kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
6 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Cumartesi SABAH  
REFİK DURBAŞ

Sevgili ağabeyim İlhan Berk

İlhan Berk aramızdan ayrılalı bir haftayı geçti; bu yüzden 'geç' kalmış bir yazı bu. Kültür-sanat üzerine haftada bir yazınca böyle oluyor işte; ara yerde bir görüş alış-verişi de bulunmayınca bu tür ertelemeler zorunlu hale geliyor. Ben yine de kitaplarını ve mektuplarını "Sevgilim şairim," diye imzalayan İlhan Berk üzerine yazmak istiyorum bu hafta. Denemelerini bir araya getiren Logos kitabının iç kapağına yazdığı "Sevgili şairim Refik Durbaş'a," diye bir başlayan 'ithaf'ını İlhan Berk'in şiir dünyasına anahtar niyetine aktarmak istiyorum. "Logos, benim şiir üstüne denemelerim; özellikle de şiir dili üstüne. Bütün şairler sözcükler ve dolayısıyla dile en sonra bakarlar, şiir ellerinden çıkıp gittiğinde. Bunda haksız da değillerdir. Dili(n) şairlerin bitişik kardeşidir. Onu görürler, asıl da tutarlar. Bugün her çağdan çok onu görüyorlar, onu biliyorlar. 'Dilin yorum gücünü' de ilk bulguluyor çağımız diyebilirim. Yorum gücüne açık oldukça şiirde büyüktür, diyorum. Sevgili ilk (bu anlamda) büyük şairimiz de Ahmet Haşim, diyorum." Sevincini böylesi ithaflar, hatta mektuplar, küçük notlar ile paylaşırdı. Mesela Galata kitabını da bir kibrit kutusu kapağına yaptığı desenle ithaf etmiş, daha sonra da Bodrum'dan şu mektubu göndermişti: "Galata için yazılan yazılar içinde beni en çok ilgilendiren senin yazın olduğunu söylemek ve teşekkür etmek istiyorum. Kitap çünkü anlaşılmadı, bir sen onun bir şiir kitabı olduğunu, öyle bakılmasını söyledin." Çünkü hayat yalnızca, tek başına, var olduğu gibi 'şiir'di onun için. Şiirini yazarken, daha çok da yazdığını, bir anlamda şiirini yaşadı. Bu yüzden de hem şiiri, adı çevresinde bir 'efsane' oluştu. Adı da şiiri de şairlerin gündeminden düşmedi. Bir şiir kitabına Mısırkalyoniğne adını veren, bu kitabın bir sayfasını 'mısra' niyetine nal kadar bir 'virgül' ile süsleyen şair ilgi çekmez olur muydu? Günlük hayatımızda daha televizyonların, renkli gazetelerin yer almadığı 50'li yılların sonu, 60'lı yılların başında İlhan Berk hem yazdığı şiir ve hem özel kişiliği ile şairler için bir cazibe merkezi idi. Şiire başladığım yıllarda da ben işte böyle tanıdım İlhan Berk'i... "Ben bir dil simyacısıyım. Tek gerçek o. Her yerde onu ararım. Çağların diliyle yıkanmak isterim." diyordu. 'Ölüm' de onda bir sözcükten öte bir şey değildi. İlhan Berk'in deyişiyle "Ağaç, kuş, ot, saç, göz gibi bir sözcüktü ölüm de..." Yalnız kendi ölümünü değil, başkalarının ölümünü de yadsımaz. Üzerinde bulunduğu yerküreye cehennem gibi bakmadığı için de sözlüğünde 'ölüm' sözcüğü yer almaz. Sonrasını şöyle getirecektir: "Bu dünyayı bir gün ihtiyarlığı bilmeden, yaşamadan, ölümü tanımadan bırakacağım sanki; öylesine dışında benim. Yine bu yüzden olacak, yaşımın adamı hiç olmadım. Bundan yerinmedim de; yerinmek şöyle dursun, gönendim bile..." İlhan Berk adı, bundan sonra şiirleriyle var olacak ama, "Sevgili şairim," diye ithaf ettiği kitaplarını alamayacağım ne yazık ki...