kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Haziran 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ABDURRAHMAN YILDIRIM

Vizyon buraya kadar mı?

Oyak Bank'ın satışı ile bankacılıkta yabancılaşmanın nedenlerini irdelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Dün Sharles Eames'in "Gereksinimi kavramak tasarımın baş koşuludur" sözüyle bitirmiştik. Bu söz, her satılan bankanın niye yabancıya gittiğini de açıklıyor. Çünkü baştan beri güçlü bir bankacılık sektörünün gerektiğine inanmadık. Buna uygun bir vizyon ve strateji ortaya koymadık. Böyle bir politika izlemedik ve böyle bir yapılanma içinde olmadık.

Geçmişte olan
1990'ların başında, seçim öncesinde Hazine aracılığıyla gelene banka kurma izni ve halktan para toplama lisansı verdik. 1994 krizi patladığında bu bankalardan dökülen oldu, ama kamu borçlanmasına olanca hızıyla devam etmek için mevduata yüzde 100 devlet güvencesi verdik. Bu güvence ortamını yanlış kullananlar oldu. Hazine bu sektörü gerektiği gibi denetlemedi. Denetlediyse bile gereğini yerine getirmedi. 1999'da bankalara "siz Hazine kağıtlarından çok kazandınız" diyerek geçmişe yönelik vergi koyduk. Yetmedi devlete dört büyük özel bankadan 250'şer milyon dolar özel bir borç ta alındı. Bu aşamadan sonra BDDK kuruldu. Ama bu arada olan da olmuştu. 22 banka arasında kapatılanlardan biri de kamu bankasıydı. İki kamu bankasına da devlet görev zararlarından dolayı 25 milyar dolarlık sermaye desteği koymak durumunda kaldı.

Çekilmenin tescili
Krizle bankalar batınca ve bunun onlarca milyar dolarlık faturası kamuya kalınca, bu kez korkutma ve hor görme dönemi başladı. Defalarca değiştirilmesine karşılık Bankalar Kanunu buna iyi bir örnek. Kamunun bankaları kötü kullanmasına da devlet bankaları çok iyi bir örnek. Üzerine 2001 krizi ve küreselleşmenin hızlanması binince bankalar bir bir satılmaya başlandı. Yerlilerden hiç alıcı yok. Giden yabanıcıya gidiyor. En son askerlerin de ilişkili oldukları bir bankanın yabancıya satışı, yerli sermayenin bankacılıkta kalamayacağının, bu sektörde gelecek görmediğinin, küresel sermaye ile rekabet edemeyeceğinin ve bankacılıktan çekileceğinin tescili gibi oldu.

Vizyon buraya kadar
Aslında böyle bir ortamı 2001'e kadarki uygulamalarla yaptıklarımızla ve yapmadıklarımızla hazırlamıştık. Güçlü, büyük ve uluslararası rekabete dayanıklı, satın alınan değil banka satın alan bir veya birkaç oyuncu yaratma gibi hedef ve stratejimizin yokluğunun sonucunu görüyoruz. 10 yıl, 20 yıl önce böyle istedik, şimdi böyle oluyor. Bu sistemi küçülterek, zaman zaman hor kullanarak, hedef ve strateji belirlemeyerek, bu sonucu yarattık. Bankacılıkta son 20 yılda yaptıklarımızla vizyonumuzun buraya kadar olduğunu ortaya koyduk. Kimsenin bu sermaye birikimi ile küresel sermaye karşısında başetme olanağı yok. Parasal rekabette Türkiye'nin ve yerlinin küresel oyunculara karşı şansı yok. Böyle bir strateji olsaydı belki bu küreselleşme sürecinden yine etkilenecektik ama en azından elimizde bir kaç güçlü oyuncu kalabilirdi. Şimdi bu ihtimal iyice azalmış durumda.

Satıştan gelen para
Denilebilir ki, bankasını satanlar iyi bir sermaye birikimi sağladı. Bu doğrudur. Çünkü satış yapanlar bu bankaları çok daha düşük fiyatlardan almışlardı. Yerli girişimciler bankacılık yaparak sermaye birikimi yapamadı ama bankalarını satarak iyi sermaye yaptı ve bunu da diğer işlerine kattı. Bu aşamadan sonra bu sermayeyi başka alanlarda nasıl kullanacaklarının önemi daha büyük. Sattıkları bankalardan daha etkili kullanırlarsa ve sermaye birikimi yaparlarsa kayıp tek, aksi taktirde duble olacak.

Sonuç
"Her sonuç bir neden haline gelir"
Budist Sözü