kapat
03.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

İdama çeyrek kala

Türkiye'de hâlâ tartışılan idam, yüzyıllardan beri uygulanan bir ceza yöntemi. İdamın kaç çeşit olduğuna kesin bir rakam vermek zor. Çünkü her an yeni buluşlarla infaza son örnekler gelebilir
Siyasi boyut taşıyan idamlar, Osmanlı döneminde "payitahtın bekâsı" açısından uygulandı. Saray içi ve saray dışı olarak niteleyebileceğimiz "Kelle almak" işlevinde, temel nokta daima "düzen sağlamak" oldu. Baş alanlar genelde düzen koruyucular, baş verenler ise düzen karşıtları olarak tanımlandılar.

Acımasız siyaset, nice devlet adamının başını yemiştir. Nice "makbul", sonradan "maktul" olmuştur. 1523'den 1536'ya kadar dediği dedik olan ve Kanuni'nin en sevdiği adam olarak adı "Makbul"e çıkan veziriazam İbrahim Paşa, kementle boğulmuştu. Sonuç:

İdare-i devlet ile yaşadı makbul

Ama Hürrem edemedi idare, oldu maktul

Ölümle cezalandırılmak için sadece Patrona Halil olmak gerekmiyor. Hamamdan Dersaadet'e taşan Osmanlı'nın gördüğü bu büyük isyanda kaç bin kellenin uçtuğu hesaba gelmez. Ama kelle vermek için de Patrona olmak, erkek olmak da gerekmez...

Kösem Sultan'ın ince narin boynuna dolananın urgan değil de ipek kordon oluşu, bu infaza zarafet veya asalet kazandırmıyor.

AVRUPA'DA İDAM

İlk zamanlar tek bir cümleye dayanırdı infazlar. "Tez alın..." Alınacak "baş"tır ve bu kararı devletin en büyük başı vermiştir. Bu örneklerde "katl-i vacip"in sadece, masumları yansıttığı gibi bir izlenim çıkmasın. Osmanlı döneminde silahla değil, mısra ile baş veren Nefi gibi, şairler de vardır.

Bigünah Piri Reis gibi büyükler de... Tıpkı milleti soyup soğana çeviren, deve yükü rüşvetle "Samur devri" yaşayan, yolsuzluk ve zulümle Osmanlı'yı inim inim inleten, zorbalar dünyasını da unutmamak gerekiyor.

Zaman aynasına baktığımızda Osmanlı Devleti'nde olup bitenin, çok daha fazlasını, Avrupa'nın örneklediğini görürüz.

İnfaz sistemine Jean D'arc gibi diri diri yakmayı getiren, engizisyonlarla inanılmaz vahşet örnekleri veren Avrupa'nın, şimdilerde de cellatlığa son vermesi de meraka değer.

Kimbilir bir gün, bizden sonra geçmişe ışık tutanlar idamları daha bir genişlikte yazacaklar. Çünkü her şey ortadan kalktıktan sonra anlam kazanıyor.

Darağaçları yıkılacak, cellatlar emekli olacak... Geriye kala kala idam hikâyeleri ve takdim ettiğimiz şu nacizane satırlar kalacak.

İdamın kaç çeşit olduğuna kesin bir rakam vermek mümkün değil. Çünkü bu yazının hazırlandığı sırada, dünyanın herhangi bir yerinde, yeni buluşlarla infaza yeni bir örnek gelebilir.

İdam denilince, klasik anlamda akla ilk olarak sehpa, yani darağacı geliyor. Kaba tarifi ile "sallandırmak" konusunda toplumların ortaya koyduğu biçimler, özellikle bireysel davranışlarla çeşitlilik kazandı. Kimi zaman ağaçlar, kimi zaman direkler sehpa görevini gördü.

Hayatı yeşillendiren, yaşama coşkusuna anlam kazandıran ağaçların, ölümlere temel direk oluşu ilginç ama hazin...

Bazı yerleşim alanları başka seçenekler ortaya koyuyor. Kılıçla kelle almak, ağaca saygıdan ileri gelmiyor. İlkel zamanlardan kalan bu infaz sistemine, "çöl alanları" halâ cevaz veriyor.

"Kurşuna dizmek" ise daha çok savaş dönemlerinin yöntemi. Ama barış zamanlarında da casusluk gibi, ihanetin cezasında kurşuna dizmek geçerli oluyor.

Tarih, infazların teknolojik boyut kazandığını nice örneklerle sunuyor. Giyotin bu teknolojinin en temel biçimi.

Giyotin, ciltcilikle kullanılan kesme aletini andırır. 13. yüzyılda soylu mahkumlar giyotinle idam ediliyordu. "Soylu" ile "Soysuz"u ölüme gönderişte bile ayıran bu anlayışta, giyotin o zamanlar "Mannala" adıyla anılıyordu.

Fransa, giyotinle idama geleneksel olarak sahip çıkan ilk ülke olmuştu. 18. yüzyılda daha keskin işlemeye başlayan giyotinin bir politikacı adı taşıması da bir hayli ilginç...

Giyotini Fransa'da tanıtan Ignace Guillotin adı, "Guillotine" ile ebediyen yaşayacak. İdam olsun veya olmasın, giyotinin keskinliği hiç unutulmayacak.

TEKNOLOJİK İDAMLAR

Chessman'ı hatırladınız mı? Yıllarca idam gününü beklemişti. Sürekli infazı ertelenmiş ve dünya bu mahkumu suçu ile değil, sürekli idamdan dönüşü ile hatırlamıştı.

Adalet artık en gelişmiş "hürriyet meşalesi"nin yandığı ülkelerde bile insanlara daha teknolojik -kimbilir daha insan- idam hakkı sunuyor... Yeni gaz odaları, şırınga yöntemleri hep biz insanlar için...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır