kapat
10.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Neler süzdünüz şu âlemden?

Yahu, şu dünyadan bir kere geçiliyor işte, daha ötesi yok. "Kimileri geri geliş, geri dönüş mümkün.." diye yırtınıyor ama, bence söz konusu bile değil; yani önceden uyarayım dedim. Hani birine borç falan verirsiniz, "Abi bir daha dünyaya gelişinde veririm," falan der, kazıklanmayasınız. Ya da sevgiliniz, "Senden ayrılıyorum diye üzülme, bir daha dünyaya gelişimizde yine beraber oluruz" falan derse yemeyin, aman ha! Benden söylemesi...

Madem ki bir ömür sürecek bu muhteşem partiye bir kere davetliyiz, o zaman tadını çıkartmanın yollarını keşfetmeliyiz. Bu eğlenceyi elimizden geldiği kadar geç terk etmenin çaresi de, bir yandan vücut sağlığımıza sahip çıkarken öbür yandan aklı, zihni genç tutmada gizli. Ömür boyu ağzını açmaya üşenmiş, hiçbir konuda fikir yürütmemek için direnmiş, dünyadan "ot gibi" geçmiş olanlarımız bile nedense giderken bir cevher yumurtlamaya çalışır. Düşünün hele bir, tam ağız tadıyla öleceksiniz, kalıbı dinlendireceksiniz; bütün aile: "Moruk mirası kime bırakacak acaba, bize ne düşecek?" diye başınıza toplanmış... O zamana kadar etliye sütlüye karışmamış olan zatıâliniz, gider ayak bir feylesofça laf etmek için yırtınıyorsunuz.

DAHA ÖNCE AKLIN NEREDEYDİ LAN!
Şimdi adama sormazlar mı, "Daha önce aklın neredeydi lan?" diye. Herkesin bir sonsöz söyleme hakkı var tabii... Ama sen yaşarken ne kokmuşsun ne bulaşmışsın, tam perde kapanırken, "Durun beyler bir çift lafımız var", diye yırtınacaksın, yok öyle yağma. Giderayak değil, şimdi konuşacaksın. Şimdi diyeceksin ne diyeceksen. Dinleyen olur mu diye korkmadan, lafı gevelemeden, en azından kendini aydınlatmak için, şimdi diyeceksin diyeceğini... Ömür boyu susup, tam giderken "Dünya yalan imiş meğer, bu kadar boş olduğunu bilseydim, hiçbir şeyi ciddiye almazdım.." gibi hamhalat bir lafla veda etmek yok.

Bana soracak olursanız, 'aman kafayı fazla yormayalım, o zaman daha mutlu oluruz' diye bir ömür boyu direnenler, kafayı yormazlarsa, üstlerine vazife olmayan işlerle uğraşmazlarsa, dünya meselelerini ciddiye almazlarsa, kafalarına tokadan başka şey takmazlarsa girdikleri bitkisel hayattan çıkamadan ömür boyu canlı cenazeler olarak dolaşıp sonunda nalları dikerler.

Arkalarından hep aynı sorular: "Merhumu nasıl bilirdiniz?" Yanıt hep aynı: "İyi bilirdik." Gerçekten bilir miydik, nereden bilirdik, iyice tanıdık mı? Yaşamın neresinden geçtiğini, neler yaşadığını, gördüğünü, duyduğunu, öğrendiğini, bilir miydik... Biriktirdiği deneyimlerini, bilgisini, görgüsünü elden geçirip süzmek zahmetine katlandı mı? Batan ya da doğan güne 'Merhaba' derken bireysel tarihini inceleyip dününden bugününe neler geçirdiğine şöyle bir baktı mı?

İÇİMİZİ SERİNLETECEK VAHA
Demiyorum bütün yaşadıklarımızı ille de adlandıralım, üzerlerine etiketler yapıştıralım, kutulara kavanozlara dolduralım... Ama bize neler olup bittiğini gözlemlemeliyiz, günü özetleyen gülen düşüncelerimiz, olan bitenle ilgili bir çift lafımız da olsun ama. Eğer rahatsızsak olan bitenden, halimizden; korkuyorsak ileride belki de daha karanlık olacak günlerden, o zaman en azından ne bildiğimizi; neleri doğru, neleri yanlış bildiğimizi ya da bilip bilmediğimizi merak etmek zorundayız. Bir-iki aklı başında lafımız, ciddiye aldığımız sorunlar, bir gülen düşüncemiz en azından bize bizi daha iyi anlatacaktır. Belki de çok şikâyetçi olduğumuz çağdaş hastalık, iletişimsizlik, başkalarının bizi hep yanlış anlamalarından, yanlış tanımalarından duyduğumuz rahatsızlık azalır bakarsınız.

Kendilerini iyi tanımaya çalışanlar daha iyi anlatabiliyorlar kendilerini. Dünü bugüne ekleyerek soluklu bir yarın yaşamanın, yaşamın tadını çıkarmanın sırrı, arada bir durup yaşamdan süzdüklerini sözlü ya da yazılı olarak başkalarına anlatmada gizli... Gücünüz varsa bu işi notalara döküp müzik olarak da aktarabilirsiniz. Ünlü bir İsrailli ressam olan Marcus Mizne hep uzak ülkelerde konserler veren eşi ünlü piyanist Felicia Blumental'e o hafta neler yaptığını, onu nasıl özlediğini, neler düşündüğünü anlatan muhteşem soyut resimler yapıp postalıyordu... İster uzun, ister kısa yaşamın neresinde ve nasıl durduğumuzu, sürekli geçirdiğimiz değişiklikleri anlatacak bir cümlecik bile, her şeyin makinelerin eline geçtiği çağımızda içimizi serinletecek bir vaha olarak kafamızın içinde dolaşıp dursa, bizimle oradan oraya gezse fena mı olur? Her gün kendimizi sözlü ya da yazılı olarak şöyle bir elden geçirsek, fena mı olur? Şu kubbede baki kalacak bir hoş sedâmız olsun istemez miyiz?

Bence siz münasip bir sonsöz yerine aklıbaşında birkaç önsöz, şimdi söz etseniz daha hayırlı olur. Hani bir diyeceğin varsa de... Yoksa da "Benim edecek bir çift lafım bile yok, acaba ben hıyarın teki miyim?" diye düşünmeye başla.

Gözünüzü, ağzınızı şimdi açmazsanız, son lafınız boğazınıza takılır kalır, bakın benden söylemesi...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır