kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Kasım 2008, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

"Dost kazan düşman kazanma"

Giriş Saati : 14.11.2008 18:56
Güncelleme : 14.11.2008 21:04
Yeni Haber
Amerika'daki temaslarını sürdüren Başbakan Tayyip Erdoğan, Washington'daki Brookings Enstitüsü'nde bir konuşma yaptı.

Türkiye 2 yıllığına BM Güvenlik Konseyi'nin üyeliğini 192 üyenin 151'inin oyunu alarak kazandı.

Komşularımızla "Dost kazan düşman kazanma" ilkesiyle hareket ediyoruz. Bundan 6 yıl önce Yunanistan ile sorunlu bir ilişkimiz vardı. Bulgaristan, Romanya, Suriye ile sağlıklı diplomatik ilişkilerimiz yoktu. Şu an hepsiyle siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerimiz iyi düzeyde ve istikrara bağlı. Bu aynı zamanda dünya barışına katkı sağlamak için önemli bir adımdır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin yeni seçilen başkanı Barack Obama yönetiminde ABD ile Türkiye arasındaki dostluk, müttefiklik ve ortaklığa dayalı ilişkilerin daha da ileriye gideceği kanısında olduğunu söyledi.

ABD Başkanı George W. Bush'un evsahipliğinde düzenlenecek G-20 zirvesine katılmak üzere Washington'da bulunan Recep Tayyip Erdoğan, Brookings Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda bir konuşma yaptı.

Erdoğan, konuşmasının başında şunları kaydetti: ''4 Kasım'da ABD'de yapılan seçimler bütün dünyanın dikkatini Washington'a yöneltti. Uzun, yorucu kampanya ve sonucunda adeta ABD'nin bir kırılma noktası ortaya çıktı. Bu vesileyle seçilmiş Başkan Obama ve seçilmiş Başkan yardımcısı (Joe) Biden ile Demokrat Parti'yi bu önemli başarıdan ötürü bir kez daha kutluyoruz. Seçim maratonlarının ne olduğunu, onun zorluklarını çok iyi bilen bir insan olarak söylüyorum, gerçekten farklı bir atmosfer, kampanya, mücadele. Bunun neticesinde adeta olmaz denilenlerin olur hale geldiği bir sandıktan çıkmış. Obama'nın değişim temalı söylemiyle sadece ABD'de değil dünyada beklenti oluştu. Çıta ciddi manada yükselmiştir. Beklentinin bu kadar artması önümüze farklı bir tablo getiriyor. Bu da cesur kararlar için iyi fırsatlar sunacaktır. Beklentinin uygulamada kendini göstermesi, dünyadaki değişim süreci için de temel oluşturacaktır. Sayın Obama'nın bu fırsatı en iyi şekilde değerlendireceğine inanıyorum. ABD ile dostluk, müttefiklik ve ortaklığa dayalı ilişkilerimizin Obama başkanlığındaki yeni yönetimle daha da ileriye gideceği kanaatindeyim.''

Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin, ''yakın dostluk, demokrasi, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisi gibi ortak değerlere'' dayandığını söyleyen Erdoğan, ilişkilerin daha fazla önem gerektiren boyutunu ise ekonomi, ticaret ve yatırımın oluşturduğunu kaydetti.

Son 3 yılda yüzde 7 büyüyen, 5 kıtaya ihracat yapan Türkiye'nin 2007 yılında ABD ile sadece 12 milyar dolar ticaret hacmine sahip olduğunu belirten Erdoğan, ''Bunu son derece yetersiz buluyoruz. Bu nedenle Obama, başkanlığındaki yeni yönetimle ilişkilerin bu boyutuna önem vermeye devam edeceğiz'' diye konuştu. Erdoğan, Avrupa'da altıncı, dünyada onyedinci büyük ekonomi olmayı başarabilmiş, demokrasi ve reformları sürdürebilen, AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten bir ülke olarak Türkiye'nin genç nüfusu, dinamik girişimci kadrosu, çok yönlü diplomasisi ve modern silahlı kuvvetleriyle güvenilir bir ortak olduğunu vurguladı. Erdoğan, dünyada Türkiye'nin, inşaat sektöründe ABD ve Çin'den sonra üçüncü sırada olduğuna dikkati çekti.

Erdoğan, ''Türkiye, ABD ulusal öncelikleri ve dış politika öncelikleri zaman zaman farklı olsa da önemli stratejik hedefleri aynıdır. Geçmişte bazı sıkıntılar yaşadık. Bunları biz tanımlamaya çalıştık. Bunların yanlış anlamalar sebebiyle olduğunu da anladık. Sonunda anlaştık. Çünkü ortak hedeflerimiz var. Bölgede, dünyada barış ve istikrarın tesisine, barışa hedeflenen bir ülke Türkiye. İnanıyorum ki önümüzdeki yeni süreçte de bu işbirliği devam edecek'' dedi.

Başbakan Erdoğan, ''1929 dan bu yana şahit olunan en çetin mali krizin'' dünyanın öncelikli gündem maddesi olduğunu belirtti ve G-20 üyesi olarak katkıda bulunabilmekten memnuniyet duyulduğunu söyledi. Bu büyüklükteki bir mali krizden etkilenmemenin mümkün olmadığını belirten Erdoğan, Türkiye'nin de olumsuz olarak etkileneceğini ancak Türkiye olarak 1990'larda ve 2001'de yaşanan ekonomik krizlerden deneyim kazanıldığını, ders alınarak geleceğe hazırlanıldığını söyledi.

Erdoğan, ''şu ana kadar ciddi bir sıkıntı yaşamadık ama bu sizi hiç vurmayacak, etkilemeyecek anlamına gelmez. Az da olsa bazı işaretlerini görüyoruz. Bankacılıkta ciddi adımlar attık. Krize bankaların hazırlıklı girmesini sağladık. 2001 yılındaki krizde, özellikle kredi dönüşleri yüzde 35'lere varıyordu. Ama bu döneme girerken yüzde 6'yı aşmadı'' dedi. Hükümetin kararlı adım attığını belirten Erdoğan, ''sürekli özel sektör ve finans sektörüyle görüşüp adımlarımızı programlıyoruz. Aksi takdirde bunun bedeli bütün ülkeye çok ağır olur. Bunu ödemeye hazır olamayız. Küresel kriz, yalnızca ülkelerin teker teker alabilecekleri önlemlerle değil, ortak yaklaşımlarla aşılabilir. ABD ve diğer uluslararası aktörlerle çalışmaya, deneyimlerimizi paylaşmaya hazırız. Bush'un girişimiyle düzenlenen G-20 zirvesinde neler yapılabileceği konusunda görüş alışverişinde bulunacağız'' diye konuştu.

Beklentilerin tam anlamıyla karşılanması konusunun bir soru işareti oluşturduğunu belirten Erdoğan, G-20 zirvesinin bundan sonra Dışişleri Bakanlığı düzeyinden liderler zirvesine dönüştürülmesinin sözkonusu olabileceğine işaret etti.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI

Erdoğan, Türk dış politikasının, güvenlik ve özgürlük arasında denge gözeten yapıcı etkin bir rol üstlendiğini belirterek, Irak'ta tüm kesimlerle diyalog yürütüldüğünü söyledi. ''Irak ile tam bir işbirliği içindeyiz. Gerek şahsım, gerek bakan arkadaşlarım. Irak merkezi yönetimi de aynı şekilde. Lübnan'da savaş sonrası istikrar çabalarında aktif rol oynuyoruz. Suriye-İsrail görüşmelerine aracılık ediyor ve İsrail-Filistin sorununun çözümüne katkı sağlıyoruz. Pakistan-Afganistan süreci devam ediyor. Kafkasya İstikrar ve İşbirliği platformu için yoğun çabadayız. Uluslararası ve bölgesel alanda çabalarımız sadece bunlarla sınırlı değil. Afrika'da kalkınma sorunları, küresel çevre ve güvenlik sorunlarına kadar geniş yelpaze var'' dedi.

Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine, 192 ülkenin 151'inin oyunu alarak seçildiğini hatırlatan Erdoğan, bunun ''5 yıl önce atılmış olan adımın neticesi olarak dikkate değer'' olduğunu söyledi ve ''Türkiye, BM nezdinde de uluslararası barış ve güvenliğe katkılarını güçlendirerek devam ettirecektir'' diye konuştu.
Türkiye'nin, ''Transatlantik camiası ve batı ittifakının parçası olarak farklı bir sorumluluk üstlendiğini'' belirten Erdoğan, AB üyeliğinin Türk dış politikasının temel taşlarından biri olduğunu bildirdi.

Erdoğan, komşularıyla ''sıfır'' sorunlu bir ülke olma hedefini gerçekleştirme isteğine işaret etti ve, ''dost kazan, düşman kazanma ilkesiyle yola devam ediyoruz. Altı yıl önce göreve geldiğimizde komşularımızla aramız iyi değildi. Yunanistan ile sorunlar ciddiydi. Bulgaristan ve Romanya ile ideal komşuluk yoktu. Suriye ile diplomatik ilişki yok gibiydi. Irak, İran öyle. Kuzeyde Kafkas ülkeleri ve Rusya ile aynı. Şu anda ciddi bir sorunumuz yok diyebilirim. Ticari, siyasi, askeri, ekonomik hepsi iyi. Bu ülkelerle olan bu münasebetler bir güvene, istikrara dayanıyor'' dedi.

Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan Dışişleri Bakanları'nın BM Genel Kurulu çerçevesinde biraraya geldiğini hatırlatan Erdoğan, ''Bu diyalog ve işbirliği ortamını devam ettirmeye kararlıyız. Yeni dönemde ABD yönetimi ve kongresinden, Türkiye'nin bu açılımlarını iyi algılamalarını, Türkiye-ABD ilişkilerine zarar verecek girişimlere zemin oluşturulmamasını özellikle bekliyoruz. Ermenistan'a önerdiğimiz ortak tarih komisyonuna ABD'nin desteği büyük önem taşıyor. Cesur, samimi ve vizyon sahibi bir liderlik anlayışıyla Kafkasları güven bölgesine çevirebiliriz'' diye konuştu.

ERMENİSTAN

Gürcistan krizinde Türkiye'nin önemli rol oynadığını belirten Erdoğan, ''Moskova'yı ziyaret ettik. Kafkasya istikrar ve işbirliği platformu oluşturulmasını önerdik. Coğrafya esastı. Beş ülkeyi kapsıyordu. Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan. Tabii acaba Azerbaycan ve Ermenistan nasıl barışacak, nasıl barış gerçekleşecek? Minsk süreciyle ABD, Rusya ve Fransa, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barışı sağlamakla görevlendirilmiş ülkelerdir. 17 yıl bu başarılamadı. Hala Dağlık Karabağ sorunu duruyor. Öyleyse başka çözüm yollarını aramak gerekiyor. İnanıyorum ki bu Türkiye ile Ermenistan sorununu çok daha kolay çözüme kavuşturacaktır'' dedi.

Rusya-Gürcistan sorununa değinen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Böyle bir işbirliğine karar verilir ve altına imza atılırsa, Gürcistan sorunu da, toprak bütünlüğü çerçevesinde çözüme kavuşacaktır. Herkesin çıkarı, oradaki huzurda, birbirine saygıdadır. Rusya bu teklife evet dedi. Gürcistan evet dedi. Azerbaycan evet dedi. Son Ermenistan-Türkiye milli futbol maçında da Sayın Cumhurbaşkanımızın Ermenistan ziyaretinde de bu teklife evet denildi. BM görüşmelerinde de teyit edildi. Biz burada umutluyuz. Bu süreci devam ettirmek istiyoruz. 2005'te (Ermenistan Başbakanı Robert) Koçaryan'a mektup yazıp ortak tarih komisyonu teklifini ilettim. Biz bütün arşivlerimizi açtık. 1 milyonu aşkın tasnifi yapılmış belge var. Sizlerin de varsa bunları ortaya çıkarın. Üçüncü ülkeler. Bunların üzerinde bir çalşma yapılsın. Bunun neticesinde siyasiler olarak oturup karar verelim, ne yapılması gerekiyorsa yapalım. Ama kuru lobilerle netice almaya gidilecekse, böyle bir netice için Türkiye kapalı bir kapıdır. Bunu da söylemek istiyorum''.

KIBRIS

Kıbrıs'ın, yaklaşık 40 yıldan bu yana devam eden bir sorun olduğunu ve Türkiye'nin adil, kalıcı çözümü içtenlikle desteklediğini belirten Erdoğan, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ın, barışçı ve uzlaşmacı tutumunu 2004 yılında ispat etmiş, kapsamlı çözüm planını kabul etmiş olduğuna işaret etti.

Erdoğan, şunları söyledi: ''Sürecin içinde yaşamış bir lider olarak şunu özellikle ifade etmek isterim. Bizler, 2004'teki çalışmalarda özellikle AB üyesi ülkeler, ABD Başkanı George W. Bush, o zamanki Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın, ayrıca BM'nin o zamanki genel sekreteri Kofi Annan süreçte ciddi çalışma yürüttük. Yapılacak bir referandumda Kuzey Kıbrıs'tan Annan planına evet çıkması için. Evet çıkar da güneyden çıkmazsa ne olacak diye sorduk. Gerek AB yetkilileri, gerek ABD (hiç bu konuda endişe etmeyin, ne verilecekse her iki tarafa verilecek) dedi. Söylenen buydu. İlginç olan şu. 24 nisan 2004'te referandum yapılmış, yüzde 65 kuzeyden evet, güneyden yüzde 75 hayır çıkmıştır. 1 hafta sonra 1 Mayıs'ta Güney Kıbrıs AB'ye kabul edilmiştir. Kuzey Kıbrıs ise hala cezalandırılmaya devam ediyor. Ben soruyorum: Adalet bu mudur, dürüst yaklaşım bu mudur? Annan 28 Mayıs'ta hazırladı raporunu. O rapor hala BMGK'da. Yaklaşık dört yıl geçti. Raporun akibeti belli değil. Cevabı hala yok. Nelere işaret edilmiştir? Garantör Türkiye olarak hakkımız değil mi? Sorduk ama cevabını alamadık. Bunu anlamakta ciddi manada ben zorlanıyorum. Umut ediyorum ki bu yeni dönemde bunun cevabını buluruz. Rapor nerede diye araştıracağız''.

AB müzakere sürecinde de Kıbrıs konusunun Türkiye'nin karşısına getirildiğini belirten Erdoğan, ''Güney Kıbrıs AB'ye kabul ediliyor. Sonra da bizim önümüze devamlı, Kıbrıs'ta şu şu durumları kabul etmezseniz, biz de fasıllarda aç kapa yapamayız. Ne yapılacaksa o yapılır. Biz Kopenhag kriterleri Maastrict kriterleri konusunda da Türkiye olarak dersimizi çalıştık, çalışıyoruz, yapılan haksızlıkları da tarih kaydediyor. Tavrınızı koyun ortaya, olmayacaksa söyleyin. Biz de yolumuza devam ederiz Ankara kriterleriyle'' diye konuştu.
Erdoğan, Türkiye'nin, Avrupa üyesi bir çok ülkenin çoğundan ekonomik olarak daha ilerde olduğuna dikkati çekti ve bunları görmezden gelmenin ''adil olmadığını'' söyledi. Erdoğan, ''uluslararası toplumun bu konuda verilen sözlere sadık kalarak somut adımlar atmasını bekliyoruz. Bu adımlar, adadaki müzakere sürecine de olumlu katkıda bulunacaktır, buna da inanıyoruz'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yeni ABD yönetimi döneminde de Türkiye'de saldırılarını sürdüren terör örgütüne karşı ABD ile işbirliğinin süreceğini umut ettiğini söyledi.

G-20 zirvesine katılmak üzere Washington'da bulunan Recep Tayyip Erdoğan, Brookings Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmada, küresel terör tehdidine de değindi.

Erdoğan, ''11 Eylül terör saldırıları sadece ABD halkını değil dünyayı etkiledi. Türkiye, bu trajediyi en iyi anlayan ülkelerden biri olmuş ve mücadelede müttefiklerinin yanında yer almıştır. Tabii ülkemizde terör olaylarıyla ilgili en son 2007 5 Kasım'da ilk defa (ABD Başkanı George W.) Bush'tan çok net, sıcak yaklaşımı o gün gördük ve Bush o gün, Türkiye'deki terör örgütünün, gerek ABD gerek Irak ve Türkiye'nin ortak düşmanı olduğunu ifade ettiler. Ve anlık istihbarat paylaşımı kararını vererek ortak mücadeleyi ilan ettiler. Türkiye için hayatiyet arz eden bu işbirliğinin, yeni ABD yönetimi döneminde de artarak devam edeceğini ümit ediyoruz'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, ABD ile ortak gündemdeki konulardan birinin Pakistan ve Afganistan'daki durum olduğunu belirtti ve bölgesel ve küresel etkileri bakımından özel dikkat gerektiğini söyledi. Türkiye'nin her iki ülkeyle de tarihi dostluk bağları bulunduğuna işaret eden Erdoğan, bu bağların, Güney Asya'da barış ve istikrarın korunması amacına yönelik olarak kullanıldığını kaydetti.

Terör bölgelerine sadece para akıtmanın sorunu çözmediğini belirten Erdoğan, Irak'a aktarılan paranın 500 milyar doların altında olduğunu zannetmediğini ve Afganistan'ın da bundan geri kalmadığını söyledi. Erdoğan, buna karşılık Irak ve Afganistan'ı ziyaretlerinde bu bölgelerin halini hiç iyi görmediğini belirtti ve ''bu kadar akıtılan para nereye gidiyor?'' diye sordu.

Irak'taki milli savunma bakanlığı binasının yerle bir olduğunu belirten Erdoğan, morali yüksek tutmak açısından, bu binanın yeniden inşası veya başka bir bina tesisinin yerinde olacağını söyledi. Erdoğan, şu anda Türkiye'nin Afganistan'a para vermediğini, yatırım yaptığını kaydetti. Eğitim, sağlık, yol, su götürüldüğünü belirten Erdoğan, ''Halkı görseniz, hakikaten bunun insani bakışla bağdaşır hali yoktur. Biz ne yapabiliriz? Önce cehaletten kurtulmaları için okul kurmalı dedik, okul inşa etmeye başladık. Sağlık için herşey yok olmuş. Hastane yapmaya başladık. Suyu yok. Sondaj yapıp su çıkardık. Yollar yaptık. Şu anda Kabil'in güneyinde Vardak'ta biz çalışma yürütüyoruz. Bir çok sıkıntıya rağmen arkadaşlar çalışmaları sürdürüyor kararlılıkla. Önemli olan oralarda bu rezervleri bırakabilmek. Halkın kendine olan özgüvenini artırabilmek. Afganistan'daki koalisyon güçlerinin halka bir düşman gibi görünmemesi, (bunlar bizi gerçekten korumaya, ihya etmeye geldiler. Bize imkan sağlamaya geldiler. Terör örgütlerine karşı mücadele veriyorlar) görüşünü sağlaması önemli. Sadece silahlı boyut yeterli değil. Bu benim görüşüm'' dedi.
Pakistan'da işbaşına gelen hükümetin, terör ve aşırı unsurlara karşı desteklenmesi ve yardım yapılması gerektiğini söyleyen Erdoğan, ''Darfur'a da gittik gördük. Yerinde inceledim. Çadırların içinde yaşayan insanlar sefaleti sürdüdüyor. İnsan hayatını tehdit eden sağlık koşullarını orada gördüm. ABD'nin oraya da parasal desteği var. Bunu da sayın Başkanla (Bush) görüştüm, gördüklerimi anlattım. Biz bu kadar parasal destek gönderiyoruz, ne oluyor diye sordular. Artık bilemiyorum. Benim gördüğüm bu. Biz eserlerimizi bu ülkeye bırakalım, çok daha isabetli diye düşünüyoruz. Lübnan'da da aynı şeyi yapıyoruz'' dye konuştu.
IMF ve Dünya Bankası'nın tüm dünyadaki gelişmelerde aktif rol oynadığını belirten Erdoğan, sıkıntılı olan ülkelerin gelişmesine yönelik olarak iki kuruluşun ortaklaşa çalışmasının büyük önem arz ettiğini kaydetti. Erdoğan, ''G-20'de bunu teşvik etmeli diye düşünüyoruz. Yarın bu tekliflerimizi kendilerine sunacağız.'' dedi.
Erdoğan, ''dost ve müttifik olmanın gereği, yapıcı olmaktan, sorunları samimi ifade etmekten geçer diye düşünüyorum. ABD ile ittifakımızı pekiştirip ileriye taşıma gayreti içinde olacağız. Dostumuz ve müttefik ABD ile aramızdaki stratejik ortaklık temelindeki ilişkilerin daha da derinleştirilmesi bizim için önem taşıyor. Türkiye olarak her gayreti göstermekte kararlıyız. Son dönemde çeşitlenen ekonomik, ticari, sosyal, kültürel ilişkiler somut adımlarla desteklenmeye devam edecektir. Ortak idealler ve vizyona bakıldığında gelecekte de birlikte çalışacağımıza inancım tamdır'' ifadelerini kullandı.

SORULAR

Erdoğan, Türkiye'de iç siyasetin durumuna ilişkin bir soruyu yanıtlarken, 29 Mart 2009'da gerçekleştirilecek yerel seçimlere işaret etti.

Erdoğan, Ak Parti'nin yerel yönetim anlayışında bir farklılık bulunduğunu belirtti ve ''biz, yerel yöneticiliği asla sadece kaldırım döşemek, kanalizasyon, su getirmek olarak görmeyiz. Çevrecilik ve sosyal yönü vardır. Kültürel yanıyla da halkıyla bütünleşen bir belediyecilik anlayışı. İnanıyorum ki seçimler bunun neticesini başarılı bir şekilde verecektir. 22 Temmuz 2007'den sonra dört yıllık süreçte yeni hedefte, uzaktan izleyenlerin bize sorduğu şöyle bir soru var: 14 Mart sürecinde siz bir anayasal sıkıntı yaşadınız. Anayasal noktada herhangi bir adım atmayı düşünyor musunuz? Tabii değişiklik yapılabilmesinin bazı şartları var'' dedi.

ABD'de anayasa mahkemesi sisteminin Türkiye'den çok daha farklı olduğuna işaret eden Erdoğan, ABD'de üyelerin yönetim tarafından atandığını, yeri geldiği zaman onları denetleyen Senato gibi bir üst makamın bulunduğunu kaydetti.

Erdoğan, ''şu anda belli bir oya, referanduma gitmek istiyorsunuz, halka gideceksiniz. Halka gidebilmek için de anayasayla ilgili değişikliğin yine Anayasa Mahkemesi'nden gitmesi gerek. Geçmezse, referanduma gidemiyorsunuz, gerekli çoğunluğa sahip olsanız bile. Diğer taraftan, muhalefet 110 sayısına ulaştığında Anayasa Mahkemesi'ne gider, değişiklik veya durdurma isteyebilir. Asıl beklentiler bunlarla ilgili. Bizim şu anda siyasi partilerle, seçim yasasıyla ilgili düşündüğümüz bazı anayasal değişiklikler vardır. 14 Mart öncesinde bu tür hazırlıkları yapmıştık. Ertelenmiş oldu, bu adımı atamadık. Mutabakat sağlansın diye bu defa parlamento uzlaşma komisyonu oluşturalım dedik. Bu defa da ana muhalefetten olumsuz cevap geldi'' diye konuştu.

Erdoğan, parlamentoda barajın diğer ülkelere göre yüksek olduğunu belirten Erdoğan, ''Yüzde 10 yüksek. Bunu kabul ediyorum. Bu düşürülebilir. Şöyle önerim var. 450 miletvekili bu baraja tabii olur ama 100 milletvekili bu barajın dışında tutulur, onlara baraj uygulanmaz. Bunu savunanlardan birisiylim. Buna da yaklaşımda bir uzak duruş var. Bunu başarmanın önemli olduğunu düşünüyorum, katılımcı demokrasinin bir gereği'' dedi.

Parlamentoda bayan milletvekili konusunda da ciddi mesafeler alındığını belirten Erdoğan, ''İnanıyorum ki, parti olarak bizler mevcut sayıyı çok daha ileriye taşıyacağız. Parlamentoya illa bayan sokalım diye değil, kaliteyi aramak da önemli. Bizler, partimizde bayanların aktif olmasını sağlamaya yönelik ciddi kadın örgütlenmesi yaptık. Kadın örgütlenmesi bu kadar güçlü olan başka parti yok'' diye konuştu.

Türkiye ile ABD ilişkilerinin eskiden olduğu gibi olmadığı yönünde bir soru üzerine Erdoğan, ''1 Mart tezkeresi olayında parlamentoda yeteri sayıya ulaşamadık. Daha sonra tekrar tezkere geldi, biz o dönemde yeteri sayıya ulaştık, fakat bu defa da Irak halkı, Türkiye'nin Irak'a girmesini istemedi. Zorla oraya girecek halimiz de yok. Başkanla (Bush) görüşmenin neticesinde (iptal edelim) dediler, iptal ettik. Ama Irakla olan süreç durmadı'' dedi.

Erdoğan, şu anda Irak'ın ekonomik ihtiyaçlarının çok büyük bir kısmının ve ABD'nin oradaki güçlerinin ihtiyaçlarının, akaryakıta varıncaya kadar Türkiye'den karşılandığına işaret etti. Bunun, Irakla ilişkilerin ne boyutta olduğunu göstermesi bakımından önemli olduğunu belirten Erdoğan, ''ABD'nin Irak'tan çekilmesi noktasında belki tarih veya ay telaffuzu, tabii ki Obama'nın takdirinde olan bir şey, tarihin açıklanması acaba erken mi oldu diye soruyorum. Bu açıklanmayabilirdi. Bu, beklenti doğurabilir. Bu beklenti eğer neticesini vermezse çok daha farklı durum meydana gelebili'' diye konuştu.

Irak'ta güvenlik güçlerinin yetişmesinin gerektiğini, bu güçlerin belli olgunluğa ulaştığının söylenemeyeceğini belirten Erdoğan, Türkiye'nin eğitim desteğine hazır olduğunu kaydetti.

Erdoğan, ''demokrasiye geçiş sadece lafla olmuyor, uygulaması önemli. Yerinde görsünler istiyoruz. Totaliter bir mantıktan demokratik bir sürece geçeceksiniz'' ifadesini kullandı. Afganistan'da da müşterek çok şey yapılabileceğini belirten Erdoğan, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin Türkiye ziyaretinde de bu konuda ortak kanaatleri paylaştıklarını gördüğünü söyledi.

Erdoğan, ''ABD ile daha da büyük önem arz ediyor. Belli miktarda askerimiz var. ABD karşıtı toplum değil, ABD'ye muhabbeti olan bir toplum tesisi için önemli'' diye konuştu.

İRAN


New York Times gazetesinde Türkiye'nin, İran ile arabuluculuk önerdiğine ilişkin çıkan bir haberin sorulması üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi: ''İran'la AB troykasından farklı bir durumumuz var. İran'la ortak değerleri neler troykanın ve bizim neler? Bunları iyi değerlendirmek lazım. Bunu değerlendirmeden adımlar atınca karşılıklı özgüven eksikliğinin olduğunu görüyoruz. İran, troykaya, troyka da İran'a farklı bakıyor. Güven bunalımı var. Bunu ortadan kaldıracak aracıyı bulmak şart. Türkiye, böyle bir ülke. Herkes barışın arayışı içinde. Burada bize düşecek görev de, (biz diğerlerinden çok daha faydalı neticeler alırız. Bizim telkinler çok daha olumlu döner) diye düşünüyoruz. Çoğu zaman Avrupalı dostlarımız da gördü. Onlar bizi arayıp siz aracı olun demiştir. Netice alındıktan sonra bizi bir daha aramamışlardır. Çarkın bozulmaması için devam etmesi lazım. O sistemi bozarsak netice almamız mümkün değil. Biz burada özgüvene sahibiz. İran'ın, başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle sıkıntılı döneminde biz arabulucu görevini görürüz. İran'ın bize güveni var. Avrupalı ülkelerin bildikleri var, güveni var. Biz yardımcı oluruz. Yanıbaşımda komşum. Çözebilirsek hem dünya hem ülke kazanır.''

IMF

Kendisini Türkiye'de yatırımcı olarak tanıtan bir Amerikalı katılımcının ekonomik veriler üzerine sorduğu soru üzerine Erdoğan, ''Türkiye'ye yatırımları durdurmadın değil mi?'' diye gülerek sordu. Bunun üzerine katılımcı, ''Durdurmadım'' diye yanıt verdi ve IMF'nin Türkiye için gelecekteki rolünü sordu.

Erdoğan, ''Şimdi piyasalar kendilerini her yönden garantiye almanın teminat altına almanın arzusu içinde. Dünyadaki duyumlardan hareketle sürüdürüyorlar. Şu anda piyasalara 6.5 trilyon enjekte edildi deniliyor mesela. Türkiye'de bu niye yapılmıyor? Niye acele hareket etmiyor Türkiye? Biz 2001'de, 90'larda yaşadığımız için Türkiye'ye aynı şeyi yaşatmak istemiyoruz. Bir tane batık banka yok. Bu önemli bir şey. Olmayışının sebebi, dönemimiz içinde bankaları çok iyi denetlememizdir. Bir de bakkal dükkanı açar gibi banka açılmasına müsaade etmedik. İsteyen istediği gibi banka açıyordu. Piyasadan tüm mevduatı toplayıp farklı yerlerde o paraları yok ediyordu. Bunun faturası 22 banka fona devredilerek ödendi Türkiye'de. Bu dönemde böyle birşey yok. Bankalarla görüşmelerde şunu soruyoruz. Senin şu anda rasyon ne durumda? Biz göreve gelmeden önce 8'di. Bunu 12'ye çıkardık. Sıkıntılı olan yok. Onlar da işi sıkı tutmuşlar. Kredi noktasında, özellikle Kobi'leri sıkıştırmayacaksınız. Benim görevim değil ama ben başbakan olarak sinyallerini vermek durumundayım. Mevcut müşterin onlar. Kaybetme. Desteği vereceksin. Bizden yeni destek istiyorlar, biz de çalışmamızı yapıyoruz. Biz dünya ile gitmek zorunda mıyız, ülke koşulları içinde mi? Biz, ülke koşulları içinde diyoruz'' ifadelerini kullandı.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''IMF diyor ki büyümeyi 2'ye indireceksin. Bir ülke için büyüme hedeftir. En düşük noktada büyümeyi gösterecek olusam, büyüme düştüğü için, 2008'de belki bu 4 olacak, belki biraz daha altına düşecek. 2009 için 2 dersek, piyasalar çok daha endişeli hale gelir, sıkıntılı olur. Bütçeyle ilgili farklı yaklaşımlar var, yatırımları durduracaksınız. Bakkalın dükkanına kepengi indir, kilidi de vur. Ben bunu yapamam. Yatırımların durması bu demektir. Altyapıya yatırımı nasıl durdurursun? Biz yolları, okulları, hastaneleri yapacağız. Biz gelişmekte olan bir ülkeyiz. Bu adımları atmamız şart diyoruz kendilerine onlar sıcak bakmıyorlar. Belediye gelirler kanunu çıkardık, belediyelerin gelirlerini artırmayın. Ama belediyeler bu yatırımları yapan kurumlarımız personel ücretini ödeyemez durumdaysa yerel yönetimlerin hali ne olacak? Bunları aşabildiğimiz takdirde IMF ile çalışmayı düşünüyoruz. Ama bunları aşmamız şart. Aşamadığımız takdirde o zaman durumu gözden geçireceğiz.''

İRAN'IN NÜKLEER ENERJİSİ

Bir katılımcının İran'ın nükleer enerji üretmesine nasıl yaklaşıldığı sorusuna karşılık Erdoğan, nükleer enerjinin insani amaçla kullanılmasından yana olduklarını söyledi. Erdoğan, nükleer enerjinin kitle imha silahı olarak kullanılmasını savunmanın mümkün olmadığını belirti ve İran ile görüşmelerde de sürekli olarak bu konuda telkinde bulunulduğunu söyledi.
Erdoğan, ''Onlar bize, biz birincisini (insani amaçlı olanı) yapıyoruz diyorlar. Söyledikleri bu. Uluslararası Atom Enerjisi kurumunun yapmış olduğu şeylerde hala net bir konu yok. İran, böyle bir nükleer silahı eğer kitle imha silahı olarak yapıyorsa, herşeyden önce ona bunu yapma diyenlerin de kendilerinin nükleer silahlarının olmaması gerekir. Sizde nükleer silah olacak, karşı tarafa sen yapma diyeceksin. O da kendine göre savunmaya geçiyor, bu her ülke için geçerli. Burayı ben soru işareti olarak görüyorum. Bu yaklaşım tarzını tüm insanlık olarak gözden geçirmemiz lazım. Yatırım silah sanayine savunmaya ayrılıyor. Dünya barışına, fakir ülkelere para ayrılmıyor. Biz sürekli telkini yapmaya devam edeceğiz.''

ENERJİ

Türkiye'nin enerji koridoru olarak rolünün sorulmasına karşılık Erdoğan, ''Türkiye'nin zaten bulunduğu coğrafya sebebiyle bir görevi var. Transatlantik ve Nabuko. Türkmenistan, kendi sınırında 'doğalgazı size teslim ederiz, fazlanız varsa nereye verirseniz verin' diyor.
Azerbaycan şu anda doğalgazı ne Transatlantik ne de Nabuko'ya ilave doğalgaz verecek noktada değil. 2014-2015 yıllarında 20 milyar metreküp yılda çıkabilecek. Türkiye olarak Azerbaycan'dan 8 milyar metreküp doğalgaz talebimiz var. Kendileriyle görüşmelerimiz oldu. 10-12 milyar metreküp de Azerbaycan bunu kendisinde kullanıyor. Nabuko'nun doğalgaz talebi yılda 30 milyar metreküp. Bu doğalgazı Avrupa ülkeleri nereden alacak? Azerbaycan'ın yeterli gazı yok. Türkmenistan, İran'dan veya kuzey Irak'tan veya Rusya'dan gelebilir. Biz de bir deyiş var, üzümü mü yiyeceğiz bağcıyı mı döveceğiz. Üzüm yiyeceksek muhatap olarak bizi alın. Tedarikçi ülkelerden biz doğalgazı temin ederiz. Hem tüketiciyiz hem nakliye ederiz. Trans Adriyatik'te Yunanistan'a doğalgaz veriyoruz. İtalya hattı yapılıyor. Belki isviçre hattı yapılacak. Nabuko ile ilgili diğer görüşmeleri yürütüyoruz'' dedi.

Bakü'de iki günlük bir petrol zirvesi yapılacağını ve Cumhurbaşkanı'nın da katılacağını belirten Erdoğan, ''bölgede Türkmenistan da dahil olmak üzere, hazar petrollerinin aktarılmasında neler yapılabileceği de müzakere edilecek. En rahat en güvenilir ülke, maliyeti düşük, güvenli bölge, süratle intikal. ABD Enerji Bakanlığı yetkilileriyle de iki hafta önce Türkiye'de görüştük. Süratle netice almanın gayreti içindeyiz. Temenni, doğalgaz konusunda AB üyesi ülkeleri rahatlatabilmek. Yunanistan, İtalya ile bu hattı hemen çözebilmek. Öyle zannediyorum ki kısa zamanda da bitecek'' diye konuştu.

Türkiye'nin Müslüman bir ülke olarak Müslüman dünyasındaki yerini soran bir katılımcıya karşılık Erdoğan, şöyle konuştu: ''Türkiye'nin en önemli rolü, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olması ve halkın yüzde 99'unun Müslüman olması. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerini kavramış olması çok önemli. 1.5 milyarlık İslam dünyasında batı ile Türkiye'nin köprü rolü oynaması sözkonusu. 1.5 milyar İslam dünyası AB üyeliğimizi takip ediyor. Ne oldu üye oluyor musunuz diyor. Türkiye'nin bu süreçte aldığı mesafeler, özellikle İslam dünyası ve batı arasında barışa, huzura, medeniyetler ittifakında üstlendiğimiz eşbaşkanlıkta farklı noktaya taşıyacak. Biz, anti-semitizm noktasında bunu İslam dünyasında ilk defa insanlık suçu olarak telaffuz eden ülkeyiz. Fakat son zamanlarda İslamofobi gibi gelişmesi bizi üzdü. Karikatür krizleri bizi üzmeye başlamıştır. Almanya'da çok daha çirkin bir gelişme olacaktı ki İçişleri Bakanlığı engelledi. Hangi inanç grubu olursa olsun, çok daha dikkatli saygılı olması gerek. Bunu hep birlikte başarmamız lazım. Bir ülkeden birşeyler bekliyorsak, o inanç gruplarına karşı ne verdim, kendimize sormamız lazım diye düşünüyorum.''