kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Ekim 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Pazar SABAH  
ÖNCEL ÖZİÇER

Ertesi gün pişmanlığı

İzmir, Alsancak'ta dört kadın..
Mekân: Her zamanki..
Konular: Hep aynı..
Çevre sakinleri: Hep tanıdık..
Yaşadıkları şehirde yılın 365 günü insanlar sokakta yaşadığı için, yine şerbet gibi bir ekim akşamında, dutlu bir sokakta, rutin iş çıkışı muhabbetindeler..
Niyetleri hafif bir şeyler yiyip, eh biraz da içip, evlere dağılmak.
Ancak bu kez gece biraz uzuyor.
Çünkü içlerinden biri fena halde aşk acısı çekiyor.
Ayrılalı iki hafta olmuş.
İki haftadır adamda tık yokmuş.
Ne telefon, ne mesaj, ne de diğer ayrılıklarında olduğu gibi geceyarısı kapıya dayanmalar vs.
"İki yıldır ilk kez garip bir sessizlik var aramızda," diyor, "sanırım bu kez gerçekten ayrıldık biz." Diğer üç kadın, iki yıl boyunca çeşitli zamanlarda otopsiye yatırılan bu ilişkiyi dinlemekten biraz sıkılmışlar.
Hatta ne sıkılması yahu, gına gelmiş. Ama arkadaş hatrı işte..
Aslında çaktırmadan üçü de kafalarında başka başka şeyler düşünüyorlar ama bir yandan elde pamuk, kafada kep, arkadaşlarının yarasına pansuman yapmaya hazır gönüllü hemşireler..
Saatler ilerledikçe masadaki kanamalı hastanın tükettiği likitlerin ve kanındaki promilin seviyesi artmaya başlıyor.
Masadaki üç Florence Nightingale tecrübeli, anlıyorlar ki durum birazdan sarpa saracak.
Birbirlerine göz ucuyla bakıyorlar ve içlerinden biri çaktırmadan 'hastanın' masa üzerindeki telefonuna uzanıyor.
Tecrübeli bir yankesici edasıyla hooop masanın üzerinden aşırıp kendi çantasına atıyor.
Çünkü senaryonun gidişatı belli..
Arkadaşları, içkiyi fazla kaçıran her sorunlu aşk mağdurunun yaptığı gibi birazdan telefonu eline alacak, karşı tarafa ya mesaj çekecek ya da arayıp ertesi sabah hatırladığında çok pişman olacağı şeyler söyleyecek.
Ya da yazdığı mesaj veya söylediklerinin içeriğinden çok, neden ilk arayan ben oldum pişmanlığı yaşayacak ki, bu en kötüsü...
İşte bu yüzden o akşam o dutlu sokakta, o sakin ılık ekim akşamında, dört kadının oturduğu masadaki telefon sayısı birden üçe iniyor.
Aslında kadınlar tecrübeli çünkü bu ilk kez başlarına gelmiyor.
Hem zaten aralarında böyle bir anlaşma var.
İçlerinden birinin aramaması gereken biri varsa ve o akşam alkol alındıysa diğerleri hemen telefon saklama operasyonuna girişiyorlar.
Ve sonra o kişi ağlasa da yalvarsa da, ayaklarını öpse ya da 'bak yemin ederim bir daha yüzünüze bakmam' tehditleri savursa da, o telefon sahibine asla geri verilmiyor.
Ki arkadaşları ertesi sabah korkunç bir baş ağrısına eşlik eden pişmanlık ve utanç duygularıyla uyanmasın.
Şimdi ben bu yazıyı bir hafta önce yazmış olsaydım, bu durumun sadece benim arkadaş çevreme özel olduğunu sanma şapşallığında bulunur, mevzuyu daha detaylı anlatmaya kalkardım ki, sizler de anlayabilesiniz.
Ama şimdi biliyorum ki fazla söze gerek yok.
Siz zaten bu ruh halini çok iyi biliyorsunuz.
Yahu bütün dünya aynı dertten musdaripmiş, daha ne olsun.
Haberi okumayanlara ben haber vereyim.
Google, 'drunk mail' diye bir pogram geliştirdi.
Gecenin bir yarısı birilerine mail atmaya kalktığınızda, bunun eski sevgiliniz olduğu varsayılarak, 'ertesi gün pişmanlığı' duymanız önlenecek.
Peki nasıl olacak bu? Mali'i göndermeye kalktığınızda, size önce beş adet basit matematik sorusu sorulacak.
Cevap verdiniz verdiniz.
Veremediniz, Google diyecek ki 'Hadi yavrucum sen git bi kahve iç önce, bi ayıl, sonra bu mail'i atmayı tekrar düşün.' Harika değil mi? Ben haberi okuyunca çok güldüm.
Bir de bazı zayıflık anlarının benim gibi üçbeş saftora özel olmadığını anlayıp pek sevindim.
Yaşasın meğer bütün dünya aynıymış.
Âşık olunca herkes aynı iradesiz salakmış!