kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Mart 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Siyasilere, hukukçulara, herkese

7 yıl öncesinden bir manifesto / 2.
Önce Büyük Atatürk'ün "Nutuk"ta Samsun'a çıkışını anlatırken kullandığı sözcükle "Manzara-ı umumiye"yi özetleyelim:
- IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, "Küresel mali krizin daha tehlikeli bir hal aldığını" söylüyor, herkese "En kötü olasılığa hazır olun" diyor. En kötü olasılık ne dersiniz? Küresel mali sistemin çökmesi!
- ABD Merkez Bankası eski Başkanı Alan Greenspan, "İkinci Dünya Savaşı sonrasının en vahim krizinin yaşandığını" belirtiyor, "Kriz daha pek çok yeni kurban alacak" diyor.
- İMKB'de sadece iki saatte 14 milyar dolar buharlaşıyor.
- TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, "Cari açığın finansmanı için Türkiye'nin her gün 100 milyon dolar bulması gerektiğini" hatırlatıyor.
Ve Türkiye bu büyük "Türbülans"ta kemerlerini bağlayacağına kendini boşluğa bırakııyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, sevgili Yavuz Donat'a "Kapatma davasının sonuçlanması 5-6 ay sürer" dediğine göre, paraşütsüz atladığımız boşlukta uzun, çok uzun sürecek bir düşüşün başladığını söyleyebiliriz.

Demokrasi-çoğulculuk-laiklik
Bu süreci az hasarla bitirebilmek, hiç değilse canımızı kurtararmak için Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk'un dün bir bölümünü aktardığımız 2001 Adli Yıl açış konuşmasındaki uyarılara siyasilerden hukukçulara, sokaktaki vatandaşa kadar herkesin kulak vermesinin yararlı olacağına inanıyoruz. İşte Selçuk'un "Hukuk manifestosu":
"Hakların çiğnendiği bir dünyada hiç kimse özgür değildir, barış sağlanamaz.
Demokrasilerde iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımını devlet değil, bireyler yapar. Bu yüzden demokrasilerde resmi iyi ve doğru yoktur. Görüşleri halkın değerlendirmesi hakkı, demokrasinin en vazgeçilmez güvencesidir.
Karşıt görüşler, inançlar nedeniyle bir toplumda gerilimin yükselmesi olağandır. Devletin görevi, gerilimi giderme bahanesiyle çoğulculuğu ve özgürlükçülüğü yok etmek değil, tam tersine korumak ve toplumda hoşgörüyü sağlamaktır.
Devlet insanların amaçlarını, görüşlerini, inançlarını metafizik bahanelerle keşfe çıkamaz ve bireyin yerine geçerek ona mal edemez. Ederse zorba bir güce dönüşür.
Demokrasi yoksa çoğulculuk yoktur. Çoğulculuk yoksa laiklik yoktur. Birinin yokluğu üçünü de yok olma sürecine sokar; birlikte yaşama iradesi yok olur, toplum çözülür.

Hukuk ve kahramanlık
Cumhursuz cumhuriyet, halksız demokrasi ile ne içerde, ne dışarda bir yere varılamaz.
Görünen o ki, bugünkü kavga 'Bize göre demokrasi' yandaşlarıyla evrensel değerlerle yerelde bütünleşen 'Çağcıl demokrasi' yandaşları arasında geçiyor. Hepimiz, özellikle hukukçular, ikincilerin yanında yer alalım.
Hukuk, kahramanlar için değildir ve hiç kimseden de kahramanlık istemez. Demokrasi hukukçuların değişmez referansı olmalıdır. Çünkü demokrasi, hukukun üstünlüğünü de içeren kapsayıcı ve kavrayıcı bir üst kavramdır. Sivil toplumun ana rahmidir."
Sami Selçuk, dün de belirttiğimiz gibi, siyasi partilerin yargı kararıyla kapatılmasını "Ölüm cezası" ile eş tutuyor, şöyle diyor:
"Her parti kapatma, düşünceyi açıklama, örgütlenme, kurumsal çoğulculuk, katılımcılık, diyalog, sosyalleşme değerlerinin yok edilmesi; birleşmiş görüşlerin ve kültürel metabolizmanın yırtılması; devletten, sistemden dışlanmış, küskün yığınların çoğalması demektir."
Ve Bertold Brecht'in ünlü sözünü hatırlatıyor: "Partiler feshedilebilir ama halk feshedilemez."
Selçuk'un tarihi konuşmasını bir kez daha okuduktan sonra, kapatma davasının dış basında yankılarına göz attık. Bir Alman gazetesi (Westdeutsche Allgemeine) şöyle diyordu:
"Erdoğan'ın türban politikası için herkes istediğini düşünebilir. Pek çok karşıt görüşlü insan gibi ona güven duymayıp Türkiye'yi İslamlaştırmak amacını taşıyan gizli gündemi olduğu iddia edilebilir. Ancak demokrasi bu durumla baş edemeyecek kadar güçsüz ve kaygan zemine dayanıyorsa, parti yasaklamak da çare olmayacak."
Okuduk ve utandık. Çünkü yine Sami Selçuk'un dediği gibi, "Böyle bir Türkiye'yi demokrasiler dünyası taşıyamaz!"