kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Haziran 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

Bir bardak suda kopan fırtınanın ardındaki gerçekler

Atilla Dorsay, geçen hafta büyük olay yaratan yazısında magazinin herkesi sinema yazarlığına bulaştırmasını eleştiriyordu. Bunu yaparken de en çok Reha Erus'u kızdırdı ve yine kızdıracak: "Reha Erus, onca sinemacıyla söyleşi yapacak bilgiye sahip değil".
Aslında polemik yaratan şeyler yazmak istemiyorum. Ama geçen cuma yazdığım yazı öylesine dallanıp budaklandı ki... Yazımın temel amacı, elbette sinema yazarlığı denen alana magazinin ünlü saydığı kişilerin bulaştırılması olayına karşı çıkmaktı. Yani, festivallere veya film tanıtımlarına sinema yazarları veya azından gerçek gazeteciler yerine, ekran veya podyum şöhretlerinin gönderilmesi olayına. İzin verin de bu mesleğe hayatını adamış biri olarak kendimce bunu eleştireyim... Ama merak etmeyin, herkese verecek yanıtım var.

'SİNEMACI YERİNE MANAV MI DESEYDİM?'
Önce bizim Günaydın'da Pamir Demirtaş'ın yazısı. Pamir Bey, kendisine 'filmci' dememe kızmış. Yazıma baktım, filmci değil sinemacı demişim. İkisi de aynı şey. Peki ne deseydim? Pamir Bey, Pinema Film'in sahibi, sinemacılık yapıyor. Hatır için eczacı veya manav mı deseydim? "Televizyon dünyasında Deniz Akkaya gibi gazeteci olmadığı halde ünlülerle söyleşenler var," diyor. Hayır, yok. Bir tek örnek göstersin... Bir de "Dorsay kendisinden daha popüler sinema yazarlarının çıkmasını istemiyor," buyurmuş. Deniz veya Berrak (Tüzünataç) hanımlar benden daha popüler olabilirler. Ama onları sinema yazarı saymak ve bu nedenle bana 'kıskançlık' yakıştırmak? Ne diyeyim? Hürriyet'in Kelebek eki ise çok kızmış. Çünkü ezeli yıldız avcıları Reha Erus'un tekerleğine ilk kez çomak soktum. Tekrarlıyorum: Reha Erus bunca yıldır onca sinemacıyla söyleşi yapıp o soruları soracak bilgiye sahip değil, olamaz da. O söyleşiler, kendisinin de itiraf edip yazdığı gibi 'round table', yani toplu söyleşiler (Ki ben 'press junket' demiştim, aynı şey). Ama Reha hep bir şey yapıyor: Toplu söyleşiden asla söz etmiyor, her seferinde kendi özel söyleşisi gibi sunuyor ve uzman yazarların sorduğu soruları da kendisine mal ediyor.

ZETA-JONES RÖPORTAJI KANIT İSTER
Erus, Venedik Festivali ve Roma'da galası yapılan filmlerin söyleşileri için 'akredite olduğunu' söylüyor. Vallahi, bilmem kaç yıldır Roma'a yaşayan ve bu işe meraklı biri için bu öylesine doğal ki... Yıllardan beri birkaç özel röportaj fırsatı da çıkmış olabilir. Kendisi Catherine Zeta-Jones ve Leonardo DiCaprio örneklerini veriyor. Özellikle Zeta-Jones konusunda ona helal olsun!.. Ama bu kanıt ister. Öncelikle o baş başa röportajların kayıtları. Ve de ayaküstü çekilmiş değil, konuşma pozunda resimler. Ben yıllardır hep böyle yaptım.. Çünkü 'Burası Türkiye abicim' ve burda resimsiz kimse ikna olmaz. İzninizle, bu konuda geçmişim kimseyi kıskanmayacak kadar zengindir. (Meraklıları bunlarla ilgili resimlerin çok küçük de olsa bir bölümünü, www.atilladorsay.com adresli siteme girip görebilir.) Ben doğrusu artık bu konuda çok iddialı değilim. Festivallerde onca iş arasında yıldız peşinde koşacak halim yok. Ama fırsat çıkıp beni heyecanlandıran bir isim olursa, hiç kaçırmam. Yalnızca geçen yılki Jeanne Moreau veya Faye Dunaway söyleşilerim gibi. Son Cannes'da onca filme rağmen, iki söyleşi yaptım. Özel ve baş başa olarak... Sayfadaki resimde görüyorsunuz: Efsanevi oyuncu Hanna Schygulla ve ben. Fatih Akın'ın filmi çıktığında yayınlanacak. Diğeriyse bir sürpriz. Reha Bey'den de böyle resimler ve gerçek söyleşiler bekliyorum!..

'BENİ TEKRAR TEKRAR OKUSUN'
İşte böyle. Bu arada ben, Kelebek'teki yazıda söylenenin tersine, Mevlüt Tezel'in Daniel Craig söyleşisine dil uzatmadım. Onun adını bile anmadım. O gerçek bir gazeteci, üstelik SİYAD üyesi bir sinema yazarı. Ama "Dorsay, Mevlüt'ün röportajını tekrar tekrar okumalı," diye yazan Cengiz Semercioğlu'nun densizliğine karşı, hiç sahte tevazu göstermeden, Mevlüt benim röportajlarımı tekrar tekrar okusun önerisini yapıyorum. Ayrıca, her şeye karşın yazısını "Atilla Dorsay'ı Taksim Meydanı'na gönderecek kadar saygısız değilim," diye bitiren olgun yaştaki Reha Erus'la, mahalle çocuğu edasıyla 'Atilla Dorsay Taksim Meydanı'na' diye başlık atan Semercioğlu arasındaki 'kalite farkını' dikkatlerinize sunmaktan da kendimi alamıyorum.