kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
12 Aralık 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Siz olsanız...

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde iktidar koltuğu hiç böylesine riskli olmadı, saatli bombaya dönüşmedi. Hem de tiktakları giderek daha da hızlanan saatli bombaya...
Hayır; herhangi bir ülkeyi, herhangi bir iktidarı kastetmiyoruz. Veya hepsini birden kastediyoruz. Çünkü, ekonomilerin Japon zamkıyla birbirlerine yapıştırıldığı günümüzde, önemli bir aktörün yanlış kararı tüm dünyayı etkiliyor. Tıpkı uçurumdan atlayan bir koyunun sürüyü peşinden sürüklemesi gibi.
O nedenle iktidar koltuklarında oturanlar aylardır uykusuz, gerilimli, sinir küpü. Kime kulak vermek gerektiğini, hangi reçeteye güvenileceğini bilememenin sonucu.
Onları anlayabilmek için kendinizi onların yerine koymanız gerekiyor. Gelin, deneyelim...

İşte hendek, işte deve
Varsayalım ki, siz hazırlanacak pakette son sözü söyleme yetkisine sahipsiniz. Ekonomiden, maliyeden sorumlu bakanlarınız, danışmanlarınız, iktisatçılarınız önünüze şu önerileri veya reçeteleri koyuyorlar:
* " Borç sarmalının tuzaklarından kurtulmak için, merkez bankaları enflasyonu göze almalı. Evet, enflasyon cinini lambadan çıkarmanın bedeli var ama böyle bir krizde reel ekonominin temel direkleri olan ana sektörleri ve şirketleri borçtan kurtarabilmek ve rahatlatabilmek için banknot matbaasına fazla mesai yaptırmaktan başka çare göremiyorum." (IMF eski başekonomisti ve Harvard Üniversitesi'nde ekonomi ve kamu politikaları kürsüsü öğretim üyesi Prof. Kenneth Rogoff)
* " Mali disiplin kaygısını bir yana bırakın. Kamu borcunu artırmayı göze alın. En azından gayrı safi milli hasılanın yüzde 7-8'ine denk gelecek kaynak yaratıp, altyapı yatırımlarına yüklenin. İşsizlikte artışı ancak böyle frenleyebilir, talebi ancak bu yolla kamçılayabilirsiniz." (Nobel Ekonomi Ödülü sahibi iktisatçı Prof. Dr. Paul Krugman)
* " Ne yaparsanız yapın, krizin dinamiklerini durduramazsınız. İşin olacağına varacağını kabul edip, yeni krizleri önleyecek evrensel misyona soyunun: IMF'nin güçlü yetkilerle donatılması, kredi derecelendirme kuruluşlarının devletleştirilmesi gibi zor kararları dünyaya kabul ettirmek için lobi çalışmasına ağırlık verin." (Fransız iktisatçı Jacques Attali)
* " Paniğe kapılıp, zaten kıt olan kaynaklarınızı bacadan serpmeye kalkmayın. 'Şu hükümet ekonomik paket açıyor, ben geri kalmayayım' telaşına düşmeyin. Bir önlem alın. İkinci adımı atmadan önce soğukkanlılıkla, sabırla ilkinin sonuçlarını bekleyin. Ezberinizi bozmayın, 40 yıllık arza dayalı politikalarınızı, modaya uyup talebe dayalı politikalarla değiştirmeye kalkmayın." (Almanya Maliye Bakanı Peer Steinbrück)
* " Bir yandan bankaları reel sektöre daha çok kredi açmaya zorlamak, bin yandan da bankaların kaynak yaratmalarını daha sıkı kurallara bağlamak, ekonominin temel yasalarına ters düşer. Bankalar için kredi açmayı kazançlı hale getirmedikçe, ekonominin kanallarını rahatlatamazsınız. Öncelikle bankalara sıkı düzenlemelerle deli gömleği giydirmekten vazgeçin. Gerisi kendiliğinden gelir." (Fransa'nın sözü dinlenir bankacılarından William Kaddouch-Chassing)
* " Ulusal ekonomiyi kurtarmaya bakın. Döviz işlemlerini yasaklayın, dış ticareti sıkı kayıt altına alın. Zordaki sektörleri kamulaştırın." (Arjantin hükümetine yapılan ve büyük bölümü benimsenen tavsiyeler)

Obama'ya yapılan çağrı
Bunlar son birkaç günde okuduğumuz "Ahkam"ın sadece bir bölümü. Ve hemen hepsi de uygulanıyor veya hayata geçirilmek üzere: ABD'de, Çin'de, Almanya'da, Latin Amerika'da...
Evet, bir an için dizginlerin sizin elinizde olduğunu varsayın; her biri başka yöne götüren bu atlardan hangisine güvenirsiniz? Yoksa 20 Ocak'ta görevi devralacak ABD Başkanı Barack Obama'ya yapılan çağrıyı tercih edersiniz? Amsterdam'da yaşayan Faslı yazar ve iktisatçı Fuad Laroui, ona şöyle seslendi:
"Ey Obama; hayatının amacına ulaştın. Bu, merdivenin en üst basamağına çıkman anlamına geliyor. Bundan sonra kaçınılmaz olarak basamakları ineceksin. Niye inesin? Niye bu kriz döneminde başına onca dert alasın? Hazır en üstteyken 'Benden buraya kadar' de. Zor kararlarla herkesi kendine düşman edeceğine, çekil ve hayatın tadını çıkar."
Dedik ya; iktidar koltuğu -mecazi anlamda- elektrikli iskemleden farksız hale geldi...