kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Temmuz 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

Eleştirmen gözüyle: Bir dramatik figür olarak Tayyip Erdoğan

Tüm dünyanın İslam'ı Batı tarzı uygarlığın önünde büyük bir tehdit saydığı dönemde, İslamcı pratikle Batı kökenli demokrasiyi bağdaştırma misyonu yüklenen Erdoğan ve ekibinin de değişebileceğini kabul etmeliyiz.
Siyaset üzerine yazmama ilkemi, izninizle bir kez daha bozup, son seçim sonuçları üzerine birkaç düşünce kırıntısı sunmak istiyorum. Şu günlerde başka türlü yapma imkânı var mı? Daha önce de yazmıştım: İster politikacı, ister gazeteci, hiç kimse ilke olarak yazılarını ve siyasetini, bir bölüm vatandaşı küçümseme, giderek yok sayma içgüdüsü üzerine kurmamalıdır. Düşüncelere karşı çıkabiliriz, polemiklere dalabiliriz, kendimizce doğru, giderek kutsal saydığımız ilkeler uğruna belki bir ömre yayılan bir mücadeleye dalabiliriz. Ama işte o kadar... O kıllı adamlardan, göbeğini kaşıyıp duranlardan, gafil ve cahil kitlelerden sürekli söz edip belli bir partiye oy verenleri, belli bir görüşe sahip olanları ikinci sınıf insan görme eğilimi, belki insanoğlunun temel karakterine uygun düşebilir. Ama özellikle siyaset ve medya alanlarında kulaç atıyorsak, bu tür söylemleri kahve köşelerine bırakıp kendi köşelerimizde daha çağdaş olmalıyız. Her semt Cihangir değil, vatanın her köşesi İstanbul Dükalığı değil ve o köşeler de babamızın malı hiç değil.

DEĞİŞİM GÜZELDİR
Aynı biçimde, en temel insani özelliklerinden biri olan değişimi, değişmeyi de kimseden esirgememeliyiz. Ben bir sinema eleştirmeni olarak çok iyi biliyorum, insanın değişmesi, çeşitli koşullar altında kimlik ve karakter değiştirmesi, Homeros'tan beri dram sanatının en temel ve en heyecan verici özelliklerinden biridir. Kral Ulysses, o büyük yolculuğu boyunca çok şey öğrenip değiştiğinden beri sayısız edebiyat, tiyatro ve sinema kahramanı, yaşadıklarından ders alarak değişir, gelişir, farklı ufuklara yelken açar. Hiç değişmemek, yıllar boyu tıpatıp aynı şeyleri yapıp durmak, ne sıkıcıdır! Oysa, Ray Bradbury'nin ünlü romanı gibi Değişen Dünyanın İnsanları olmanın güzelliği bambaşkadır. Bence Recep Tayyip Erdoğan da zamanla değişti. Bize özenle ve inatla bilmem kaç yıl önce, onun Abdullah Gül başta, kimi AKP siyasetçilerinin neler dediğini bıkıp usanmadan yazanlar, bir insana ve bir grup siyaset adamına bu değişme hakkını niye tanımıyor? Erdoğan ve ekibinin başta AKP'yi kurup iktidara gelmeye çabalarken sahip oldukları düşünceler, beni hiç ilgilendirmiyor. Ama bir insan düşünün ki inanç ve imana dayalı bir eğitim sisteminden geliyor ve kendisini ülkede İslam düşüncesini yaymaya adıyor. Sonra ülkede ve dünyadaki değişimler, ona hiç öngörmediği, hayal bile etmediği büyük bir misyon yüklüyor: Tüm dünyanın İslam'dan korkmaya başladığı ve onu Batı tarzı uygarlığın önünde büyük tehdit saymaya başladığı günlerde, İslamcı pratikle Batı kökenli demokrasiyi bağdaştırmak... Laikliği, demokrasinin kaçınılmaz bir koşulu olarak kabul edip, İslam'ın başörtüsünden Ramazan uygulamasına, inanma ve ibadet özgürlüğünden giyim kuşama, çeşitli pratik sorunlarını bu laik çerçevede yerleştirme çabasına girişmek... Ve de baştaki 'İslamcı Parti' görünümünden ciddi olarak sıyrılıp, Türkiye gibi dev bir laboratuvar-ülkenin merkez sağ partisi konumuna gelmek... Az şey mi bu? Ben, hem de son derece laik bir birey olarak, baştan beri dikkatle izlediğim bu macerayı çok heyecan verici buluyorum. Ve de bu, yıllardır söyledikleri hiç değişmeyen kaşarlanmış politikacılar ve yazageldiklerinden bir milim bile kıpırdamamış yazarlardan çok daha fazla izlenmeye değer ve de dram sanatının ilkelerine çok daha uygun bir serüven!