kapat
03.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
İzinli deliler.... Soytarılar, palyaçolar...

"Bir çift zar gibi bana baktınız .Ben kaybettim siz kazandınız. Bu yüzden hüzünlüdür yüzüm resimlerde Cebimdeki son kahkahayı da aldınız. palyaço Ayhan Kırdar."

40 yıllık sevgili dostum, büyük ressamımız İsmail Biret bir ruh çağırma seansında Tom adlı palyaçonun içine girdiğini, ruhuna yerleştiğini iddia ediyor. Son sergisi yarın saat 18.00'de Beşiktaş Akaretler'de, Nüzhetiye Cad. Girgin Galerisi'nde açılıyor.. Ben orada olacağım, bütün soytarıları, palyaçoları, abdalları, bilge delileri bekliyorum..

Bir varmış bir yokmuş.. Hem varmış hem yokmuş.. Hem yokmuş hem çokmuş.. Eski bir Yemen masalı der ki: Günlerden bir gün Yağmur Tanrısı'nın minik oğlu içine kapanmış, dünyaya küsüvermiş. Babası Yağmur Tanrısı çok sevdiği oğlunun haline öyle üzülmüş ki koyvermiş yağmur, kar, fırtına işlerinin ucunu.. Yağmur Tanrısı aile dertleriyle uğraşmak için işi gücü bırakınca dünyada büyük bir kuraklık afeti boy göstermiş.. Tarlalarda çiçekler, başaklar, sebzeler, meyveler, mısırlar, arpalar boyunlarını büküvermiş... Hayvanlar canlı iskeletlere dönüşmüş kuraklıktan.. Salgın hastalıklar başlamış.. Bir afet ki sormayın gitsin. İnsanlar kalkıp Yağmur Tanrısı'na gitmişler: "Ey Ulu Yağmur Tanrısı neye varacak bu işin sonu?" diye sual eylemişler.. Yağmur Tanrısı "Çok kolay.." demiş, "Çok kolay. Dünyayı kuraklıktan kurtarmak istiyorsanız oğlumu güldürün.. Oğlumu güldürür onu eski neşesine kavuşturursanız Dünya'ya bet bereket geri gelir.."

Bunun üzerine insanlar dağlara tepelere çıkmışlar; yüzlerini rengârenk killerle, kök boyalarla boyamışlar; üstlerindeki giysilere, hayvan postlarına dallar, yapraklar, çiçekler takmışlar.. Kimileri kendilerini daha komik bir hale getirebilmek için elmalar, armutlar asmış orasına burasına.. Kirazlardan küpe takmış kulaklarına... Dans edip şarkı söylemeye; davullar, ziller çalıp oynamaya, taşları birbirine vurup müzik yapmaya başlamışlar... Sırf Yağmur Tanrısı'nın bunalımlı oğlunu güldürebilmek için... İnsanların yaptıkları maskaralıklar, soytarılıklar o kadar hoşuna gitmiş ki Yağmur Tanrısı'nın bunalımlı oğlunun, kahkahalarla gülmeye başlamış, ona babası da katılmış.. Gözlerinden yaş gelmiş gülmekten. İşte o keyif gözyaşları bulutları aralamış ve dünyaya yağmurlar yağmaya başlamış... İnsanların yaptığı bu ritüelden, yağmur duasından gösteri sanatları doğmuş..

Demek ki bu eski Yemen masalına göre gülme; bet bereket, neşe, sıhhat getiriyor. Kahkaha o kadar güçlü ki doğayı bile harekete getirip onu değiştirebiliyor.

İnsanın değiştirebilme, alaşağı etme gücü soytarılıkta gizli..

Soytarıların, soytarılığın tarihi insanlık tarihi kadar eski..

SOYTARI KİME DERLER
Soytarılık mertebesine ermeye karar vermiş, yaşamını bu yola adamış, kahkahanın gerçeği açığa çıkaracağına inanan herkese "soytarı" denir..

Bunu yaşam biçimi olarak benimsemiş olanlara soytarı, maskarabaz, palyaço, akıllı-deli, bilge, abdal gibi bir sürü ad takılır.. Hemen hemen her devirde ve her memlekette asıl saltanatı soytarılar sürmüşler.. Ülkeleri yönetenleri yönetmişler, onlara akıl fikir vermişler; yol göstermişler, gözlerini açmışlar. Halkı onların gazabından, onları da kendi gazaplarından korumuşlar. Dünya tarihinde insanlık yıldızının parladığı her an, kahkahanın, şakanın, alayın, yerginin zaferidir. Kahkaha bir yeraltı hareketidir.. Yer üstünde binbir çiçek açtırır..

Eski Yunan'da, Roma'da, Bizans'ta, Çin'de, Mısır'da, Fransa'da, İngiltere'de, Hindistan'da soytarılar zekâlarının inceliği, nüktelerinin zarafeti, hoş tuhaflıkları, bazen de kaba saba şakalarıyla hep iktidarda olmuşlar. Sürekli iktidardan söz ediyorum, gelip geçici iktidardan değil.. Her devirde gerekirse kelleyi koltuğa alıp özgürce düşünen, düşündüğünü söyleyen, efendilerini açıkça eleştiren dört dörtlük adamlarmış soytarılar.. Sadece saraylarda değil, hali vakti yerinde evlerde de başköşedeymişler.

"Utopia" yazarı Sir Thomas More'dan "En akıllı, en alim insanların soytarıları ile arkadaş olduklarını.." öğreniriz.. Rönesans'ta İtalyan prensleri büyük şöhret sahibi soytarılarıyla iftihar ederler, birisine büyük bir nezaket göstermek istedikleri zaman soytarılarını bir süreliğine ona gönderirlermiş. Soytarılar şiirden, müzikten, felsefeden, tiyatrodan anlarlar.. Aralarında çoğu yer ve gök bilimleriyle ilgilidir.. 15. Yüzyılda Meksika'da İmparator Montezuma'nın sarayında soytarılar felsefeyle dünya işlerini yönetirlerdi. Mısır'da firavunların mezarlarındaki resimlerden anladığımıza göre, firavunların soytarılığını yapan cüceleri vardı.. XIII. Charles döneminde Fransa'yı imparatorun değil, soytarısı Marais'nin yönettiğini yazar tarih kitapları.

Soytarılar fakirler, ezilmişler sınıfından gelir, sınıf atlamaz, ait oldukları sınıfın gözüyle dünya işlerini yorumlar, efendilerinin gözünü açarlardı.. Hep erkeklerin yaptığı bir iş sanılmasın soytarılık.. Soytarılar tarihinde kadın soytarılar da vardır.. 16. Yüzyılın başında İtalya'da soytarılık eden Giovanna Matta ve Caterina Matta çok ünlüydüler.. Osmanlı Sarayı'nda soytarı bulundurma geleneği II. Beyazıd döneminde başlıyor. Tanzimat'ta sona eriyor. 16. Yüzyıl'da soytarılar tiyatro sahnelerinde yer almaya; güldürerek düşündürme, eğlendirerek gözleri açma işini gerçek efendileri olan halkla paylaşmaya başlıyorlar.. Yüzyılları atlayıp günümüze gelelim.. Antik Çağ'da soytarılık etmeye çıkan, güldürü bilgeleri soytarılar, palyaçolar, abdallar, bugün halkın saraylarında izleyenleri güldürerek gerçeği açığa çıkarmaya çalışıyorlar.. Yani sirklerde, tiyatrolarda, radyolarda, gazetelerde, sinemada, gece kulüplerinde...

Uygarlığın ele geçiremediği bölgelerde yaban düşünce yağmur dualarıyla hâlâ güldürüye kahkahaya olan inancını koruyor.

SOYTARILIK RUH HALİDİR
Soytarılık bir ruh halidir.. Gülünüz güldürünüz, alay ediniz, kendinizden başlayarak herkesi yeriniz.. Hatta yerden yere vurunuz.. Burnu büyükleri, kıçıkırıkları, hava atanları, meydanı boş bulup atanları, yerlerinden edilmeyeceklerini düşenenleri yeriniz.. Yerlerinden ediniz.. Güldürü bir yeraltı hareketidir.. Gülünüz güldürünüz, yerle bir ediniz. Eğlendirip, güldürüp, yerlere yatırınız. İçinizdeki çocuk yanınızın, bozulmamış saf yanınızın zincirlerini koparınız. Bırakın afra tafra satanlara gülsün içinizdeki soytarı yanınız.. İçinizdeki soytarıyı koyveriniz.. Güldüren insanla gülen insan el ele verip dünyaya meydan okurlar. Mizah dünyanın en ciddi işi değil mi? Yazarak, çizerek, oynayarak, anlatarak soytarılık edenler bazen kendilerini söylediklerinin arkasına gizlerler.. Bazen de apaçık koyuverirler ortaya.. Sirklerde soytarılık edenlerin yüzleri boyalıdır.. Üniforması, işbaşı kılığıdır o boyalı yüz.. Yay gibi çizdiği kaşı da imzası.. Soytarının boyanmış suratı bir şenliğin başlayacağının işaretidir. Yaşam Üstüne Düşünme, Gülüp Eğlenirken Muhalefet Üretme Şenliği... Acıya, Yalnızlığa, Salaklıklara, Yaşamın Anlamsızlığına Kahkahalarla Şamar Atma Şenliği...

İnsanoğlunun erişebileceği en üst rütbe, yaşamla da ölümle de dalga geçebilen bir soytarı olmaktır.

Gülme, tarihi alaşağı ederek gerçeği açığa çıkarır; seyirciyi iktidara taşır.

Takılın soytarıların arkasına...

Dünyanın bütün soytarıları birleşiniz. Zincirlerinizden başka kaybedecek neyiniz var?



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır