kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Mart 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

DÖRTTE BİR'e, şahsa özel mektup

Nüfusun tam dörtte biri 14 yaşın altında.
Yani bebek, minik ve ilköğretim çağında.
Yani, şu andaki gerilimlere doğrudan katılmayan, elbet sonuçlarından etkilenen, elbet ceremeleri çeken, ama henüz sözü olmayan, söz söyleyemeyen dörtte bir.
20 yıl sonra bu dörtte bir, 20 ila 35 yaş arası olacak.
Aslında "Söz"ün en önemli kısmı onlarda olacak.
En genç, en dinamik, en ideal dolu, en sabırsız kısımları.
Buna karşılık, Allah herkese geçinden versin ama, 65 yaş üstündeki yüzde 7'nin büyük kısmı olmayacak veya devre dışı kalacak.
Fiziken kendini hızla yenileyen ama zihinsel ve hukuki sıçramasını buna yetiştiremeyen bir memleket burası.
Bir yandan ellerini çırpıp uçmak isteyen, bir yandan ayağındaki ağırlıklar yüzünden havalanamayan, bu arada azıcık uçup özgürleşme ihtimalinde hemen (öteki) elleri de bağlamak isteyen cümbür cemaatiz.
Hepimiz değilse dahi çoğunluğumuz, bağlı olduğumuzu düşündüğümüz fikirler itibariyle, özgürlük ve demokrasi düşüncesini baskıcı, dışlayıcı, dayatmacı, nefret taşıyıcı, özgürlük kısıtlayıcı, despotik renklerle karıştırıp durduk.
Kabul edin;
Cumhuriyet özgürlük kadar baskıyı da;
İnanç özgürlük kadar baskıyı da;
Laiklik özgürlük kadar baskıyı da;
Cemaat özgürlük kadar baskıyı da;
Merkez sağ özgürlük kadar baskıyı da;
Merkez sol özgürlük kadar baskıyı da;
Merkez solun solu özgürlük kadar baskıyı da;
Liberallik özgürlük kadar baskıyı da;
Artık açık faşist, totaliter filan olanların, darbenin, cuntanın yanına özgürlük mözgürlük koymuyorum da, bildiğiniz tüm iktidar partileri, özgürlük kadar baskıyı da temsil etmedi mi?
En miniklerimiz olan dörtte birden değilseniz;
Kendinizle de yüzleşiverin. Siz, biz, az çok hepimiz...
Bir yandan özgürlük filan terennüm ederken, bir yandan tahakküm sistemlerine, hayallerine, kanunlarına, uygulamalarına, liderlerine, partilerine, darbelerine, cuntalarına, cemaatlerine, cemiyetlerine yapışmadık mı?
Memlekette, henüz 28 yıl önce darbe onaylayanların, hadi o can havliyleydi, ama üç yıl sonra anayasasına yüzde 90'dan fazla oy verenlerin önemli kısmı hayatta, aramızda.
Epeycesi şimdi liberal, demokrat, muhafazakar demokrat!
Değişim elbette iyi şey, ama yüzleşiverin kendinizle, hemen herkesin bagajında "başkasına baskı, tahakküm, cendere" adına günah kolisi yok mu?
27 Mayıs'ın "anti-demokratik" bir askeri darbe ve DP iktidarının da anti-demokratik, baskıcı "Demokrat" olduğunu aynı anda idrak edebilen bir zihnimiz, söyleyebilen bir dilimiz oldu mu bizim?
Kolayca cepheleşivermemiz biraz da bu yüzden.
İlke tutmuyoruz biz. Belki takım tutuyoruz ve ilkesizlik yüzünden, yerine göre, 12 Eylül'deki gibi, takımı da satıyoruz!
Ama "devrim" gibi sıçramalar değilse de, "devinim" ler böyle bir şey.
Herkes kiriyle, pasıyla, bagajıyla, kolisiyle yol alırken, ayağındaki yüküne rağmen bazen elleri kanat çırparken zihninde ve yüreğinde küçük küçük sıçrama da yapabiliyor.
Mağduriyette herkes ille de nefret çoğaltmıyor, bir kısmımız olgunlaşıyor.
Kimi kendisiyle de yüzleşerek, ki en makbulü o... kimi ise unutarak, hafızayı boşaltarak.
Bazen en yoksullar, en az eğitimliler, binbir sille ile hep mağdur olanlar daha hızlı vicdan olgunluğuna varırken, bazen en "yüksek" eğitimliler, korkudan, tiksintiden, seçkincilikten ötürü nefret ve bir tür şiddetle diş biliyor.
Ama herkes öyle değil. Öyle de olmayacak.
En iyisi şu: En miniklerimizden oluşan o kocaman dörtte bir, henüz lekelenmedi.
Ne geçmişte ne şimdi(lik) kimseyi linç etmek, hakkından mahrum bırakmak, yok etmek istemedi.
O yüzden...
Yüzde 47'ler, 53'ler bir yana...
Hala her bin canlı bebekte 40'ını öldürsek dahi, 14'üne varmamış 18 milyon çocuğumuz, yüzde 25'imiz...
Mutlu, mutsuz gençleri de kattığınızda, 40 milyonumuz, en az yüzde 52'miz var.
Onlar bu cendereleri, bu nefret iklimini, ikiyüzlülükleri, ülkeyi bataklara saplama tezgahlarını aşacaklar, diye ciddi bir umudumuz var!

Çocuklar, şahsa özel mektubunuz var.