Allah razı olsun Shakira imajından..
Piyasa canlanıyorsa Shakira sayesindedir.. Güzel şarkıcının beline doladığı eyer kolonu kalınlığındaki kemerin benzerini arayanlar esnafı kapı kapı dolaşıyor.. Kapalıçarşı'nın pullu, boncuklu stokları şimdiden eridi bile..
Hıncal ile Ercan birlikte yemek yemişler, yemekte memleket meselelerini konuşmuşlar.. Dünkü Sabah'ta Hıncal'ın köşesinde okudum bunu..
Konuştukları memleket meselesi acaba neydi, diye merak edenler için yazıyorum.. Okuduklarımdan çıkardığıma göre ikisi de "kızların boyunu" dert etmişler.. Laf üstüne laf koymaları o sebepten..
Ercan yurt dışından bir kitap getirmiş.. Güzelliği anlatıyormuş.. Tabii kadında güzelliği..
***
Hiç şaşmadım..
Zaten Ercan'ın da Hıncal'ın da bugüne kadar "Zirai üretiminde davar gübresinin yararları" türünden faydalı birşey okuduklarını görüp işitmedim.. Ama karşı cinse dair ne yazılmışsa hepsinden haberleri vardır..
Her neyse.. İkisi böylece bir eyyam oturup, müşavere etmişler.. Sonunda "uzun güzeldir" fikri üzerinde görüş birliğine varıp, iç huzuruna kavuşmuşlar.. Bundan gerisi; birbirlerinin hesap ödemesini beklerken kürdanla diş karıştırma faslıdır ki akademik tarafı yoktur..
Ortak tebliğ..
Yemekten sonra Hıncal'ın yazdığı köşe yazısı ise bu tarihi buluşmanın resmi tebliği şeklinde..
Ortak tebliğe göre "kadında ten güzelliği, simetrik uyum bir de uzun boy" önemli..
Kendini çirkin bulan bütün kadınların (ki çoğunluk onlardadır, tabii makyaj yapmadıkları için..) temel dayanağı olan "ruh güzelliği" tebliğde es geçilmiş.. Bir de imaj olayı!
Bana sorarsanız güzellikten hatta ruh güzelliğinden daha önemlisi imajdır.. İmajın yoksa birşey değilsindir.. Ne yapıp edip kendine bir imaj edineceksin ki namın yürüsün..
Boş konuşmuyorum, elimde delili var..
Geçen hafta Star'da yayınlanan güzellik yarışmasını seyrettiniz mi? Hıncal da jürideydi hani.. Kenan ve Ozan Doğulu kardeşler de kız bakmaya gelmişlerdi..
Yarışmaya birbirinden güzel yirmi genç kız katıldı.. Yirmi finalistin yarısından fazlası birden fazla yabancı dil biliyordu.. Boyca en kısası benden dört parmak uzundu..
Hepsi de bakmaya kıyılamayacak güzellikte kızlardı.. Yarışma bitti, adet üzerine birinci olan ağlayarak taç giydi.. Aradan bir hafta geçti topu topu.. Bilemediniz sekiz on gün..
Birinci olanın adını kim hatırlıyor? Veya ikincinin, üçüncünün.. Ama yarışma gecesi sahne alan Shakira'yı herkes biliyor..
***
Shakira dedikleri Latin ırkından el kadar bir kızcağız.. Adı Shakira yazılıyor ama "Şakira" okunuyor.. İsteyen "Şakire Hanım" da diyebilir.. Milli hislerinizin kuvvetine kalmış..
Shakira hanım o yarışma gecesi şairin "Şimdiki kızlar saymıyor anasını, dar eder fistanını, gösterim küfesini.." dediği türden bir mintan giymiş..
Altında eteklik yok, pantolon var.. Kumaşı folyoya benzediğinden kızcağız birazdan mikrodalga fırına girip, poposunu ısıtacakmış gibi duruyor..
Mabad nahiyesi pantalondan taşmış.. O da farkında işin.. Sanki şarkıyı tersinden söyleyecekmiş gibi yapıp seyirciye sırtını dönüyor; gerisini, rihter ölçeği ile 7 nokta 8 kuvvetinde ırgalıyor..
Buraya kadarı tamam.. Shakira'da ne varsa bizim popçu kızlarımızda da o var.. Üç eksik bir fazla.. Lakin Shakira hanım kendisine öyle bir imaj yapmış ki o sayede rüzgarı her yerde kuvvetli esiyor..
İmajı da beline taktığı allı pullu kemeri..
Allı pullu kemer
Sakın ola ki "Ne varmış kemerinde?" diye diklenmeyin mahçup olursunuz.. Ben de biliyorum ki birşey yok.. Tam tarif vermem icap ederse, asker palaskası gibi kalınca ve üzeri allı pullu işlenmiş zevksizlik anıtı bir şey..
Aynısını, Büyük Ada'nın faytonlarını çeken beygirlerin karnına "kolon" niyetine doluyorlar.. Beygirin zevksizliğinden değil, itiraz edemediğinden..
Gelin görün ki Shakira, kemeri imaj yapıp beline dolamış bir kere.. Onu televizyonda görmeleri ile kızlarımızın sokaklara fırlayıp allı pullu kemer aramaları bu yüzdendir..
İnanmayanlar Kapalıçarşı esnafına sorsun.. Kapalıçarşı'yı basan imaj meraklısı kızlarımız yüzünden stoklarda allı pullu kemer kalmadı..
Hıncal ile Ercan'ın muhabbetinden çıkan yazıya kulak asmayıp, imaj herşeydir diye tutturmam bundandır..
***
Genç mühendisin yolu taşraya düşmüş.. Gittiği kasabanın kahvesinde kendisini ağırlayanlarla oturup çay içerken kapı açılmış.. İçeriye bıyıklarına adam asılacak kıvamda, babayiğit kesimli biri girmiş..
Adamın yüreklere dehşet salan görüntüsü yetmiyormuş gibi bir de göğsünde çapraz kuşanmış iki fişeklik var.. Belindeki kuşakta bir tabancanın kabzasından başka bir yatağanın kemikli sapı görünmekte..
İmajına baktığında resmen bir dağ padişahı eşkiya.. Geride bıraktığı ölünün hesabına parmak yetmez biri..
- "Selamınaleyküm ağalar.." demiş ortaya..
Kimse selamına karşılık vermediği gibi bir iki masadan "Kes lan dümbük!" nidaları yükselmiş.. Adam hiç aldırmayıp kahvenin itibarsız bir köşesine oturmuş..
Genç mühendis şaşkın.. Yanındakiler bu şaşkınlığı anlayınca "Aldırma ona, bizim kasabanın yumuşağıdır.." demişler, genç mühendis daha da şaşmış.. Bunun üzerine masadakilerden biri:
- "Git istersen kendine sor.." diye üstelemiş..
Meraktan kıvranan mühendis sormasına soracak da adam da eşkıya imajına sahip.. Etraf onun çekingenliği ile eğlenmek için üsteledikçe merakı zaptedilmez olmuş, kalkıp pala bıyıklının masasına gitmiş..
Selam verip çekine çekine masaya iliştikten sonra "Afedersiniz siz yumuşak mısınız?" diye sormuş..
Palabıyıklı sırıtarak "Heee!" çekince, silahları, fişekliği işaret edip "Peki bunlar ne?" demiş.. Çayından geniş bir yudum çeken palabıyıklı başını dertli dertli sallamış:
- "Valla beyim.." demiş.. "Bizim kasabadan önüne gelen bıyığıma yapışıp, yere yatırıyor kardaşını.. Para da vermiyorlar.. Ben de bari yabancılar korksun diye bunları takıyorum.."
|
