kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Mayıs 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
Uğur anne babası ve kardeşiHabip'le.

Uğur öldürülmeseydi büyüyecekti...

Müjgân HALİS
Uğur Kaymaz 2004 yılında öldürüldüğünde 12 yaşındaydı. Failler 'yanlışlıkla' 13 kurşun sıkmışlardı bedenine. Yanlışlık bir türlü düzelmedi. Sanık polisler geçtiğimiz günlerde meşru müdafaa gerekçesiyle beraat etti. Geride sanık avukatlarının "Uğur öldürülmeseydi kimbilir neler yapacaktı" sorusu kaldı..
Takvimler 21 Kasım'ı gösteriyordu. Mardin-Urfa karayolu üzerindeki Kızıltepe'nin yoksul evinde şoför Ahmet, ertesi gün çıkacağı İskenderun seferi için kamyonunu hazırlıyordu. Oğlu, Dicle İlköğretim Okulu beşinci sınıf öğrencisi Uğur (12) da belki kendisini de götürür umuduyla babasına yardım ediyordu. Baba oğul, akşam namazlarını kılmış, mutfakta yemek hazırlayan anne Makbule'nin onlara seslenmesini beklerken, kamyona gece yolculuğu için battaniye yüklüyorlardı.

BEŞ DAKİKA ARAYLA
Aynı sırada Kızıltepe Savcısı'nın bilgisi dahilinde Kızıltepe Emniyeti'ne bağlı polisler, Mehmet Karaca, Yaşafettin Açıkgöz, Seydi Ahmet Dönge ve Salih Ayaz da bir süredir izlemekte oldukları eve yaklaşmak üzereydi. Ne zaman geldiler, baba ve oğulu ne zaman derdest ettiler, orası meçhul... Makbule Hanım, dışarıdan yükselen silah sesleriyle irkildi: "Bahçeye çıktığımda patlama sesi duydum. Duvarın ötesinden caddeye baktım, Uğur ayaktaydı. Ellerini ensesinin üstüne kenetlemişti, beyaz bir pantolon ve siyah montu vardı üstünde, ayağında da terlikler." Korkuyla diğer çocuklarını alıp bahçeden yan komşuya geçtiğinde, silah sesleri yükseldi. Oğlunun gözünün önünde öldürülmesine tanık olan baba, beş dakika sonra bedenine saplanan kurşunlarla yerdeydi. 'BU

BENİM ÖĞRENCİM'

Henüz 12 yaşındayken bedenine saplanan 13 kurşunla can vermişti küçük Uğur. Babasının vücudunun çeşitli yerlerinde ise sekiz kurşun deliği vardı. Cesetlerinin yanında ellerine iliştirilmiş iki kalaşnikof vardı. Ancak gariptir ki, ne bahçe duvarında ne de olay yerindeki kamyonda bir çatışma izine rastlanıyordu. Ateş edip vuranlar, her iki ölünün etrafına sarı renkli, üstünde numaralar yazılı olan küçük levhalar diktiler, sonra da ilçenin savcısını aradılar: "Girilen çatışmada iki terörist ölü ele geçirildi." Uğur'un ölü bedeninin başına ilk, öğretmeni gitti ve ağzından şu cümle döküldü: "Ama bu benim öğrencim!" Mardin Valiliği, Uğur ve babasının 'ayağında terlikleriyle' karakol basmaya gideceklerini açıkladı. Bu söylem daha sonra sanık avukatlarının, "12 yaşında bir çocuğun terörist olamayacağı söyleniyor. Birleşmiş Milletler'in raporuna göre dünyadaki terörist çocuk sayısı 360 bindir. Uğur Kaymaz öldürülmeseydi, kimbilir ne yapacaktı?" cümlelerinin de esin kaynağı oldu. Sonraki günlerde sanık avukatları Uğur Kaymaz'ın yaşı konusunda tereddütlerinin olduğunu söyleyerek, koltuk altı bıyıklarının olduğunu bile söylemekten çekinmedi...

HİÇ TUTUKLANMADILAR

Derken hukuki süreç başladı. Mardin Cumhuriyet Savcılığı hazırladığı fezlekede, sanık polisler hakkında 'meşru müdafaanın aşılması suretiyle faili belli olmayacak şekilde adam öldürmekten' iki ile altı yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle dava açtı. Makbule Kaymaz'ın da yasadışı örgüt yöneticisi olduğu gerekçesiyle, 15 yıla kadar hapsi istendi. Bir süre açığa alınan dört polis, daha sonra görev yerleri değiştirilerek başka illere atandılar. İdari olarak da sadece 'maaş kesintisi'yle cezalandırıldılar. Bu arada açığa alınan Emniyet Müdürü Kemal Dönmez de, birinci sınıf emniyet müdürlüğüne terfi ettirildi. Sanıklar 21 Şubat'ta Mardin'de yapılan ilk duruşmaya katılmadı, mahkeme süresince de hiçbiri tutuklanmadı. Çünkü bu cinayeti görevlerinin başında işlemişlerdi. Baba-oğulun ellerindeki barut izleri nedeniyle, çatışma ihtimali üzerinde duran sanık avukatlarının iddiaları ise, üç ayrı Adli Tıp raporuyla çürütüldü. İstanbul Adli Tıp Kurumu, "Uğur Kaymaz'ın yara aldıktan sonra çatışması mümkün değil," dedi. Raporda ayrıca, sanık polislerin 'yaşça büyük' iddiasının aksine, '12 yaşındaki Uğur Kaymaz, 1.60 boylarında orta yapıda bir erkek çocuğu' ifadesine yer verildi. Aynı anda Emniyet Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı'nın davaya katılan avukatların listesini istemesi, yargıya baskı yorumlarını bir kez daha gündeme getirdi.

VE BERAAT...

Aradan üç yıl geçti. Takvimler bu kez, 2007'nin 18 Nisan'ı gösteriyordu, Kaymazlar davasının son duruşma günüydü. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi dört sanık polis hakkında, 'meşru müdafaa' gerekçesiyle beraat kararına vardı. Temyiz edilen karar, şu an Yargıtay'da. Dört yıldan geriye ölü baba-oğul, bir beraat kararı ve bir soru kaldı: "Uğur öldürülmeseydi, kimbilir neler yapacaktı?" Belki okuluna devam edecek, teneffüslerde arkadaşlarıyla futbol oynayacak, sevdiği bir kızın saç örgüsünü çekiştirecekti. Yağız bir delikanlı olduğunda, bir genç kızın yüreğini hoplatacaktı. Çocukları olacaktı, kendisine benzeyen, esmer güzeli... Öldürülmeseydi belki yaşamı delice sevecek, belki de yoksulluğundan nefret edecekti. Bunların hepsi 'belki' ama şurası çok net: Uğur öldürülmeseydi büyüyecekti.

Not: Haberde Orhan Miroğlu'nun Ona Zarfsız Kuşlar Gönderin / Uğur Kaymaz Kitabı adlı çalışmasından faydalanılmıştır.
Haberin fotoğrafları