kapat
03.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Ecevit'in inanılmaz nezaketi

"Pırlanta gibi bir genç arkadaş" diyerek Deniz Baykal'ı bizle tanıştırırken Ecevit'in gözlerindeki pırıltıyı hiç unutmadım; Baykal'a da unutturmadım

Bir gazeteci için en zor şeylerden biri, sevdiği, saydığı bir politikacının hakkında tarafsız bir yazı yazmasıdır. Ecevitler'le dostluğum çok uzun yıllar öncesine dayanır. İki kere başbakan olduğu halde tek bir kere özel bir röportaj yapmadığım Bülent Ecevit'in son günlerde basına kırıldığını üzülerek izliyorum.

Hele sağlığı ile ilgili değişik haberlerin, değişik üsluplarla yazılmasından duyduğu üzüntüye ilk kez tanık oluyorum. Ecevit gibi nazik bir insanın "Ölümümü Allah'a bırakın" demesinin onda yarattığı kırgınlığı, hattâ çok az tanık olduğum kızgınlığı beni ve onu yakından tanıyanları rencide ediyor.

'PIRLANTA GİBİ ARKADAŞ'
Ecevitler'le o devreler Ankara'daki ufacık apartmanlarında ve bazı yaz tatillerimizi geçirdiğimiz Bayramoğlu'ndaki Basınköy'de bir araya geliyorduk.

Ankara'daki dairelerinin avlusunda birkaç kediyi besleyen Rahşan Ecevit daha sonra kuşları da koruması altına almıştı.

Bir Ankara ziyaretimizde Bülent Ecevit; "Bu akşam bize gelin, size pırlanta gibi genç bir arkadaşı tanıştıracağım" demişti.

Rahşan Ecevit'in bir türlü nasıl yaptığını öğrenemediğim nefis demli çaylarını içerken odaya Deniz Baykal girmişti.

Ecevit'in onu tanıştırırken gözlerindeki pırıltıyı hiçbir zaman unutmadım ve Baykal'a da unutturmadım. Ecevitler'le Basınköy'deki mütevazı, yemyeşil koyun, tertemiz denizinin kıyısında güzel günler geçirdik, yüzdük, uzun yürüyüşler yaptık. O zaman henüz CHP'nin başkanı değildi.

Kumsalda güneşlenirken dahi politika konuşulurdu.

Ömrümde Ecevit kadar nazik bir insana hiçbir yerde, hiçbir zaman rastlamadım. Size bizzat tanık olduğum sadece bir tanesini anlatayım.

Ankara'ya ne zaman yolum düşse, Özel Kalemi Zeynel Yeşilay'ı ararım. O da her defasında Ecevit'in bir kahve için beklediğini söyler. Bu ziyaretlerimden birinde odasından çıkarken Ecevit kapıya kadar geçirip, pardösümü tutmakta ısrar etti. Dış salonda bekleyenlerden o kadar utandım ki, pardösümü elinden çekip almaya çalıştım. Ama ne kadar inatçı olduğunu görünce pardösüyü tutmak için verdiği mücadelede yenik düştüm; giyip kendimi sokağa attım.

Başbakanlığın önünde nöbet tutan polislerin arasından hızla yürürken birden omuzlarımda bir ağırlık hissettim; yürüyemedim ve durdum. Pardösümü yokladım ve Ecevit'in aynı renkteki pardösüsünü de taşıdığımı anladım. Polislerin garip bakışları altında yukarı çıktım; hiç kimsenin görmediği birkaç saniye içinde Ecevit'inkini portmantoya asıp koşan adımlarla oradan ayrıldım.

Bir süre önce genç meslektaşım, sevgili Zeynep Göğüş'ün yaptığı televizyon programında bu olayı anlattım. Kasedi daha sonra Ecevit'e yolladık...

VAKTİYLE ZEİD'İN EVİNDE...
Ecevitler'le Ürdün'de çok neşeli, bol yürüyüşlü bir yolculuk yapmıştık. Ecevit o zaman hükümet dışında idi. Ürdün basınına verdiği demeçlerden sonra müzeleri, resim galerilerini gezerken Bülent Ecevit; "Rahşan'ın resim yapma yeteneğine yaşamım yüzünden mani oldum" diyerek suçluluk hissederdi hep.

Merhum Ürdün Kralı Hüseyin'nin amcası Emir Zeid, Halikarnas Balıkçısı'nın kızkardeşi Fahrünnisa Zeid ile evliydi. Ecevitler'in sınıf arkadaşı Şirin Devrim, Ürdün'e gideceğimizi duyunca annesini aramış; bizi evine davet etmesini istemişti.

Uluslararası ressamlarımızdan biri olan bu harikulâde sıcak, neşeli hanımefendi bize evinde muhteşem bir masa hazırlamıştı.

İki katlı evinin duvarlarını eserleriyle kaplayan Fahrünnisa Zeid son eserlerini cam üzerine yapıyordu. Gönlü ve eli o kadar açıktı ki, zorla Ecevitler'e ve bana son yaptığı ikiz tablolarını armağan etti.

Kısa bir süre sonra tekrar ziyaret ettiğim Fahrünnisa Zeid yatağından yere düştü, kan kaybettiğini görünce evdeki aşçıyla birlikte hastaneye götürdük. Bugün kraliyet sarayında yeğeni Kral Abdullah'a en yakın kişi olan Prens Raad'a haber verdim. Türkçe, "Anneciğim, anneciğim" diyerek hastaneye koşan Prens Raad'ın kollarında öldü.

Yıllarca evini genç ressamlara açan ve onlara ders veren Fahrünnisa Hanım'ın oğlu Prens Raad şimdi o evi hem sanat galerisi haline getirdi hem de genç sanatçıların çalışmasını sağlıyor.

Fahrünnisa Hanımefendi'yi tanımak bir ayrıcalık ve mutluluktu...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır