptal ve cahil de olsa olur. Nasılsa bir daha görmeyeceğim
d) Kimse duymaz...
İşte bu sonuncusu cidden salakçadır.
Kimse niye duymasın?
Bütün ekibin zaten tek eğlencesi "gruptan iki kişi fingirdesin de bize de malzeme çıksın"dır.
Olmayanı bile yaratırlar sırf eğlensinler diye...
Bu yüzden, ya yapacaksın ve saklamayacaksın...
Ya da kepengi indireceksin ve başın ağrımayacak.
Kimse duymaz diye düşünmek en saçması...
Nitekim benim maceramın haberi, benden daha önce memlekete uçmuştu...
Fakat umurumda bile değil. Çünkü cidden çok romantik ve heyecanlıydı.
O da yarına kalsın...
Tuğçe BARAN