kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
12 Aralık 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ŞEREF OĞUZ
ÖNERİ-YORUM

Hızlı koşmayanın vay haline!..

İki adam, ormanda yürüyüştedir. Saatler sonra arkalarında bir ayı homurdanmasıyla irkilirler.
Adamlardan biri derhal sırt çantasındaki koşu ayakkabılarını alıp giymeye başlar.
Diğeri; "Ne yaptığını sanıyorsun?"
diye sorar.
- "Hızlı koşmak için spor ayakkabılarımı giyiyorum."
- "Ayıdan daha hızlı nasıl koşacaksın ki?"
- "Senden hızlı koşayım, yeter!"
Ardımızdan kriz kovalarken pek çoğumuzun bu durumda olduğunu düşünüyorum.
Rekabeti anlamayan veya "yapıcı" olmaktan ziyade "yıkıcı" olarak kullanan firmalarımızın ise tam da ormanda dolaşan "ihtiyatsız" lar gibi olduğu aşikâr.
Hiç kimse, işler yolunda giderken işini yeni baştan düşünmez.
Müşteri kapıda beklerken, süreçlerini iyileştirmeyi aklına bile getirmez.
Fabrika, tam kapasiteye yakın tıkır tıkır mal üretirken tutup "acaba işimi daha verimli bir yapıyla değiştirebilir miyim" diye sormazsınız.
Değişim, krizin tetiklediği bir olgudur.
Kendi hayatımızdaki temel dönüşümlerin şahsi krizlerimize denk gelmesi de tesadüf değildir.
2001 yılının makro nitelikli krizi bugün, (şimdilik) düşük yoğunlukta bir mikro kriz olarak önümüzdedir.
Pek çok işyeri, "varlık sebebi ortadan kalktığı için" kapanıyor.
Velinimet müşteri, elini eteğini çekince, dükkânlara da kepenkleri çekmek kalıyor.
Tam da bu hengamede kriz ayısının soluğu ensemize yaklaşırken, iki tür davranış değişikliği gösteriyoruz.
Büyük bir kesim, krizde ayakta kalma stratejisini "devlet kurtarsın" söylemine indirmiş durumda.
Krizden önce de zaten krizde olan fakat bunun farkında bulunmayan firmalar, devletin vergi desteği, bankanın faiz desteği, mümkünse bedava kredi desteği peşinde enerjisini tüketiyor.
Kendi kusurundan başka her probleme odaklanmış bu stratejiyi akılsız bulabilirsiniz.
Fakat yakın geçmişin popülist politikaları, ne yazık ki böylesi "ağlak" kurtarılma öyküleriyle doludur.
Ait olduğu sivil toplum örgütünü, bir baskı grubu olarak dönüştüren ve bu kurum üzerinden medyayı da etkileyerek "Hükümet bizi kurtarsın" diyenlerin sesini yakında daha sık duyacağız.
Ekonomik krizler sonrasında "hasar tespit çalışmaları" na ziyadesiyle meraklı biriyim.
Yalnızca bizimkiler değil, Arjantin, Bolivya, İsrail, Peru, ABD, İngiltere, İspanya gibi ülkelerin büyük ekonomik krizler sonrasındaki değişim tabloları ortak özellikler gösteriyor;
Büyüklerden ziyade hızlı davranan firmalar ayakta kalabilmiş.
İş süreçlerini ya yenileyen ya da sil baştan tanımlayanların sayısı artmış.
Kirpi sendromuyla, işçisini, tedarikçisini kapı dışarı edip kendi içine kapananlar kriz sonrasında ya el değiştirmiş ya da yok olmuş .
Yeni bir pazar veya ürün ya da modeli geliştirmeyi başaranlar büyümüş.
Servet, büyük ölçüde el değiştirmiş.
Bu tabloya bakınca şimdiki krizin bizde de benzer bir süreci tetikleyeceğini öngörebiliyoruz.
Neticede kriz ayısının nefesi ensemizde boza pişirirken eski kötü alışkanlıkların hiç birine tahammülü yok hayatın.
Kredi zor ve pabuç pahalı.
Kaynaklar kıt ve verimli kullanmayan yanacak.
Değer yaratmayan iş süreçleri artık firmayı yavaşlatan ölümcül hatalar halini alıyor.
Doğru ve kritik kararları daha hızlı alabilenlerin, sektörde yan yana koştuğu rakibine oranla "hayati avantaj" sağlayacağı döneme hoş geldiniz!..
Firmayı, iş, ilişki, iletişim ve bilgi süreçlerini sil baştan düşünmek ve bunu biran önce yapmak, ormandaki iki adamın öyküsündeki "kader" i belirleyecek.
Bugünün "tercih" ine zaten yarın penceresinden bakınca "kader" demiyor muyuz.