Semeneh Debelie * Komşu çocuklarıydık. Yıllarca beraber sokakta oynadık. Ama yedi sene önce başka bir şey oldu. Hewan (Elvan), Addis Ababa'ya geldiğinde bana her şeyini anlatır, ben de onunla sırlarımı paylaşırdım. * 22 Ağustos, saat dörde beş kala koşmaya başladı. Kalbim güm güm atıyordu. O heyecanı yalnız yaşamak istedim. Elvan'ı seyrederken ekrana dokunuyordum, sanki elimden güç alacağını hissedermiş gibi. * Elvan'a yeti.mek hiç kolay değil, elimde idman planı, onunla ko.mayı çok seviyorum. * Koştuktan sonra sessizlik ister, problem varsa ona anlatmam, kendim çözmeye çalışırım. Başı sakin olmalı.
Elvan Abeylegesse * Bütün param nişanlım Semeneh ile telefon görüşmelerine gidiyor. Bir görüşmede 50 dakikadan az konuşmayız. * Addis Ababa'ya iki senedir direkt uçuş başladı! THY beni çok mutlu etti, ailemi daha sık görmeye gidiyorum. Altı saatte oradayım. * Yedi kardeşin en küçüğüyüm. Ailem beni 'Mimi' diye çağırır. Nişanlım Semeneh bana 'Enateye' der. Bu bizim dilimizde 'aşkım' demek. * Beni Türk kızı gibi yetiştirdiler. Türkiye için koşmak aynen vatanım için koşmak gibi benim için. Çünkü bu kararı yıllar önce verdim. Şarık Tara'yı babam gibi severim. Beni kendi kızlarından ayrı tutmadı. Hiçbir bayram beni yalnız bırakmadı.
* * * Asıl adı, Hewan. Yani Havva. Addis Ababa'da, orta halli memur bir ailenin altıncı çocuğu. Oyun seven, hareketli küçük kızlarına 'Mimi' dermiş ailesi. Güleç yüzüyle mahallenin de ilgi odağı olan küçük kız, bugün 25 yaşında olmasına rağmen hâlâ bütün mahallenin Mimi'si. Hareketliliğiyle okuldaki beden eğitimi öğretmeninin dikkatini çeken Mimi, aslında atlet değil, futbolcu olmak istiyormuş. Şimdi bile iç geçirip, Afrika Kadın Futbol Takımı'nın çok başarılı olduğunu söylüyor. Ama ilk koşusunda çok mutlu olduğunu fark edince, kendini atletizme vermiş. Dereceler, ödüller derken küçük yaşta, hiç bilmediği bir ülkeden transfer teklifi gelmiş. Hafif korkuyla, Türkiye'nin nasıl bir yer olduğunu hayal etmeye başlamış. Anne-babası teklifi iyice düşündükten sonra kabul etmiş ve kızlarını her zaman mutlulukla adından bahsedeceği Şarık Tara'ya teslim etmiş. Hewan, Enka Spor Kulübü'nden Önder Bey'in yanında uçağa binerken, sadece ailesinin değil, mahallenin de onu gözyaşları içinde uğurladığını anlatıyor. Uçağa binerken ablasının küçük kızı Hivet'in kendisine hediye ettiği resmi, Enka'da geçirdiği dokuz yıl boyunca yanından hiç ayırmadığını söylüyor. "Uğurum gibi gördüğüm o resmin yanında onlarca madalyam var artık," diyor. 1.60'lık boyu ve 40 kiloluk gücüyle madalyadan madalyaya koşan Elvan'ın bugünlerdeki telaşı ise evlilik! Onu küçük bir kızken gözyaşlarıyla uğurlayan mahalle arkadaşı Semeneh ile yakında evleniyor ve dokuz yıldır yaşadığı ENKA misafirhanesinden Ataşehir'deki evine taşınıyor... Bundan sonraki hedefini sordum. Verdiği cevaba şaşırmadım desem yalan olur: "Önce çocuk istiyorum. Sonra, önümüzdeki İngiltere Olimpiyatları'ndan birinci çıkmayı. Ama önce çocuk!"
- Hayaliniz miydi atlet olmak? Yoksa tesadüfen mi kendinizi koşarken buldunuz? - E.A: Okulda oyun oynamayı çok seven, yerinde duramayan bir kızdım. Hatta fazla hareketli. Addis Ababa'daki öğretmenim "Sen niye koşmuyorsun?" dedi. "Ben koşmak istemiyorum, futbol oynamak istiyorum," dedim. Addis Ababa Kız Futbol Takımı, Afrika dördüncüsü olmuştu. Dünya Şampiyonası'nda da oynadılar. Ama benim illa ki koşmamı istemişlerdi, atletizme başladım 14 yaşımda. -
Hiç tanımadığınız, binlerce kilometre uzaktaki bir ülkeye, Türkiye'ye 16 yaşında, tek başınıza geldiniz... Anneniz için sizden ayrılmak zor olmuştur... - E.A: Sadece annem için değil, babam ve kardeşlerim için de zordu. Yedi kardeşiz. Ben altıncıyım. En küçük kardeşim de koşuyor. Dört kız, üç erkek kardeşiz. -
Aynı anneden mi yedi kardeş? - E.A: Evet, kalabalık, mutlu bir aileyiz. Enka Spor Kulübü, anneme, babama söz verdi, bana hiçbir şey olmayacağına dair... Yarış bittiği zaman eve göndereceklerini söylediler. Öyle de oldu. Bana kızları gibi baktılar gerçekten. -
Türkiye nere, Etiyopya nere? Enka nasıl keşfetti sizi? - E.A: Enka bize yakın bir şehirde çimento fabrikası inşaatı yapıyordu. O sırada atletizmde Fenerbahçe-Enka rekabeti vardı. İki sporcuyu transfer yapmak istediler. Bizi bulup getirdiler. Diğeri Alemitu Bekele'ydi. 5000 metrede yedinci oldu. Onunla beraber geldik. -
Alemitu'yla iyi arkadaş mısınızdır? - E.A: Evet arkadaşız. Yarış dışında idman zamanlarımız farklı olduğu için görüşmüyoruz. -
Çocuk yaşınızda ilk kez uçağa binip bilmediğiniz bir ülkeye geldiniz. Hem de rekabete dayalı bir sporda kendinizi göstermek için... - E.A: Ailemden ilk defa ayrılıyorum. Türkiye'yi hiç tanımıyorum. Yemeği, konuştuğu dili bambaşka... Başta bana zor geldi. Antrenman arkadaşlarım bana Türkçe ders veriyordu. Kâğıda yazıyordum "Bu ne?" diye, bana öğretiyorlardı. Başka Türkçe dersi almadım. İdman arkadaşlarımla, altı ayda Türkçeyi öğrendim.
- İlk geldiğinizde sizi şaşırtan ne olmuştu? - E.A: Bütün kadınları kapalı sanıyordum. O korku vardı. Tükiye'nin Müslüman bir ülke olduğunu biliyorum ama kafamda Araplar gibiydi Türkler. Baktım Avrupa gibi, şaşırdım. Özgürlük var. Yemeklere de zamanla alıştım. Yiyemediğim zaman bana istediğim yemeği yapıyorlardı. Hep Enka'da kaldım. Bayramlarda bile bütün antrenman arkadaşlarım eve gittiği halde, Enka ailesi beni yalnız bırakmıyordu. Hiç sıkıntı yaşamadım. Yılbaşını da beraber geçiriyoruz. Bana kendi kızları gibi baktılar. Evden uzakta yaşayıp da başarı getirmek aslında kolay değildir. Ama ben bu hissi çok yaşamadım. Bazen ağladığım zamanlar oldu tabii. "Bıraksam, ev dönsem," dediğim zamanlar oldu. Bayram olduğu zamanlar, derece aldığım ama yalnız olduğum zamanlar ağladığım çok oldu. Büyüdüm. Çabuk olgunlaştığımı düşünüyorum. Bazen Etiyopya'daki bayramlarda, aileme telefon açıp iyi bayramlar dilerdim. Onların yanında değildim. O çok üzüyordu beni. Addis Ababa'ya iki sene önce direkt uçuş başladı. THY beni çok mutlu etti. Altı saatte oradayım. Eskiden Mısır aktarmalıydı, uzun sürüyordu.
Yayın tarihi: 6 Eylül 2008, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/06/ct/haber,7E704F35FA974ADEA9C787903F86099C.html Tüm hakları saklıdır.