kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Şubat 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Öldürücü acılarından eser kalmadı. Uluç, boyunluğunu üç gün sonra çıkarıyor.

Yeniden âşık olabilirim

TULUHAN TEKELİOĞLU
13.02.2009
Hıncal Uluç geçirdiği boyun ameliyatından sonra günlük hayatına bomba gibi döndü. İlk röportajının Sevgililer Günü'ne gelmesi de manidar oldu. "Ben bulunmaz Hint kumaşıyım, Hıncal beni terk ederse o kaybeder,' diyen kadın benim için yüce kadındır," diyor..
* Hayatta en sevdiğim insanın magazin basınında "Hıncal'ın eskisi" diye geçmesine tahammül edemem. Bizim magazin basınımız böyle yazıyor.
* Benim sözlüğümde öyle iç güzellik falan, böyle bir şey yok. Kadının dışı güzel olacak. İç güzelliğini ben nasıl olsa ayarlarım.
* 15 gün aşk yaşayacaksan ha yaşıtınla aşk yaşamışsın, ha benimle. Ne fark eder...
* 'Ben bulunmaz Hint kumaşıyım. Hıncal beni terk ederse kaybeder,' diyen kadın benim için en yüce kadındır.
* Kadında en hoşlanmadığım şey, kendine güvensizliğidir. Ne yazık ki Türk kadınının yüzde 90'ı böyle.
* Özhan'ın (Canaydın) hakkımda yazdığı kitaptan haberim var. Keşke o kitabı bana gönderse de önsözünü ben yazsam.
Samimi söylüyorum. Yazmazsam Hıncal değilim. Özhan benim 40 yıllık arkadaşım.
* Güzel bir kızla yemeğe çıkmışım, orada mumlar yanıyor, ama herifin kafasında bu yemekten sonra karıyı nasıl eve atarım var. Bir akşam yemeğe çıkıyorsam, yemeğe çıkmak için çıkıyorum. Arkası için değil.
* Bu yaşa geldim ama böyle bir ağrı yaşamadım. Deseler ki 'Kolunu kesip seni kurtaracağız,' 'Kesin,' derdim!
* Ameliyattan çıktıktan sonra ağabeyim küçük kardeşim ve kız kardeşim, 'Azmi Hoca'yı gördük ödümüz patladı,' dediler. Azmi Hoca bitik vaziyette ve boş bakıyor. Hoca bu haldeyse Hıncal ne haldedir,' diye korkmuşlar.
* O küfürler bittiği an ben biterim. Kendimi emekliye ayırırım.

İlk kez gidiyorum evine. Tek başına yaşayan bir erkeğin evi gibi değil hiç. Bir kere sıcacık. Bir duvar tavandan tabana kütüphane, diğer duvar büyüklü küçüklü sevdiğim ressamların (Avni Arbaş, Devrim Erbil, Adnan Çoker, Ömer Uluç) tablolarıyla kaplı. Öteki duvar ise ağaçlardan gözükmüyor. Küçük, egzotik bir bahçe gibi, dev yeşil bitkilerin önünde rengârenk orkideler var. Biz konuşurken ağaçtaki muhabbet kuşları da katılıyor sohbete. Bu ne huzurlu ev, ne öfke bırakır insanda ne stres diye düşünürken, Hıncal Uluç'la sohbetimiz tam tersine hareketli geçti. İlginç bulduğum tabiriyle 'içerden' çıktığından beri daha savaşçı bir ruhla gittiğini söylüyor gazeteye. Kelimeleriyle hayatın tenine değerken, birine veda etti mi köşesinde, onu hayatından da siliyor. 'Benim için en büyük anti-aging, savaşmak. İçerdeyken doldum, yazıya daha agresif döndüm,' diyor. Hangi ruhla dönerse dönsün, o açık ara Türkiye'nin en okunan ve konuşulan yazarı. Anladım ki o savaşçı ruhuyla, SABAH gazetesinde yazdığı sürece, hiçbir zaman yaşlanmayacak sevgili okurlar.

-Boyun ameliyatından önce size anjiyo yapıldı, stent takıldı. Nasılsınız şimdi?
-
Bomba gibiyim. Bugün bunları konuşmak kolay, yaşarken bayağı zordu. Bu kanepeye böyle uzanırım, okurum. Gazeteleri ayrılacaklar ve atılacaklar diye ayırırım. Son gazeteyi şöyle attım yere, doğrulurken arkamda müthiş bir sancı. Arabaya atladık doğru doktora gittik. Hemen bir damardan ağrı kesici iğne ama bana mısın demedi.

-'Ölüyorum,' mu dediniz?
-
Hayır hayır, kalp krizi aklıma hiç gelmedi. Omzum ve kolum ağrıyor. Eylül ayında Sümela Manastırı'na tırmandım, iki kilometre. dağda yürüdük. Aklımdan bile geçmedi. Dedim ki 'Bu herhalde korkunç bir kas sıkışması.' İğneden sonra da ağrılar bana mısın demedi. Onun üzerine arkadaşlar benden habersiz Florence Nightingale'den randevu almışlar. 'Yürü gidiyoruz,' dediler. Azmi Hoca 'Sinir sıkışması, kas mas hikâye,' dedi; 'Sende boyun fıtığı var.' MR çekildi. Üç fıtık var boyunda. Bir tanesi canıma okuyor. O boyuta gelmiş ki; 'Bunu düzeltemeyiz, artık keseceğiz,' dedi. 'Bunu kestiğimiz andan itibaren de acıların hepsi bitecek.' Dedim ki 'Kolumdaki hakikaten çok ağır bir acı. Çekmeyen bilemez. Bir böbrek aldırdım. O sancının da ne demek olduğunu bilirim. Bu yaşa geldim ama böyle bir ağrı yaşamadım. Deseler ki 'Kolunu kesip seni kurtaracağız,' 'Kesin' derim o kadar. Bu hastalık sürecinin bana en büyük kazancı hayat boyu unutmayacağım üç dost kazandırması. Üç doktor. Azmi Bey, Vedat Bey ve Sedat Bey. Doktorluğun çok ötesinde adamlar. Anjiyoya girdik, çıktık. Vedat Hoca, 'Kalbi besleyen ana damarın yüzde 95'i tıkalıydı.

- Durum bir hayli ciddiymiş...
- Bu şu demek. Her an, bir-bir buçuk ay içinde bu damar tamamen tıkanabilirdi ve tıkandığında, hastaneye yetişme şansın yüzde 20,' dedi. Yaşama şansın değil hastaneye yetişme şansın. Düşünsene Tuluhan biz neler atlatmışız meğer... Üç hafta sonra boyun ameliyatı. Boyun ameliyatına girmeden bir gün evvel pazartesi günü 90 Dakika'yı çektim, ameliyata girdim, bir hafta sonra pazartesi günü hastaneden çıktım, 90 Dakika'nın çekimine gittim. İki 90 Dakika arasında oldu bu. Dört saat süren bir ameliyat. Azmi Hoca dedi ki, 'MR'ını gördüğüm zaman çektiğin acıları tahmin etmiştim ama açtığım zaman, öyle bir sarılmış ki sinir o fıtığa... Dünyada böyle bir acıyı yaşayan iki kişi ya vardır ya yoktur.'

-Ameliyat masasında kalırsam diye bir vasiyet hazırlamış mıydınız?
-
Yok. Hayatım boyunca hiç öyle düşünmedim. Ben iyi yaşadım, yani giderken 'Ah şunu da yapsaydım,' diyeceğim bir şey kalmadı. Kimseye sağlığımı bile konuşturmuyorum.

-'Ben içerdeyken' diye yazıyorsunuz. Sanki hastaneden değil de hapishaneden çıkmış gibi..
-
Ee özgürlüğün kısıtlandığı her yer içeridir benim için. Yazmamın kısıtlandığı her yer... Benim için yazar olmak, dışarıda olmak demektir zaten.

-Sizi ne mutsuz eder? Size kayıtsız kalınması mı? Sevilmeyip çok okunmak mı? Sevilip az okunmak mı?
-
Sevip sevmemeleri umurumda değil. Umurumda olan bir tek şey var: Okunmak. Bana küfür ediyorlarsa demek ki okuyorlar, demek ki yazdıklarımı ciddiye alıyorlar ve tepki gösteriyorlar. 'Oh be diyorum Hıncal ayaktasın hala.' O küfürler bittiği gün, ben biterim. Kendimi emekliye ayırırım.

- Küfürlerle mi besliyorsunuz kendinizi?
-
Beslenme değil. İnsanlar bir yazıdan hoşlandıkları zaman 'Aman ne hoş yazmışsın,' diye çok az sana dönerler. Ama öfkenin hiddeti anındadır. Kızar ve hemen yazar.