kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Nisan 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Osmanlı'da oyun bitmez ama Osmanlı bitebilir

Anayasa Mahkemesi'nde AK Parti'nin de kapatılmasına giden süreç, "Osmanlı'da oyun bitmez" söyleminin bir nevi doğrulanması değil mi? Konvansiyonel ya da postmodern darbe olmazsa analog veya dijital muhtıra, o da olmazsa kapatma... Tabii başka oyunlar da var. Mesela "bölmek" de olabilir oyunların arasında.
Çok partili demokrasiye geçtiğimiz günden beri bunları seçmenler de, seçilenler de defalarca görmedi mi?
Bugün Tayyip Erdoğan'ın yaşadıklarını Süleyman Demirel herhalde kıs kıs gülerek izlemektedir. En büyük seçim zaferinin ertesinde Adalet Partisi'nin nasıl bölündüğünü (Demokratik Parti ve Milli Nizam Partisi), bu da yetmeyince 12 Mart 1971 Muhtırası ile nasıl devrildiğini, mutlaka hatırlıyordur.
Bütün bunları yaşayarak öğrenenler, Osmanlı'nın en etkili kurumunun "Çifte Standartlar Enstitüsü" olduğunu da hatırlıyorlardır mutlaka.
Örneğin şimdi birileri "görülmekte olan bir dava hakkında, o davada uygulanacak kurallarla ilgili hiçbir değişiklik yapılamaz" benzeri savlarla "Anayasa'yı parti kapatmayı zorlaştıracak bir değişikliğe götüremezsiniz" diyorlar ya.

Çifte standartlar
Tabii Çifte Standartlar Enstitüsü kayıtlarında bulunan Öcalan yargılanırken DGM'lerden asker üyenin çıkarıldığı gerçeğini kimse hatırlamıyor. O zaman Abdullah Öcalan için gösterilen hoşgörü, bugün AK Parti'den esirgeniyor. Bunun gibi insan haklarıyla ilgili uluslararası metinler Anayasa'ya göre üst hukuku oluşturduğu halde, kimse "Venedik Kriterleri "ni hatırlamak istemiyor.
Burası Ortadoğu.
İngiltere'de Magna Carta'yı kabul ve ilan eden Kral, bunu çiftçilere, zanaatkârlara, derebeylerine, savaşçılara sunar. Bu coğrafyanın kralları ise "Ben ve kullarım" diyerek fermanlarını yayınlarlar.
"Kullar "ın şimdi "seçmenler "olması pek bir şey değiştirmez.
Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'ye "Evet" denilen oylamadaki orandan Paris'te İzmir'e "Hayır" diyen oylamadaki orana uzanan değişim süreci ile Anayasa Mahkemesi'ndeki 7-4 oy oranı arasında kimse bağlantı kurmayı denemez.
En garibi de, dünyada proletaryanın yerini aldığı ve toplumun lokomotifi olduğu var sayılan girişimci sınıfın, bu coğrafyada "değişim" i sadece sayıların büyümesi biçiminde algılaması değil midir?

Uyuyan güzeller
Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin dondurulması, bu sınıfı kim bilir ne tür açmazlara sürükleyecektir. Gümrük Birliği'nin açtığı pazarlarda sağlanan kaynaklar ve AB'ye üye adayı statüsünün sağladığı ekonomik itibar görmezden gelinebilecek midir?
Siyasi istikrarsızlık ekonomik krizi tetiklediği zaman, varili 100 dolardan petrol alımının fonlanabilmesini, acaba Anayasa Mahkemesi'nin hangi kararı sağlayacaktır? Veya 28 Şubat'ın toplum mühendisleri, hangi bankacıyı ya da medya patronunu iflastan kurtarabilmişlerdir?
Evet... Her köprü gibi, kültürler ve kıtalar arasında köprü olan bu coğrafyanın da en az iki ayağı var. Ancak bu ayaklardan biri çürüdü.
Beklenilen doğal depremden önce siyasal deprem "siyasallaşmış hukuk" şeklinde geldi. Köprünün çürük ayağı bu köprüyü sallıyor.
Osmanlı pire için yorgan yakmaya alışkın olduğu için, "bu da geçer" diyerek "şimdi ne olacak" sorusunu henüz gündemine almış değil.