kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
12 Aralık 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Sevgi bu değil, yapmayalım hanımlar beyler!

Şu bizim sevgi deyip durduğumuz şey hiç yoktan iyidir de... Bazen mecburiyetlerimizin prangası, bazen yalnızlık korkusu, bazen samimiyet yanılsaması, bazen iktidar egzersizi değil midir?
Hatta...
Kimi zaman tam da sevmesevilme biçimlerimiz " gizli bir sevgisizliğe" işaret etmiyor mu? Bunu bal gibi fark edip kendimizden bile saklamaya çalışmıyor muyuz?
Kaç kez yazdım, yine yazacağım; başka bir sevgi olmalı!
Popüler kültürün şakşakçılığını yaptığı "haydi sevelim-sevilelim; birbirimize sevdiğimizi söyleyelim" şamatasında baş köşeyi tutan duygu ve davranışlardan farklı ve hakiki bir başka sevgi olmalı!
Yoksa bu bizimki sevmek değil, yapmayalım hanımlar beyler!..
Farkındayım, "nereden geldik şimdi buraya?" diye söyleniyorsunuz içinizden...
Peki, o halde şu aşağıda alt alta dizdiğim
gündelik hayattan alınmış yakınmaları okuyun...
İlk liste kadınların özgüven edinimi üzerinde uzmanlaşmış bir psikoterapistin; Nathaniel Branden'in hastalarından derlediği temel yakınmalar...
1. "Yeteneklerimi açıkça kabullenip dışa vursaydım çevrem bütün sorumlulukları üzerime yüklerdi."
2. "Cinselliğime sahip çıkıp dillendirseydim, kocam benden korkardı belki."
3. "Coşkularıma kendimi bıraksaydım hayatımın sıkıcı olduğunu kabullenmek zorunda kalır ve bununla baş edemezdim."
4. Güçlü olmak arzumu ve gücümü içimden geldiği gibi ortaya koysaydım daha küçücük bir kızken bile önce annem buna bozulurdu!"
Dikkat ederseniz bu yakınmaların hepsinin altında bir sevme-sevilme tercihi yatıyor.
Davranmak istedikleri gibi davransalar sevdiklerini kaybedeceklerinden ya da artık sevilmeyeceklerinden korkuyor bu kadınlar...
Aslında bende benzer erkek yakınmaları listeleyebilirim.
1. "Serüvenci yanımı bütünüyle sergileyebilseydim ne ailem bunu anlardı ne de sevdiklerim buna tahammül ederdi."
2. "Ben beni yiyip bitiren başarı kavgasını istemedim hiç! Aslında istediğim bir parça huzurdu. Ama başarısız bir erkeği kim sever?"
3. "Üniversitede edindiğim mesleğin değil de yeteneklerimin peşinden gitseydim karım ürkerdi bundan. Ona olan ilgimi kaybedeceğimi düşünürdü."
4. "Güçlü olmaya çalışsaydım, özgürlüğüme sahip çıksaydım en yakınlarımın bile kıskançlık oklarını üzerime çekmez miydim?"
Erkeklerin bu yakınmalarının altında da sevdiklerini kaybetme korkusu yatmıyor mu?
Sevgi sevgi deyip durduğumuz her neyse, bütün varlığı korkuya dayanıyor ve her şeyden önce " biz "i sevmiyor sanki!
Zayıflıklarımızın, tembelliklerimizin, korkaklıklarımızın adı sevgi olup çıkmış.
Hayat hapishanemizdeki gardiyanlarımıza "sevdiklerimiz" diyoruz.
Bu işte bir yanlışlık var!
Sevgi, o göksel emanet bu kadar saldırgan ve samimiyetsiz bir şey olamaz!
İmkânsız!