Ulusal marşlara saygı, tokatla sağlanmaz
Iowa Üniversite'sinde ülkesinde aradığı hiçbir şeyi bulamamaktan sürekli yakınan ve bir şekilde Amerika'ya yerleşebilmenin yollarını arayan Meksikalı yazar Mirianne S. ile aynı banyo ve mutfağı tam üç ay paylaşmıştık.
Yakaladığı her yerde saatlerimi çalarak bana günah çıkartan bu genç kadının dertli konuşmaları bazan o kadar uzuyordu ki, artık banyoda veya mutfakta onunla karşılaşmamak için saklambaç oynamaya başlamıştım...
ABD'den ayrılma zamanımız yaklaştığında, ondan intikam almak için neşeli bir plan yaptım. O zamanın bir teknoloji harikası olan bilgisayarıma yeni aldığım bir CD-ansiklopedi koydum ve Mirianne'i odama davet edip, ona Meksika ulusal marşını dinlettim. İşte o zaman aylardır çözüm bulmaktan kaçtığı sorunlarıyla beni bunaltan Mirianne, beni ilk kez şaşırttı. Sürekli şikayet ettiği ve kaçmak için planlar yaptığı ülkesinin ulusal marşını dinleterek ondan intikamımı alacağımı sanırken, o hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. "Ah ne kadar kızsam da çok severim orayı, hele bu marş çalınca aklıma çocukluğum gelir, okulum, öğretmenlerim, sevgi dolu günler... ve dayananam işte..." Benim üzerimde duygusal hiçbir etkisi olmayan Meksika ulusal marşını dinlerken ağlayan Mirianne'i ve o anı hiç unutmam.
Ulusal marşlar aynı ülkede yaşayan insanların bayrak, ulusal değerler, gelenekler kadar gönüllerini birleştiren, onları coşturan simgelerdir. En milliyetçi olanımızdan, dünya vatandaşlığını yürekten benimsemiş olanımıza kadar, yıllarca aynı marşı dinleyerek büyümüş, rol model olarak aldığımız anne-babamız ve/ya öğretmenlerimizle aynı sözleri bir ağızdan söylerken paylaştığımız duygu ve düşünceleri hafızamıza kazımışızdır. O duygular, onları oluşturan tarih ve hikayelerdir ki, bizi yetişkinlik yıllarımızda da ulusal marşlarımızı dinlerken heyecana sürükler, bazan gözlerimizi bile doldurur. Bir yere ait olmak gereksiniminden tutun da tarih bilincine kadar değişik olgularla açıklanabilecek bu coşku duygusaldır ve çevre koşullarına bağlıdır. Yani İspanyol anne ve babadan doğmuş bir çocuk eğer ABD'de büyümüşse onun duygularıyla bağlandığı ulusal marş artık Amerika'nınkidir. Daha da yani hiçbirimiz ulusal marşımız ve milliyetimizle beraber doğmayız.
Pastorol marş
Her ulusun kendi ulusal değerlerini ulusal marşlarında dile getirdiğini, ilkgençlik yıllarımda Norveç'te yaşarken 1869'da Björnson tarafından yazılan Norveç ulusal marşının ne kadar pastoral olduğunu farkedince öğrenmiştim. Doğa ile içiçe yaşayan, doğaya hala saygı duyan Norveçliler'in milli marşı da doğaya övgü doluydu. Bize gelince, dünyada iyi bir şair (Mehmet Akif Ersoy) tarafından yazılmış ulusal marşa sahip şanslı ülkelerden biriyiz. (Bildiğim kadarıyla Hint ulusal marşı da ünlü şair Tagore tarafından yazılmıştır) Bizim ulusal marşımızın metni kendi ulusal değerlerimize ve yazıldığı güne uygun olarak bağımsızlık, inanç ve vatan temalarının güçlü olduğu birinci sınıf bir şiirdir.
Geçenlerde genç okurlarımdan biri, okuduğu lisede yapılan bayrak töreni sırasında bir arkadaşıyla konuştuğu için okul müdürü tarafından atılan iki tokatla yere düştüğünü ve kendisini çok aşağılanmış hissettiğini yazdı bana. Yaşamının en kırılgan döneminde onuru kırılmıştı. Bu hüzünlü e-posta notunu okurken geçen yıl bir arkadaşımın çağdaş eğitim sunmakla övünen bir özel okulda okuyan çocuğunun İstiklal Marşı söylenirken ciklet çiğnemesi nedeniyle herkesin içinde yediği tokat geldi aklıma.
Çocuk 13 yaşındaydı, ciklet çiğnemenin saygısızlık olduğunu bilmiyordu ve bu tokatın yarattığı aşağılanmayı hala unutamamıştı. Şimdi siz bu yazıyı okurken eminim kendi çevrenizden benzer olayları, belki de kendi yüzünüze aynı nedenle şaklamış tokatların yarattığı incinmeyi anımsayacaksınız.
Oysa Meksikalı Mirianne'in Amerika'nın ortasında kendi ulusal marşını dinlerken anımsadıkları arasında tokat ve topluluk içinde aşağılanma yoktu. Dürüstçe konuşalım: ulusal marşımızı çocuklarımıza tokatla ve zorbalıkla sevdiremeyiz. Milli Eğitim Bakanlığı'nı çocuklarımızı ulusal marştan soğutan bu şiddet uygulamalarının üzerine ciddi olarak eğilmeye hep birlikte davet etmenin yollarını bulmalıyız. Saygının ve ciddiyetin anlamını ortalık yerde şiddetle değil, henüz doğal çocukluk taşkınlıkları yaşayan gençleri bir kenara çekip, önce öğretmen ve yetişkinlerin onlara saygı göstermeyi başarabilmesiyle öğretebiliriz. İşte ancak ve asıl ondan sonra: "Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak!"
|