kapat
Üye OlÜye Girişi
  |  Benim şehrim | 9 Nisan 2007, Pazartesi
Son Dakika
arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER
Ders öğretmek değil öğretmen olmak...
Şimdi kimi arkadaşlarımın çocuklarına bakıyorum da, kendi öğrenciliğimi hatırlamadan edemiyorum. Belkemiği testlerden, sınav hazırlıklarından, kurslardan oluşan eğitim düzeni, bilgisayarın da desteğiyle, sadece ezberciliği artırmakla kalmamış, bir bakıma yaşam boyu sürdürülecek insan ilişkilerini de zedelemiş diye hayıflanıyorum.
Kendi öğrenciliğim sırasında öyle miydi ya!
Lise öğrenimimi "yabancı okul" da yapmamın yarattığı bir ayrıcalık vardı belki. Ama sözgelimi, Gaziantep Lisesi'nde bile benzer öğretmenöğrenci ilişkilerinin kurulduğuna tanık oluyordum. Onat Kutlar'la Arif Erkin kendilerini etkileyen, sıcak birer dost gibi gördükleri öğretmenlerini uzun uzun anlatırlardı.

1948-58 arası Robert Kolej öğrenciliğim sırasında beni en çok etkileyenler, bende en çok iz bırakanlar MacNeal'ler oldu. Charles MacNeal ile karısı Sarah MacNeal.
Orta 3'de İngilizce öğretmenimiz Sarah MacNeal'di. Hepimizle tek tek ilgilenirdi. Dünyanın en yumuşak, en sevecen insanıydı. O sıralarda karikatür biriktiriyordum. Hoşuma giden karikatürleri dergilerden kesip koca bir deftere yapıştırıyor, arada sırada Mrs. MacNeal'e gösteriyordum.
Okulu bitirdikten sonra hiç görmedim onu. Zaten ülkelerine dönmüşlerdi. Otuz beş yıl sonra Amerika'daki adresini buldum. Bir mektup yazdım ona. Bir zamanlar bize okuttuğu Mitologya'yı Türkçeye çevirdiğimi, kitaplarımın yayımlandığını söyledim. İnanılmaz güzel bir yanıt aldım. Hatırlıyordu beni! Mektubunun sonunda "Hâlâ karikatür biriktiriyor musun?" diye soruyordu!
Kocası Prof. MacNeal, lisede öğretmenim oldu. Dersimizin adı "Shakespeare" di. Bir yıl Shakespeare okuduk. Plaklardan Laurence Olivier, John Gielgud, Maurice Evans'ın Hamlet yorumları arasındaki farkları bulmaya çalıştık.
Prof. MacNeal inanılmaz bir müzik bilgisine ve beğenisine sahipti. "Klasik Türk Musikisi" alanında bile uzman sayılırdı. Sık sık evine çağırırdı bizi. Mrs. MacNeal'in yaptığı çayı yudumlayarak müzik dinlerdik. Bugün klasik müzik seviyorsam, bunu müzik öğretmenlerime değil, Prof. MacNeal'e borçluyum.


Türk öğretmenler arasında ise Baba Ziya'nın üstüne yoktu. Coğrafyacı Ziya Akant'ın, dört yıl öğrencisi oldum. O dört yıl içinde bir tek kere bile ders kitabının kapağını açmadım. Arkadaşların çoğu gibi. Gerek duymazdık buna. Baba Ziya her şeyi pırıl pırıl öğretirdi. Öğrettiği de akıldan çıkmazdı.
Görünüşte aksi mi aksiydi. Simsiyah kaşları her zaman çatıktı. Gürledi mi tam gürlerdi. "Eşekler!" diye bağırırdı en çok.
Odası müze gibiydi. Yurdun çeşitli yerlerinden elişleri, taşlar, bitkiler...
Bir keresinde sınıfa girdiğimizde barut fıçısı gibiydi. "Eşekler! Keçiboynuzlarımı çalmışlar!" diye bağırıyordu. Keyfi bir hafta yerine gelmedi.
Her ders başında yoklama yapardı. Ön sırada oturan arkadaşlardan birinin önüne bir kağıt fırlatır, gelmeyenin adını yazdırırdı. Günün birinde, yoklamada Gündüz'ün (Kösemen) olmadığını gördü. "Yaz!" dedi arkadaşa. "Hocam," dedik, "Şimdi gelecek."
"Peki," dedi Baba Ziya. Ders anlatmaya koyuldu. Gündüz'ü de unuttu.
Ama dersin bitmesine beş dakika kala kapı açıldı, Gündüz girdi içeri.
Baba Ziya, "Neredesin?" diye bağırdı. Ön sıradaki arkadaşa döndü: "Yaz!"
"Hocam, önemli bir telefon görüşmem vardı, kusura bakmayın," dedi Gündüz.
Baba Ziya onu dinlemiyordu bile. Bağırıyordu:
"Yaz!" "Hocam, adımı yazdırırsanız başım derde girecek..."
"Yaz!" "Zaten ihtar aldım. Bir hafta okuldan uzaklaştıracaklar..."
"Yaz!"
Gündüz dayanamadı: "Eee be! Yazdırırsan yazdır! Baba Ziya dedik, gelmedik işte!"
Baba Ziya, bir an bile duraksamadan kükredi:
"Sil!!!"


Bir de Jacquinet'den söz etmeliyim. Fransızca öğretmenimden. Sınıfta üç öğrenciydik. Bazen üçümüz birden asardık dersi.
Bir gün öğleden sonra yine astık. Okulun kapısına indik. Otobüs bekliyoruz. Taksim'e çıkacağız.
Önümüzde bir araba durdu. Jacquinet'nin arabası! Hoca pencereden kafasını uzattı. "Hadi," dedi, "Atlayın. Saray'da bir film var. Fransızca. O da ders sayılır."
Aldı bizi arabasına, Şeytan Ruhlu İnsanlar'a götürdü.
MacNeal'ler, Baba Ziya, Jacquinet... ve ötekiler...
Sadece ders öğreten insanlar değildi bunlar.
Öğretmendiler.