Önce "kar" teslim aldı İstanbul'u, ardından "yağmur" ile "rüzgâr"...
Ömrümün geçmişini "kar"a teslim ettim ben de, şimdisini "yağmur"a, geleceğini ise "rüzgâr"a...
Gece, karanlığıyla kol kola girdi, sabaha doğru yürümekte...
Rüzgâr, pencere pervazını dövüyor kara karanlık çığlığıyla...
Bense içimdeki çığlığı susturamıyorum.
Gençliğimin hayali o rüzgârın çığlığıyla bir yağmur damlası olarak durup duruyor pencerenin camında...
Yarın "Yüzüklerin Efendisi" filmine gitmeliyim.
Bir kitap daha okumalıyım, içinde cinayet olmayan...
Bir çocuğun saçlarını okşamalıyım oğlumun şefkatiyle...
Bir genç kızın ışıltılı yüzüne bakmalıyım 16 yaşımın gözleriyle...
Bir emekli amcaya yer vermeliyim Bostancı-Beşiktaş otobüsünde...
Bir şarkı dinlemeliyim sözleri aşk üzre damıtılmış...
Ak düşen bıyıklarımı kestim, kalkıp pencerenin pancurlarını kapadım, televizyonu açtım, bir bardak su içtim, cep telefonunu kapadım, ilkgençliğinin hülyalarında yüzen oğlumun saçlarını okşadım, bir sigara daha yaktım...
Cama vuran yağmura inat...
Rüzgârın çığlığına inat...
Bedenim oturduğum sandalyede kaldı.
Kalbim, kafesinden fırlayıp kuş misali uçtu, Kadıköy-Beşiktaş vapurunun güvertesine kondu.
Güvertede yaşları 17-18, iki genç, biri kız biri erkek...
Kimse yok gençliklerinden başka...
Kız, kollarını oğlanın boynuna doladı.
Oğlan dilini kızın ağzına doladı.
Öpüştüler.
Kendilerinden başka kimse görmedi öpüştüklerini...
Bir de kalbim...
Kalbimi o gençlerin sevgileri ile sevdalarına bağışladım.
Geceydi.
Yağmur, İstanbul'un kara karanlık gökyüzünü esir almıştı.
Rüzgâr, kara karanlık kollarıyla yağmurun bedenine sarılmıştı.
Geceydi.
Yağmuru ve rüzgârın çığlığını dinleyerek oturuyordum odamda...
Televizyon açıktı, adını bilmediğim bir şarkıyı söylüyordu adını bilmediğim bir kadın...
Işığı söndürdüm.
Televizyonun sesini kıstım ve televizyon ekranından çekip çıkardım o adını bilmediğim şarkıyı söyleyen adını bilmediğim kadını...
Kadını çekip çıkardım ve karşıma oturttum.
"Söyle" dedim, "ne yazmamı istersin senin için..."
"Ömrün" dedi, "ömründen bir cümle yaz benim için, ama içinde yağmur da olmasın, rüzgâr da..."
O an bütün her şey sessizlik kesildi. Yağmur dindi, rüzgâr sustu.
Geceydi ve 18 yaşımın gençliği pencereden bana bakıyordu.