kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Kasım 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
OKUR TEMSİLCİSİ
Okur Temsilcisi

Okurlarla dört yıl

SABAH 2004 Kasım'ında okurlarına "Size hesap vereceğiz, bize güvenin" taahhüdü ile bu köşeyi açtı. Dört yıl, 200 küsur hafta, onbinlerce telefon, eposta, mektup. Taahhüt bugün daha da güçlü.
Etrafımızdaki hemen her şeyin "miş gibi" yapıldığı ülkemizde, basının kendisini "gerçekten" okurlara karşı hesap verebilir hale getirmesi, son derece gerekli ve kaçınılmaz olduğu halde, hâlâ çok, çok zor bir proje.
Neden böyle?
Türkiye'deki vahşi rekabet ortamı, geleneksel gazeteciliğin yanlış patronaj yönetimleri ile hırpalanmışlığı, iktidar odaklarının ardı arkası kesilmek bilmeyen müdahale ve baskıları, iş güvencesindeki zayıflıklar, bağımsız mesleki icraat algılamasını zedeleyen, haberciyi yer yer bezdiren uygulamalar, çuvaldızı başkalarına batırmaya bayılan ama iş "kendine iğne"ye gelince oralı olmayan bir basını toplumla yüz yüze bırakıyor.
Buna bir de tüm dünyada mevcut "gazetecilik kültürünü" ekleyin.
O "kültür" şunu da içerir: Sen basın olarak her şeyi en iyi bilirsin, istersen yüceltir istersen bir günde yok edersin, hayatları parlatır veya karartırsın, kimse sana yan bakamaz, sen çok güçlüsün, icabında bu gücü kendi lehinde de kullanabilirsin; aman bu güce halel getirme. Kendini sorgulama, burnundan kıl aldırtma. Hatalarını göm, unut ve unuttur.
Aksini yaparsan rakiplerine yem olur, okurlarının da gözünden düşersin.
Oysa, derdimiz sağlam bir demokraside fikir ve hayat tarzı çeşitliliği, tercih ve rekabet özgürlüğü, karşılıklı saygı ve sosyal huzur içinde yaşamaksa, bunu sağlamanın yolu, her kurum gibi basının da kendisini saydam ve hesap verir kılmasından geçiyor.
Tabii, "kılıyormuş gibi" yapmadan.
İnanarak ve ısrarla.
Tam dört yıl önce bu günlerde, SABAH Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, yazı işlerinde arkadaşlarıyla verdiği ortak kararı uygulamaya koyarak, gazetede açık bir özdenetim faaliyeti başlattı. İçeriği okurlara ait, onları her açıdan ilgilendiren şikâyet, tartışma, hesaplaşma ve düzeltmeleri içeren haftalık "ombudsman" köşesi açıldı.
Babahan ve Yayın Koordinatörü Şule Talu ile yaptığım ilk konuşmalarda, okurları gazeteyle buluşturacak olan bu faaliyet, tek bir koşul üzerine oturuyordu:
Tam bağımsızlık.
Anlamı şuydu:
Bu köşe günlük editoryal müdahalelerin dışında, dil ve anlatım konuları dışında özgür ama sorumlu, özerk ama yetkisiz kalacaktı.
Eğer bu köşe gazetenin "vicdanı" ise, "olmazsa olmaz" buydu.
Babahan bu cesur kararı verdi.
Okuduğunuz köşeye 200 küsur hafta boyunca hiç müdahale olmadı.
Çoğu kez yazılanlar tartışıldı, kızdırdı, belki kırdı, küstürdü; ama hep o "vicdanı" temsil etmeye çabaladı bu köşe.
Gazeteyi zaman zaman acımasızlığa varan bir yaklaşımla eleştiriye açmak hiç kolay değil.
Tersine, en zor görevlerden biri.
Ombudsman bir nevi "âkil adam" olabilir. Ama bence bu köşe biraz da çamaşır makinesine benziyor:
Gündelik harala gürele gazeteciliğin, önemli bir bölümü istemeden kirletilen çamaşırları burada temizleniyor.
"Âkil adam" fazla yüceltilmiş bir yere, kişiye işaret eder.
Öyle olsa bile, ombudsman da hata yapabilir, muhakemesi bazen zayıf, eksik, eğri, çarpık olabilir,yanılabilir.
O yüzden...
"Çamaşırcıbaşı" demek daha doğru. Gazetenin, muhabirin, editörün çoğu kez bilmeden istemeden telaşla kirlettiği çamaşırları temizleyen kişi.
Bu köşe de bir mevi çamaşırhane.
Temizlik atölyesi.
Gönül ister ki bu görevi başka gazeteler de önemsesin. SABAH'la ne kadar sert rekabet içinde olurlarsa olsunlar, onunla beraber dürüst, doğru, hata katsayısı azaltılmış, iç muhasebeye açık bir gazeteciliğe doğru yürüsünler.
Bu açıdan, SABAH'ın önde gelen rakiplerinden Hürriyet'in güvenilir bir okur temsilciliği kuramaması, ayakta tutamaması, sonunda kapatması büyük eksiklik. Başka gazeteler de ayak sürüyor, kimi "miş" gibi yaparak ilerliyor.
Tereddüt ve sıkıntı nedendir biliyorum; şaşılacak belki ama okurlar da farkında.
Ama biz kendimize bakalım.
200 küsur hafta boyunca bu köşede ele almadığımız konu kalmadı desek yeri. En basit yazım hatalarından (okur açısından da) en "hassas" konulara, patronaj yazı işleri ilişkilerine, sürekli gündemi işgal eden editoryal bağımsızlık meselesine varıncaya kadar, tartıştık, sorguladık, önerdik.
Buraya günde ortalama 50 okur mesajı geliyor (aslında çok daha yüksek ama promosyon, dağıtım vs gibi konularda gelenleri saymıyoruz). Bunların önemli kısmı eleştiri; bir kısmı ise soru veya gazeteyle ilgili yorumlar, öneriler veya köşe yazarlarıyla ilgili övgü veya feveranlar.
Dördüncü yaşımıza basarken, 60 bini aşkın mesajdan söz ediyoruz.
Aslında her biri "gönüllü düzeltmen" olan okurlarla kurulan güven köprüsünde ayrıca nabız tutuyoruz, haftalık barometre açıyoruz.
Bu barometre, umuyoruz ki, hem patronaj hem de yazı işleri için de yol haritası konusunda yardımcı olabilsin.
Dördüncü yaş gününü kutlarken, SABAH okurlarının hangi alanlarda duyarlılık taşıdığına, bunların değişip değişmediğine girmeyeceğim.
Bunu her yıl gelenek halini alan "yıl sonu" değerlendirmesinde, 2009'a girerken gözden geçiririz.
Ama, şunların altını çizmekte yarar var: SABAH, basında çok önemli bir kale. Onu güçlü ve farklı kılan, tabii sadece hesap verir oluşu değil. Bu gazete binbir türlü zorluğun içinden sıyrılarak bugünlere geldi.
Burada, mesleğine gönül vermiş, ona titizlenen, ama bu mesleğin ahvalinden de kaygılar duyan insanlar, sizler gibi ülkenin sevincini acısını sıkıntısını övüncünü yaşayan yurttaşlar çalışıyor.
Bile bile, kasıtlı olarak yüklenen "yandaş medya" haksızlığını en çok da onlar "haksızlık" olarak görüyor.
Ve haberle yorumun okurlarca ayrı kalemlerde değerlendirilmesini istiyorlar.
Haberlerin nasıl daha güçlü, farklı, çeşitli, bol -ve tabii doğru, adil ve dengeli-verileceği ilgilendiriyor onları. Bir gazeteyi ayrımsız ve gözüpek haberciliğin, halka sahip çıkan, mağdurun sesini duyuran gazeteciliğin güçlü kılacağını biliyorlar. SABAH gibi bir gazetenin herhangi bir siyasi misyonun hizmetine girdiği anda güven kaybedeceğini de bildikleri gibi.
"Eleştiriye açığım" taahhüdünü bu köşeyle size dört yol önce ilan eden SABAH çalışanlarına güvenin.
Ve o güven zemini üzerinde durarak, kimsenin hatasız olamayacağını da bilerek, hata ve eksiklik adına ne varsa, gördüğünüz her şeyi bize aktarmaya devam edin. Dört yıldır devam eden bu ortak tartışmadır SABAH'ı güçlü kılan.