kapat
03.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Polemik yapma sanatı ve bir Usta'dan öğütler!

Bedii Faik gençlik ilahlarımdandı.. Demokrat Parti despotizmine baş kaldıran, akıl almaz baskılar altında en ağır muhalefeti sürdüren bir kahraman.. Müthiş bir zeka, müthiş bir kültür, müthiş bir türkçe, müthiş bir üslup.. Kısacık yazardı.. Yumruk gibi oturturdu.. Uzun yazardı, bir yandan okur, bir yandan düşünürdük..

Anılarını yazıyor biliyorsunuz.. İlk iki cilt çıktı.. Sular seller gibi bir nefeste okudum. Hemen hepsi tanıdığım, bildiğim, duyduğum kişileri, olayları anlatıyor.. Birinci ciltte Demokrat Parti'nin kuruluşuna kadar gelmişti. İkinci ciltte Demokrat Parti'nin sonuna ulaştı. Devamını nasıl heyecanla bekliyorum..

Bu kitapları, Türk medyasını başlangıcından bugüne merak edenler okumalı mutlak.. Bu kitapları, bugünün genç gazetecileri, hem de altını çizerek iki kez okumalı.. Bana "Gazeteci, yazar olmak istiyorum.. Nerden başlayalım" diye soruyorlar ikide bir.. İşte burdan başlayın.. Bedii Faik Usta'nın kitaplarını hatmederek başlayın..

Giderek fikir yazısından çıkıp sövgü yarışına dönüşen polemiklerimize de bakarak, bu Pazar günü, Üstad'ın kitabından bir bölümü aldım.. Belki okurlar, belki ders alırlar, belki, kulaklarına küpe yaparlar diye..

Aslında ben Genel Yayın Müdürü olsam, bu kitapları tüm ekibe zorunlu hale getirir, hatta sınav yaparım, acaba okumuşlar mı, diye..

Söz Bedii Faik'in.. (Matbuat Basın derkeen... Medya/ Doğan Kitap/ 1.cilt, sayfa 122.)

***
Burada genç yazarlara, yazar adaylarına seslenmek isterim. Bir polemiğe, yani kalem kavgasına girerken, karşınızdaki insanı sevebilmeniz ihtimali olduğunu da hiçbir zaman hatırdan çıkarmayın! Bu size, kelimelerinizi daha dikkatli seçme, daha az kırıcı ve hırpalıyıcı olma yolunu açar.. Savunulması mümkün, munis sözcüklerle polemik yapmak, hırçın ve keskin olanlarla yapmaktan şüphesiz daha zordur. Ama mutlaka aydınlık sonuçludur!

Bir kişiye "Sen hayvansın" demekle "Sen yoksa insan değil misin?" demek arasında pek fark yok gibi gözükür. Halbuki birinciyi savunmanız, olsa olsa ancak "Hayvansın dedik ama, kanaryasın, kuşsun anlamında söyledik" yollu tuhaflıklara girebilmenizle sulanırken, ötekinde "İnsan değilsin der demez neden aklına hayvanlık geliyor da nebat gelmiyor, çiçek gelmiyor?" diyerek karşınızdakini bir daha sarsma imkanınız vardır!

Ben, yazarlığımın delikanlılık devrelerinde yazdıklarımı, ne zaman okusam, bazı hırçınlıklarımda çok az haklılık buluyorum. Yaşlandıkça da bunun arttığını görüyorum. Aslında pek az kavgamdan pişmanlık duymuşumdur. Benim yaşlanınca tenkit ettiğim, kavgaya niçin girdiğim değil, onu niçin o derece hırçın yaptığımdır!

Bizim gençliğimizde, gerçekten ağır kanunlar, kuş uçurmayan, gerçekten dikkatli savcılar ve kılı kırk yaran gerçekten ciddi hakimler vardı. Bunlara rağmen, bir polemikte kelimenin en batıcısını seçmek ve cümlenin en acıtıcısını yazmak, yalnız hüner değil, yürek işiydi de.. Tabii hepsinin üzerinde bir tabiat meselesiydi!

Bugün tabiatında esasen hırçınlık ve kavgacılık olan genç bir yazarı frenleyerek öteki unsurların, yani kuş uçurmayan savcıyla, kılı kırk yaran hakimin ve hele uygulanması gereken kanun maddelerinin hiçbiri, ama hiçbiri, basın önünde "Ben varım" diyebilecek halde değil, üstelik. O halde? O hırçın genç yazarı serinletmek için geriye, ağabey, amca, baba, usta, adı her neyse, onun konuşmasından başka ne kalıyor?

Gençler, her yazınızı saklayın ve fırsat buldukça eski yazılarınızı okuyun! Beğenmediğiniz her yazı, sizin bir merhale daha aldığınızı gösterir!

Ve asıl ilerlemek de budur!

***
"Beğenmediğiniz her eski yazınız, sizin bir adım daha ilerlediğinizi gösterir" diyor, bir büyük usta..

Ne basit değil mi?.. Peki daha önce aklınıza gelmiş miydi?.. Hakan&Utku'dan Tatil Keyfi

Neler oluyor Başbakanımıza?
Son günlerin en gözde parçası İlhan Şeşen'in "Neler oluyor bize?" isimli şarkısı. Şeşen dahil herkesi şaşkına çeviren asıl şarkı ise başka; "Neler oluyor Başbakanımıza?" Son günlerde Bülent Bey'in yanaklarından kan damlıyor. Hatta Lucescu'nun Ecevit'i Roma maçı kadrosuna almasına ve demokratik sol kanatta oynatmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. İyi de sahi nasıl oldu bu iş? İşin sırrı ne? İşte ihtimaller.. Biri, birkaçı, ya da hepsi..

* Panik yapacak bi şey yok. Karı koca Köy-Kent projesi üstüne çalışırken kazara ölümsüzlüğün sırrını keşfettiler hepsi bu.

* Bu yaşta bunca stres bunca gerilim başbakanımızın cildini de davul gibi gerdi. Yeni çekilecek Telsim reklamında Cem Yılmaz'la oynarsa, Cem "Merhaba Bülent Bey, ne o gerginsiniz bugün?" diye sorarsa kimse şaşırmasın.

* İşin sırrı balıkta. Ecevit her gün Baykal'ın altında kaldığı baraj sularından günlük yakalanmış balıklardan yiyor. Yemeden önce de balıklardan Deniz Bey'in son durumu hakkında bilgiler almayı ihmal etmiyor. Duyduklarından morali düzele düzele sonunda bu hale geliyor.

* Bülent Bey koalisyon ortaklarını gözlemleyerek bu hale geldi. Gece yatmadan önce bir kase kurt sütünün içine bir petek bal koyup içiyor, öyle yatıyor. Sabahları da 6 tane güvercin yumurtasından yapılmış menemen yiyip üstüne tok karnına şiir yazıyor. Ardından düz yazılarla nefes açıyor.

* Başbakanımıza hipnozla bu ülkenin değil de başka bir ülkenin Başbakanı olduğu inandırıldı. Adamcağız sağlığına kavuştu.

* İşin sırrı sporda. Oran Sitesi'ndeki evinde devamlı spor yapıyor. Cumhurbaşkanı'nın birebir kuklasıyla sabahlara kadar güreşip, onun resminin olduğu dart tahtasına anayasa kitabı fırlatıyor.

* Kıbrıs meselesinde daima Rauf Denktaş'ın yanında olmasına karşılık Denktaş da kanının ve vücuttaki yağının bir kısmını ona veriyor.

* Başbakan'a bir hal olacak olursa ekonominin iyice dibe vuracağını hesaplayan Amerikalılar, Hollywood'dan yardım istediler. Dustin Hoffman'a makyaj yapıldı ve Ecevit'in yerine geçti.

* Bülent Bey gizlice Demireller'in evine girdi ve Süleyman Bey'in gençlik iksirinden bir şişe yürüttü.

* Nefise Karatay-Ebru Destan'ın sahip olduğu Cafe Rouge'a Ece Erken'in yerine ortak oldu. Mankenlerin gençliği Başbakanımızı da gençleştirdi.

* Ankaragücü'nün aldığı başarılı sonuçlarla Ankara'ya dolayısıyla da kendine olan inancı arttı. Sağlığı yerine geldi.

* Burçların değişmesi sonucu burcunun bir öncesindeki burca girdi. Hayata bakışı, davranışları ve de sağlığı değişti.

* Kadir İnanır'ı arayıp arada bir kendisini de motive etmesini istedi.

* Sağlık Bakanı Osman Durmuş sırtına vura vura "Aslan gibisiniz maşallah" diyerek sonunda Başbakanımızı sağlığına kavuşturdu. Yani tam Türk usulü, vurarak çalıştırma yöntemiyle.

* Bülent Bey'in unutkanlığı sonunda had safhaya ulaştı. Kendini 20-25 yıl öncesinde sanıyor. Dolayısıyla kendini genç hissediyor. Ah bir de çevresindekilere "JR'ı kim vurmuş belli oldu mu? Galatasaray ne zaman şampiyon olacak? Renkli yayına ne zaman geçicez?" gibi sorular sormasa.

hakanutku@hotmail.com

Pazar Neşesi
Bu hafta Pazar neşemiz Lefter Alanasiadis'ten.. Lefter Bandırmalı hemşerim. Şimdi Yunanistan'da yaşıyormuş.. Orada da temel var, biliyorsunuz.. Karadeniz Rumları.. Pontuslular.. Lefter, hem ora, hem bura için naklediyor.

Temel ile Dursun Amerika'da itfaiye teşkilatına girerler, yangın ihbarı alınır. Çok katlı bir binada kreşte yangın çıkmıştır. İtfaiyeci merdiveni çalışmaz. Temel (Yunanistan'ın Yörükas'ı) yukarı çıkar. Dursun (Yunanistan'ın Çaruhas'ı) aşağıda kalır.. Temel aşağıda bekleyen Dursun'un kucağına çocukları atmaya başlar. Temel atar, Dursun tutar, kaldırıma koyar. Bir çocuk, iki çocuk, üç çocuk, derken beşinci çocuk.. Temel bırakır, Dursun yakalamak için kollarını açmaz. Çocuk paat yerde.

Tekrar at, tut kenara koy, tut at kenara koy. Temel yine birini atar Dursun yine tutmaz. Çocuk paat gene yerde..

Dursun yukarı bağırır:

"Yanıkları atarak vakit kaybetme.."

***
Dursun'un tutmadığı çocukların zenci olduğunu söylemem gerek ki, bizim Karadenizliler şimdi gülsünler, yarın işte değil..

İki film!..
Ocean's Eleven'ı bizde eleştirmenler sevmedi.. Normal.. Onlar Amerikan filmlerini, hele böyle geniş kadrolu olanları sevmez.

Ama baktım çevreme.. Halk da pek sevmemiş..

Kalktım gittim.. Ünal'la gittik, gülmekten bihal olduk.. Film çok güzel.. Güzel de, ikinci yarıda hele, biz gülerken dönüp bize bakanlar var, "Bu adamlar neye gülüyor" der gibi..

O zaman çaktım meseleyi..

Filmde diyaloglar harika ve bu harika diyalogların yarısı alt yazıda yok. Olanın da lezzeti yok. O zaman niye gülsün millet..

Gülme çıkınca filmde pek bir şey kalmıyor. Çünkü Ocean's Eleven, aslında bir gerilim, hatta polisiye bile değil.. Komedi..

İngilizceniz iyiyse kaçırmayın, değilse, oturun oturduğunuz yerde..

Buna karşılık Spy Game'i, hele Robert Redford'u benim gibi çok sevenler kaçırmasın.. Büyük Usta yavaş yavaş çekiliyor perdeden çünkü..

CIA'ye karşı savaşan bir CIA ajanı.. Sebeb.. Aşkı uğruna emirlerin dışına çıkan genç ajan Brad Pitt'i şirket, yani CIA gözden çıkarmış. Adamı 24 saat sonra idam edecekler, dünyanın öbür ucunda.. Uzakdoğu'da.. Redford'un dostunu kurtarmak, hem de Washington'daki ofisinden çıkmadan kurtarmak için bu kadar zamanı var.

İyi senaryo.. İyi çekim.. İyi oyun.. Hoşça vakit geçirme..

SEVDİĞİM LAFLAR
İlkbaharda usul usul yürü, toprak ana hamiledir. Kızılderili atasözü

EĞER
..bir hafta sonunu tek başınıza bir büyük mağaza, ya da markette geçirme zorundasınız. Hiçbirşey almanıza da izin verilmiyor. Hangisini seçerdiniz?.

..herhangi bir spor dalında, devamlı hakem olmanız istense, hangi sporu seçerdiniz?.. Futbol dışında tabii..

..otomobil endüstrisine

bir tek tavsiyede bulunmanız istense, ne derdiniz?.

BİZİM DUVAR
Nazım'ın aşklarından sonra şimdi de Fenerbahçe amigosu olduğu ortaya çıktı. Yakında Reha Muhtar'ın babası olduğunu duyarsak şaşırmayalım. Hakan&Utku



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır