kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Ocak 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Annesi Fatma ve kardeşi Tuba iki gözlü evlerinin kapısında Ramazan’ın yolunu gözlüyor. Annenin elinden oğlunun, Tuba’nın elinden ise anne-babasının fotoğrafı düşmüyor.

Er Ramazan'ın günlüğü

MÜJGÂN HALİS
Türkiye gündemine Dağlıca baskınıyla giren ve 'hain' ilan edilen er Ramazan Yüce'nin annesine göre tek hayali askerliğini bitirip yoksul ailesine iyi bir hayat sağlamak, annesine babasının soyadını vermek ve sevdiği kızla evlenmekti..
Dağlıca baskınının ve ağır kayıpların sorumlusu ilan edilerek ömür boyu hapsi istenen er Ramazan Yüce, Van Askeri Cezaevi'nde yargılanmak için gün sayıyor. Yüce hakkında şimdiye kadar yalan-yanlış birçok iddia gündeme getirildi. Babasının PKK'lı olduğu ve Diyarbakır Cezaevi'nde öldüğü söylendi. Birçok kez gözaltına alındığı iddia edildi. Birliğindeki arkadaşlara Dağları seviyorum," dediği öne sürüldü. Halbuki babasının adı haberlerde iddia edilenin aksine, Hüseyin değil Osman'dı. Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceden değil, bir hastane odasında kanserden ölmüştü. Yüce, birçok kez değil bir kez gözaltına alınmıştı, o da bir Selda Bağcan konserine gitmek isterken. Evet tutuklu kalmıştı ama sonra beraat etmişti. Dağları seviyordu, çünkü ömrü dağlarda, orman işçiliğiyle geçmişti.

BİR BERDEL ÇOCUĞU

Derikli Fatma ile Osman'ın berdelle başlayan evliliği, sadece dokuz yıl sürdü. Çobandı Osman, köylülerin sürülerine bakıyor, çoluk çocuğunun rızkını bu yolla kazanmaya çalışıyordu. Çobanlıktan da şikâyeti yoktu, ne de olsa peygamber bile çobanlık yapmıştı. Ancak Osman Yüce'nin kanaatkârlığı 25 yaşında takıldı kaldı. Kan kanserine yakalanıp birkaç ay içinde yaşama veda ettiğinde geride resmi nikâhsız eşi Fatma Aydın'ı ve beş çocuğunu bırakmıştı. İlk önce ikizleri doğdu; Pervin ve Ramazan, ardından Gülistan, Tuba ve Mazlum... Babasız büyütülen beş çocuğun yoksulluk hikâyesi, bu haliyle kimsenin dikkatini çekmezdi. Ama aradan yıllar geçti ve çocuklardan en büyüğü Ramazan, vatani görevini yapmak için önce Manisa Kırkağaç'ın, sonra da Hakkâri Yüksekova'nın yolunu tuttu. İyi bir askerdi, silah kullanmadaki becerisi ve Kürtçeyi iyi bilmesi nedeniyle telsiz şifrecisi olarak görev yapmaya başladı. 14 ay boyunca her şey yolundaydı. Ramazan canı kadar sevdiği annesini ve kardeşlerini yoksulluktan kurtarmak için önündeki tek engel olan askerliği bir an önce bitirmek ve Mersin Çay Mahallesi'ndeki iki göz gecekondusuna dönmek için gün sayıyordu. Ta ki görev yaptığı Dağlıca Karakolu basılana ve 12 askerin öldüğü, aralarında kendisinin de bulunduğu sekiz askerin de PKK tarafından esir alındığı 21 Ekim gününe kadar. Birkaç hafta süren esaretleri bittiğinde Ramazan Yüce ve arkadaşları kendilerini dört duvarın arasında buldu. Hem de vatana ihanet suçlamasıyla ve ömür boyu hapis istemiyle... Peki gerçekte kimdi bu 22 yaşındaki genç? Ramazan Yüce'yi yedi yaşından beri bir başına büyüten annesi Fatma Aydın'la, yakınları ve komşularıyla konuştuk.

ÇADIRDA GEÇEN HAYAT
Fatma Aydın (Yüce) kocasını kaybettikten sonra ne kendi ailesinden ne de kocasının ailesinden hiçbir destek görmeyince çareyi, ekmek neredeyse çocuklarıyla oraya gitmekte bulmuş. Diyarbakır, Adana, Konya, Kırıkkale, Niğde ve İzmir'in orman işletmelerinde orman işçisi olarak çalışmış çocuklarıyla. "Türkiye'de nerede orman işletmesi varsa bizim orada kaydımız vardır işçi olarak," diyor. 10 yıl önce taşındığı Mersin'e kadar beş çocuğuyla hep çadırlarda yaşamış; duvarların olduğu bir mekânda yaşaması daha dün gibi. Kocasının genç yaşta ölümü onda öyle bir travma yaratmış ki, hâlâ ani üzüntülere yüreği dayanmıyor ve yığılıveriyor oturduğu yere: Saddam'ın kimyasalı atmasından 40 gün sonra öldü kocam. O zaman küçük oğlumun daha 40'ı dolmamıştı." Büyük oğlu Ramazan'ın yedi yaşında olduğunu ve ondan bir-iki yıl sonra okulu dördüncü sınıftan terk edip, ailenin yükünü sırtladığını anlatıyor: Yetimdi, kimsesizdi, okutamadım. Oğlum ondan sonra evimizin direği oldu." Kendi tabiriyle hep fakirlikle, perişanlıkla geçen hayatında ilk darbeyi kocasını kaybederek yaşamış. Üzerlerindeki elbiseleri bile satmışlar kocasını tedavi ettirmek için ama nafile. Gittikleri kentlerde kurdukları derme çatma çadırlarda geçen yılların büyük kısmında İzmir Gaziemir, Aliağa, Buca, Seferihisar'da kalmışlar. Günlüğü 5 liraya gittikleri işlerde ancak karınlarını doyurarak yaşamış Yüce ailesi yıllar yılı. Büyük kızı evlenip Mersin'e yerleşince, onlar da ardından küçük bir kamyonete sığabilen eşyalarıyla Mersin'in 30 bin kişilik nüfusuyla en büyük mahallesi olan Çay Mahallesi'nde bir eve sığınmışlar. Aylardır kirasını ödeyemedikleri, elektrik ve su parasını bile karşılayamadıkları evde, konu komşudan gelen yardımlarla hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

HAYALLERİ VARDI

Anne Fatma Aydın 14 ay boyunca oğluna hiç para gönderemediğini söylüyor. Oğlu Ramazan'ın askerliğini bitirip geldikten sonra iki yıl içinde bir ev yaptırmayı hayal ettiğini ve kendisinin de Yüce soyadını taşıması için dava açmayı planladığını anlatıyor. Daha önce taksitle almaya başladıkları arsanın üzerine bir ev yaptırıp, ailesini kiradan kurtarmak isteyen Ramazan Yüce'nin birçok hayali gibi bu hayali de yarım kalmış. Çünkü taksitleri ödeyemeyen aile, arsayı eski sahibine iade etmiş. 'Yetimlerimin babası' dediği oğlunun tek hayalinin yaşadıkları sefaleti bitirmek olduğunu söyleyen annesi her şeye rağmen yine de kanaatkâr: "Yaşadıklarımızdan korkmuyorum. Biz öyle acılar yaşadık ki... Allah kocamı aldı, çocuklarımı tek başıma büyüttüm. Oğlum büyük bir acı yaşadı ama hâlâ hayatta, buna da şükür." Oğlunun bir sevgilisinin olduğunu ve askerden sonra evlilik planları yaptığını da söyleyen Fatma Aydın, "Gözlerim yollardaydı oğlum gelsin de, evlendireyim, hepimiz rahat edelim diye... Ama ne yapalım? Yine de Allah'ın aklındayız, böyle de olsa Allah bizi unutmuyor," diye konuşuyor. Babasızlığın acısını ömrü boyunca çeken oğlunun, şimdi de arkadaşlarına ihanetle suçlanmayı kaldıramadığını anlatan anne Fatma Aydın, oğlu Ramazan Yüce'nin askerliği boyunca izin bile kullanmadığını, sadece bir ay apandisit ameliyatı nedeniyle hava değişimine yollandığını anlatıyor. Oğlunun suçlu olması halinde kendi gözünün önünde asılmasına ses çıkarmayacağını söyleyen Aydın, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Askerlik bizim görevimiz, başım gözüm üstüne. Asker de polis de benim oğlum. Oğlumun suçu orada ölmemek mi? Tamam suçsuz da olsa iki-üç sene yatsın, sonuçta hayatta. Ama oğlumun onca arkadaşı şehit oldu, bir o kadarı yaralandı, onlar geri dönemez ki..."

EN AZINDAN SAĞ
Çatışmadan sonra beyninden vurulmuşa döndüğünü söyleyen anne Aydın, oğlunu tutukluyken iki kez ziyaret etmiş. Ramazan Yüce'nin elinden, kolundan ve kafasından yaralı olduğunu, 'Çatışmadı' iddialarının gerçek olmadığını anlatan annesi oğlunun kendisini şu sözlerle telkin ettiğini aktarıyor: "Senin kendini üzmemen gerek. Dua et ki tutuklu da olsa sana sağ salim geri döndüm, şansım yaver gitmeseydi benim parçamı bile bulamazdınız." Oğlu Ramazan Yüce'nin son birkaç ayda yaşadığı olağanüstü şeylerden sonra hiç Türkçe anlamasa da televizyonun başından kalkmayan yaşlı kadının tek dileği, kalbini hiç kırmayan oğlunun suçsuzluğunun bir an önce anlaşılması ve aileye katılması.