kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Mayıs 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Bedel ödetmek

Ankara'daki alçakça saldırıda A-4 plastik patlayıcısı kullanıldığı belirlendi. İzmir-Bornova'daki pazar yerinde 12 gün önceki patlamaya da A-4'ün yol açtığı anlaşıldı. Dün İstanbul ve Adana'da düzenlenen operasyonlarda da kilolarca A-4 ele geçirildi.
PKK'nın elinde en az bir ton A-4 bulunduğu biliniyor. Bunları Saddam Hüseyin rejiminin devrildiği günlerde Irak ordusunun cephaneliklerini yağmalayan ve aralarında Kürtler'in de bulunduğu gruplardan sağladı. Sağlamaya da devam ediyor. Daha sonra sınırdan geçirip Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki hücre evlerine dağıtıyor.
Nereden biliyoruz? 14 ay önce Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün bir yazında yer alan bilgilerden. Özkök'ün görüştüğü Güneydoğulu ünlü bir siyasi, PKK'nın dağ kadrolarının başındaki Murat Karayılan'ın açıklamalarını aktarmıştı. Karayılan şöyle demişti: "Af çıkarsa dağdan ineriz. İzmir ve İstanbul'da depolanan patlayıcıların adreslerini ve Güneydoğu'ya yerleştirilmiş mayınların haritasını veririz!"
Peki PKK bu patlayıcıları sınırdan nasıl geçiriyor? Onun da yanıtını üç ay kadar önce ABD ziyareti sırasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükkanıt verdi: "Türkiye-Irak sınırının arazi yapısına bakınca korunmasının son derece zor olduğunu görürsünüz. Çok yüksek, çok sarp bir arazi. Çok sayıdaki kuvvetimizi oraya tahsis ettik, buna rağmen korumakta ciddi sıkıntı çekiyoruz. Bunun başlıca nedeni, sınırın Irak tarafının tamamen boş bırakılmış olması. Hiçbir güvenlik görevlisi Irak sınırını korumakla görevlendirilmedi. Açıkça ifade edeyim, sözde iki grubun denetiminde olması gereken Türk-Irak sınırının Irak tarafı PKK'ya teslim edildi."

Manevi sorumlular
Herkesin malumu olan bu bilgileri alt alta sıralayınca Ankara ve Bornova'daki A-4 kurbanı vatandaşlarımız ile Doğu'da ve Güneydoğu'da mayın kurbanı askerlerimizin kanlarının manevi sorumluları kendiliğinden ortaya çıkıyor: 1- Sınır bölgelerini sözde denetlemesi gereken Kuzey Irak'taki özerk yönetim. 2- Irak'ın tümünden sorumlu olması gereken Bağdat'taki federal yönetim. 3- Irak'ın gerçek hâkimi olan ABD.
Bizce ilk ikisini muhatap almaya değmez. Hesap sorulması gereken tek adres var: ABD. İki gerekçeyle:
* İlki neredeyse bir yıl boyunca Türkiye'yi oyalayarak işin bu noktalara gelmesine neden olduğu için. Hatırlayacaksınız Türk Silahlı Kuvvetleri geçen yaz Kuzey Irak'ta operasyon için tüm hazırlıklarını tamamlamış, geri sayımı başlatmıştı. Paçası tutuşan ABD yönetimi hemen devreye girdi: Bir yandan PKK'ya ateşkes ilan ettirdi, bir yandan da sorunun müdahaleye gerek kalmadan çözümü için "Üçlü koordinasyon" formülü ortaya attı.
Yine hatırlayacaksınız, bu kurumda ABD'yi temsil eden emekli General Joseph Ralston işe başlarken "Ben PKK'nın bitirilmesine yardımcı olmakla görevliyim" demişti. Aradan bir yıl geçti, tablo ortada. Şimdi Washington'da da, Ankara'da da, Bağdat'ta da "Koordinatörlüğün hiçbir işe yaramadığı" itiraf ediliyor. Tek sonuç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin eli tutularak, bir yılda bunca canın yitirilmesi oldu.

Uluslararası yükümlülük
* Sadece ABD'nin muhatap alınması görüşümüzü dayandırdığımız ikinci gerekçe ise BM Güvenlik Konseyi'nin kararları. 1267, 1269, 1333, 1368, 1373, 1390, 1455, 1526 ve 1566 sayılı kararlar, "Terör örgütlerinin insan ve silah temin etmelerine karşı her türlü önlemin alınmasını, teröristlere ve destekçilerine karşı ülkeler arasında yardımlaşma ve işbirliğinin geliştirilmesini, hiçbir ülkenin topraklarını terör örgütlerine üs olarak kullandırılmamasını" öngörüyor. Tüm bu kararlarda Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak ABD'nin imzası var. Hatta birçok kararın mimarı da bizzat o. Ama bugüne kadar Kuzey Irak'ta bu hukuki yükümlülüklerinin birini bile yerine getirmedi.
Bıçak artık kemiğe dayandığına göre, söylenecek tek şey var. "PKK'nın Kuzey Irak'taki yuvaları derhal kurutulmazsa, kendi işimi kendim göreceğim. PKK'ya göz yummanın bir bedeli var. Türkiye bu bedeli mutlaka ama mutlaka ödetir."
Tıpkı 1998 Eylül'ünde Suriye'ye denildiği gibi...