kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Nisan 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Türkiye de Fenerbahçe gibi kendine attığı golden sonra galibiyete gidebilir mi?

Acaba "Türkiye" de, bu maçın sonucunu, Chelsea karşısında ilk golü kendisine atıp, sonra 2-1 galip gelen Fenerbahçe gibi kendi lehine çevirebilecek mi?
Tabii ki bu bir futbol karşılaşması değil.
Fenerbahçe bu maçtan galip çıkamasaydı ve kendi kalesine atılan golle sahadan 1-0 yenik ayrılmak durumunda kalsaydı, Saraçoğlu'nun tribünlerindeki taraftarlar sahaya mı inecekti?
Ya da Fenerbahçe'nin Avrupa ligindeki galibiyetlerini haset ve öfke ile izleyen rakip takımların fanatik taraftarlarının, maçın sonucu 1-0 Fenerbahçe aleyhindeyken, maçı durdurup bu yenilgiyi kalıcı hale getirmeleri mümkün müydü?
Aslında çok anlamlı olmayan ve fanteziden öteye gitmemesi gereken bir benzetmedir bu yaptığımız.
"Demokrasi" asla bir futbol karşılaşması gibi değil.
İşin en başında, çok partili demokrasi, rakip partilerin birbirlerinin kalelerine gol atmalarından öteye bir anlam taşımayan bir "ayak topu" oyunu değil.

Şeref tribünündekiler
Ayrıca demokraside tribünlerdeki izleyiciler de oyunun içinde.
Bazıları "Sadece Şeref Tribünü'ndekiler bu oyunu oynamalı" görüşünde olabilir.
Bazıları şöyle de düşünebilir:
- Yargıçlar, generaller, müsteşarlar, profesörler nasıl uygun görürse, maçın sonucu da öyle olsun...
Bu modeli deneyip, felaketlerden başlarını kurtaramayan ülkeler var dünyada. Bir oligarşinin ülkeleri için doğru ve yanlış olanlar konusunda en doğru kararları vereceğine, sokaktaki adamların ülke yönetimine katılmalarının yanlış olduğuna inanan ya da zorla inandırılan toplumlar, iç savaşlarla, yenilgilerle, işgallerle rejimlerinin noktalandığını görmediler mi?
Topraklarından petrol fışkıran ülke halklarının doğal zenginlikleri ile diktatörleri fonladıklarını ve sonunda araçlarının deposunu dolduracak benzini bulamadıklarını izlemiyor muyuz?

Büyük sorumluluk
Fırat'ın doğusunun Bangladeş'in gelir düzeyinde bulunduğu, enerji gereksinimini karşılamak için 40 milyar dolar dışalım yapan, nüfusunun yarısı 25 yaşın altında bulunan, eğitim ve istihdam alanında kronikleşmiş darboğazlarını aşamayan bir Ortadoğu ülkesinde yerli malı Baasçılık oynamanın, ülkeyi ne tür felaketlere sürükleyebileceğini görmemek için, siyasal görme özürlü olmak gerekmez mi?
Siyasal ve ekonomik coğrafyanın Avrupa'ya taşınmaya çalışıldığı bir demokratik süreci, türü ne olursa olsun bir "Darbe" ile kesmenin sorumluluğunu, acaba hangi heyet yüklenebilir?
Evet... Demokrasi asla birbirinin kalesine gol atmak oyunu değildir.
Seyircisiz oynanan ve sadece şeref tribünü tarafından izlenen bir maç asla değildir.
Şeref tribünündekilerin parmaklarını yere döndürerek karşı oldukları takımı hükmen mağlup sayabilecekleri bir spor karşılaşmasına da herhalde hiç benzememektedir.
Demokrasi rekabetin hizmete dönük bir zemin üzerinde sürdürülmesi gereken, toplumun ayıran değil birleştiren niteliklerinin de vurgulandığı, rakiplerin birbirini can veya rejim düşmanı olarak görmediği bir hayat tarzıdır.

Alfabeye başlamak
Demokraside hukuk sadece devlet için veya sadece bir ideoloji için yoktur.
Demokraside yönetimleri genel seçimler belirler.
Yargı seçimlerin hukuksal sağlığını denetler. Seçimin sonucuna yargı karar vermez. Bu kararı seçmenler verir.
Seçimde kazanamayan partiler, siyaset dışı kalması gereken kurumların iktidarı değiştirmesine bel bağlamak yerine, seçim kazanamayan kendi yönetim kadrolarını değiştirmeyi düşünür.
Türkiye 21'inci yüzyılda da demokrasinin alfabesinden eğitimine başlamak durumunda.
Bıktırıcı ama vazgeçilmesi mümkün olmayan bir kısır döngü bu.
Bakalım bu kısır döngüde, "Türkiye" de bu maçın sonucunu, Chelsea karşısında ilk golü kendisine atıp, sonra 2-1 galip gelen Fenerbahçe gibi kendi lehine çevirebilecek mi?