kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Haziran 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

Haftanın notları

"Eskiye Götür Beni"
Özgür
Kıyat'ın ilk albümü Yurdun Kokusu Var iki yıl önce çıkmıştı. Türkülere gönül vermiş genç bir sanatçıydı Özgür. Kendi kendini yetiştirmişti. İki hafta vokalistlik yaptıktan sonra hemen albüm çıkarmaya yeltenenlerin cirit attığı ülkemizde, pek de kısa sayılmayacak bir "pişme" dönemi geçirmişti.
Çok sevmiştim albümünü. İlk dikkatimi çeken, sözlerinin anlaşılırlığı olmuştu.
Şimdi yine sazıyla sözüyle karşımızda.
Bu hafta çıkan Eskiye Götür Beni albümünde on iki parça var. Sekizi geleneksel türkü, dördü özgün beste (ikisi kendisinin).
Özgür yine başarmış. Keyifle, bıkmadan dinlenecek bir yapıt koymuş ortaya. Sanki yılların deneyiminden süzülmüş bir yapıt.
Ustalara her zaman saygım var. Edebiyat olsun, müzik olsun, hangi sanat dalında olursa olsun, yeni bir yapıtlarını görünce mutluluk duyuyorum. Ama yaptığı işe sımsıkı sarılmış, o işi yaşamının nedeni olarak gören bir gençle karşılaşınca o mutluluk bambaşka bir boyut kazanıyor, coşkuya dönüşüyor.
Özgür'ü dinleyin. Sanırım o coşkuyu siz de duyacaksınız.
Edebiyatı diri tutanlar
Masamdaki edebiyat dergilerini okurken bir türü ne kadar sevdiğimi yine anladım.
Onların yayıncıları amatördür. Basımevlerine, kâğıtçılara borçları vardır. Telif ücreti zaten ödeyemezler. Dergi giderleri için her ay belirli bir para ayırırlar ceplerinden. Tanıdıkları da arada bir yardım eder. Değil binaları, kiralayabildikleri bir oda bile yoktur genellikle. Bekâr bir arkadaşın evini kullanırlar. Ünlü yazarlardan yazı isteyemezler; belki istemeyi bile düşünemezler. Kendi şiirlerini, öykülerini, denemelerini, eleştirilerini yayımlarlar.
Üç ay, beş ay, on ay dayanabilirler. Dergileri kapanınca yeni tasarılara yönelirler hemen.
Coşkuludurlar. Profesyoneller diriliklerini korumak için ilaç kullanırken, onlar doğal besinlerden vazgeçmezler. Dirilikleri doğaldır.
Varlıkları, önemleri, ancak yokluklarında farkedilen çılgınlardır onlar..
"Neyin Nesisin Sen"
Enis Batur'da sıradan okuru yadırgatan özellik, şiirinin kuruluşundan kaynaklanıyor.
Geleneksel şiirimizin temelinde "mısra / beyit" yatıyor. Divan şiirimizin ana özelliği bu. Halk şiirimizde, özellikle türkülerimizde, dörtlüklerin ilk ikişer dizesi, son iki dizenin "patlaması"nı hazırlayan "fedai"ler...
"Mısra / beyit" geleneğinden yola çıkılınca da birtakım dizeler kolayca ezberleniyor, şiirler hatırda kalıyor.
Bana kalırsa, Enis Batur bu gelenekten değil de, "şiirin bütünlüğü"nden yola çıktığı için "yabancı" kalıyor.
"Yabancı" bir şair değil Enis Batur. Özgün bir şair. Yaklaşık otuz yıl önce ilk şiirlerini okuduğum zaman da dikkatimi bu çekmişti. Ortak bir şiir dilinin içinde kendi kişiliğini aramak için yola çıkmış bir gençle değil, özgün şiirinin temellerini atmış bir sanatçıyla karşılaşmıştım.
Ödün vermedi. Bildiğini okudu. O temeller üstüne kurduğu yapıyı yalınlaştırdı. Yalınlaştırırken geliştirdi.
Geçen hafta yayımlanan Neyin Nesisin Sen (Kırmızı Yayınları) bunun kanıtı.
Kitabı okurken, onun şiiri kuytularda, derinlerde, duygularda aradığını daha açık seçik gördüm.
"Şikâyetim var..."
Yaşlı kadının biri polise telefonu açmış, komşusunu şikâyet etmiş: "Karşı dairede oturan adam her gece çırılçıplak soyunup salonda saatlerce oturuyor."
Polis, kadının evine gitmiş hemen. Pencereden bakmış. "Buradan bir şey görünmüyor ki," demiş.
"Öyle değil," demiş yaşlı kadın. "Durun da size merdiveni getireyim. Gardırobun üstüne çıkıp ayak parmaklarınızın ucunda yükselin, bakın nasıl görünüyor!"
Televizyon kanallarından en çok yakınanlardan biri de benim. Ama benim yakınma nedenlerim, RTÜK'ün uyarma ya da kapatma nedenleriyle aynı noktalarda buluşmuyor.
RTÜK'e her hafta yüzlerce "şikâyet" geliyormuş.Yakınmalardan çoğu, çıplak kadın görüntüsü, ahlaksız yayın, vb.
Korku kitapları yazarı Stephen King'in romanlarından yararlanılarak yapılan filmler, ABD'de televizyonlarda gösterilince, bir çok annebaba kıyameti koparmıştı. "Çocuklarımız bu filmlerden korkuyor; ruhsal dengeleri bozulacak," diye.
King'in yanıtı çok kısaydı: "O filmler geceyarısından sonra, saat birde gösteriliyor. O saatte çocuklarını yatırmayan, televizyon karşısında tutan anne-babaların yakınmaya hakları var mı!"
Tamam... Biz de yakınalım... Ama yakınmak için de gardrobun üstüne çıkmayalım.