kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
OKUR TEMSİLCİSİ
Okur Temsilcisi

Pabucu kadar gazeteci

"AKIL tutulması" bazen öyle haller alıyor ki, hayret etmemek elde değil. Irak başkenti Bağdat'ta ABD Başkanı George Bush'a ayakkabı fırlatan televizyon muhabiri Muntazır El Zeydi sadece Arap dünyasında kahraman ilan edilseydi belki bu kadar şaşmayacaktım.
Ama başka pek yerde olduğu gibi bizde de bu "eylem" köşe yazarlarımız tarafından yere göğe sığdırılamaz hal alınca dünyada aklın çivisi çıkmakta düşüncesine teslim olmaktan başka çare kalmadı.
Bunlara Uluslararası Gazeteciler Federasyonu'nun (FIJ) Genel Sekreteri Aidan White da eklenince "pes" dedim. "Bu gazeteci derinden hissettiği görüşlerini ifade etmiştir" şeklinde konuşmuş White . Kalemi unutun, pabuçla bıçak arasındaki farkı hafife almayı ima edecek kadar vahim.
Uzun yıllardır Arap meslektaşlarla temas halindeyim. İçinde yaşadıkları zorluk ve sıkıntıları biliyorum. Çoğu devlet otoritesiyle "papaz" olmamayı, konformizmi tercih ediyor. Bir de mesleğine bağlı, vicdanına sadık kalmaya gayret edenler var, neyse ki.
Tarık El Humeyid, Şark-ül Evşat Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni. Her kelimesine katıldığım yorumunu (16 Aralık) sizlerle paylaşıyorum:
"George Bush'a Bağdat'ta ayakkabısını atan kişi, bu eylemi Bağdat caddelerinden birinde gerçekleştiren sıradan bir vatandaş olsaydı, 'densiz' denip geçiştirilebilirdi. Fakat eylemi bir muhabirin yapması kınanması gereken bir durum. Iraklı gazeteci Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin yanında duran ABD Başkanı'na can sıkan, sert sorular sorabilirdi. Ancak, gazeteci, gazeteciliğin şiddet ve kabalıkla iletişim kurup tartışamayacağı gerçeğini unutarak kelimeler yerine ayakkabıyı kullandı. Basın toplantısında gördüklerimiz basın mesleğine hakaretten başka bir şey değildir ve gazeteciliğin ruhunun yanlış anlaşılmasının göstergesidir. Gazeteci ne mücahittir, ne savaşçı; o haber toplayıp yayar. Gazeteci, bu meslekteki meslek dışı bazı tiplerin iddia ettiği gibi millet veya ümmet sözcüsü, vicdan temsilcisi değildir. Ancak, belirtmek gerekir ki, Bağdat'taki ayakkabı fırlatma olayı, eski ABD valisi Paul Bremer döneminde gördüklerimizin bir diğer yüzüdür. Bremer, Saddam Hüseyin'in tutuklandığını ilan ettiği gün, salon birçok gazetecinin alkışı ve kutlamasıyla yerinden oynamıştı.
"Sebebi ne olursa olsun, gazetecilikte alkışlama, hakaret yağdırma veya ayakkabı fırlatmanın yeri yoktur. Maalesef bazı Arap kanallarında utanç verici ayakkabı fırlatma olayını kutlayanlar oldu, hatta bazıları saygın gazeteciliğe yakışmayan bir fiili mazur göstermeye kadar işi vardırdı. Bu sözlerim ABD Başkanı'nı değil, bu davranışı yakışıksız bulan kültürümüzü ve profesyonel olmayanların elinde zarar gören gazeteciliği savunma amacı taşıyor. Basın toplantısında o gazeteci ve diğerlerinden Güvenlik Anlaşması'nın imzalanmasının taraflar ve özellikle de Irak halkına ne sonuçlar getireceğini daha iyi anlamamız için ABD Başkanı'na, Irak Başbakanı'na zor sorular yöneltmesini beklerdik. İki liderden, Irak'taki sürekli mezhepçi bölünmeyle, başta İran olmak üzere Irak'ı dış güçlerin eline teslim edilmekten nasıl koruyacaklarına dair cevap istenmesini beklerdik. Ama bir gazetecinin, basın toplantılarına izin verilmeyen Saddam döneminin sona erdiğini unutarak kelimeler yerine ayakkabı kullanmasını beklemezdik. Bir gazeteci Saddam'a tek bir kötü söz kullansaydı kendi aşireti tarafından derhal dışlanır, en sert cezalara çarpılması istenirdi. Bazıları, önceki Irak rejiminin 'Yalan Bakanı' Muhammed Said El Sahhaf'ın gazetecileri koyun sürüleri gibi güttüğünü, hiç kimsenin onu sorgulamaya, çizilen çizgiyi geçmeye cesaret edemediğini unutuyor. Oysa bugün sorgulama, hesap sorma ve siyasetçiye yalanını hatırlatma hakkı bulunan bu Iraklı gazeteci bütün bunlar yerine, sanki halkın demokrasi anlayışı öyleymiş gibi, ayakkabının kelime, akıl ve tartışmadan daha güçlü olduğu kararını aldı. Maalesef gazetecilik yapan bazılarının meslek anlayışı da budur."
Bush'a olan yaygın nefret, öfke seli tabii ki anlaşılabilir.
Ancak, o muhabir elindeki bloknotu, kalemi bir yana bırakıp ayakkabısına davrandığı an, gazeteciliği bitmiştir. Haberin dışında kalmak yerine haberin parçası haline gelmiş, halka olan sorumluluğunu mezara gömmüştür.
Kendi halklarını ezen, bir kısmı eli kanlı Arap diktatörlere değil ayakkabı fırlatmak, doğru düzgün soru bile soramayan Arap "gazetecilerin" bu eylemi övmeleri ise içler acısıdır.