kapat
24.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Bir başka sevgi olmalı!

Var mısınız şu yakınmaları alt alta okumaya!

* "Zekamı bütünüyle kucaklayacak olsaydım, ailem beni red ederdi."

* "Heyecanlarımı dolu dolu yaşayacak ve kabul edecek olsaydım, hiç kimsenin duygularımı paylaşmadığını görmenin yalnızlığını yaşamak zorunda kalırdım."

* "Yeteneklerimi tam anlamıyla kabul edecek olsaydım şimdikinden çok daha fazla sorumluluk yüklerlerdi üstüme."

* "Coşkularıma kendimi bıraksaydım, evliliğimin sıkıcılığını kabul etmek zorunda kalırdım. Peki, o zaman ne yapardım?"

* Cinselliğime sahip çıkacak olsaydım, kocam korkardı."

* Kendimden içten içe ne kadar hoşlandığımı kabul edecek olsaydım, kimsesiz kalırdım. Çünkü annem bununla başa çıkamazdı."

Bunlar Nathaniel Branden adındaki psikoterapistin "özgüven yükseltme" seanslarına gelen kadınların yakınmaları... (N.Branden. Kadının Özgüveni. Sistem Yayıncılık. 2002)

İsterseniz cinsiyetleri değiştirebilirsiniz, erkeklerin yakınmaları olarak da okuyabilirsiniz.

Sözgelimi şöyle olabilir...

* "Serüvenci yanımı bütün açıklığıyla sergileseydim, ne ailem kabullenebilirdi, ne de şimdiki eşim."

* "Ruhsal yanım çok güçlüydü... Ama işte başarılı olmak için sıradan, ruhsuz biri gibi davrandım yıllarca ve şimdi gerçekten sıradan biriyim sanırım."

* "Yeteneklerimi açığa vurup peşinden gitseydim, karım korkardı. Ona olan ilgimi kaybedeceğimi düşünürdü."

* Güçlü olmaya çalışsaydım, en yakınlarımın kıskançlık oklarını üzerime çekmiş olmaz mıydım!"

Şimdi bir bakın bunlara... Ve yavaş yavaş da kendi hayatınıza...

***
İlişkilerimizi değerlendirirken harcının tuğlasının sevgiden olduğunu düşünürüz.

Hiç tartışmayız bunu. Tartışılmasını da istemeyiz.

Sevgiden, sevmekten sevilmekten pek bayılarak söz ederiz de, manzaraya yakından bakmaya hiç yanaşmayız.

Oysa hem kendimizi kabullenmemizde ve gerçekleştirmemizde suçu sevginin üzerine atıyoruz görüldüğü gibi...

Hem de gerçekten birbirimizi sevdiğimiz için birbirimizin önünü kesiyoruz...

İkisi de doğru. Ve ikisinde de "sevgi" başrolde.

Zayıflıklarımızı da "sevgi" zırhının arkasında saklıyoruz, zorbalıklarımızı da...

Sorumluluklardan kaçmak için de sevgiye sığınıyoruz, sorumlulukları başkasının sırtına yığmak için de sevgiyi bahane ediyoruz.

Ve ilişkiler bizi dünyaya açmıyor çoğu zaman. Dünyaya kapanmanın yaldızlı, süslü peçeleri oluyor.

Biraz başını dik tutup cesur işler yapmaya kalkan gençlere "sevgiyle" ve "samimiyetle "boyundan büyük işlere kalkışıyorsun" diyen bir kültürün içinden geliyoruz.

"Sevgiyle" uyarıyoruz: Boyundan büyük işlere kalkışma...

Sonra "boylar" hep küçük kalıyor. Biraz "büyük" kalanlar da onları tepeliyor. Bir ömür boyunca...

Demek ki, "sevgi sevgi" demek sevgiye yetmiyor.

Hangi sevgi?

Bu soruyu sormak gerek?

"Haydi sevelim, sevilelim! Hop hop hop!" şamatası birbirimize duyduğumuz sevgileri mecburiyetlerin prangası haline getirmemizi önlemiyor...

Özgüvenlerimizi paramparça etmeyi, özbeğenimizi sakatlamayı, ruhumuzu güdükleştirmeyi engellemiyor.

Kadın, erkek, çocuk... Kim olursak olalım, özgürlüğü uçurumdan aşağı savurmuş, sadece sert cezalar ve hafif ödüller üzerine kurulu bir "sevgi" ortamında serpilip gelişemez ruhlarımız.

Hangi sevgi?

Nasıl sevgi?

Soru bu.

Artık bu soruyu sormadan "sevgi"den söz etmek gizli bir sevgisizlik sayılmalı...

Başka bir sevgi olmalı artık...

Yalnızlık korkusuyla birine bağlanmaya sevgi diyecek miyiz?

Ayrılık korkusuyla orada kalıp kaskatı kesilmeye aşk adını verecek miyiz?

Birbirimiz için ruhlarımızı süpürge edebiliriz, (aşk "helal olsun!" dedirtir insana bazen) o ayrı! Ama hayatlarımızı çöplüğe göndermek kendi kendimize karşı insafsızlık değil mi?

Bir başka sevgi olmalı...

Hesapsız kitapsız.

Korkularına bağlanma, huzursuzluklarına coşku, kıskançlıklarına tutku demeyen bir sevgi...

Ama o zaman da, hani gece bütün bildiklerini sabah unutup her güne yeniden başlayan derviş gibi olmak gerekiyor.

Becerebilir mi modern insan bunu?

Susuyorum... Benden bu noktadan sonra çıt çıkmaz!

OKURKEN
Odamda kitaplarımı toplarken bilgisayar çıkışlarının altından Cemal Süreya'nın "Sevda Sözleri" adlı toplu şiirler kitabı çıktı. Bazı sayfaların kenarını kıvırmışım. İşte onlardan birindeki güzelim Süreya dizeleri...

.....

Belki de biraz geç rastladım sana

Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza

1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi

Eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa

....

Ne demiş uçurumda açan çiçek

Yurdumsun ey uçurum



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır