Demokratik hukuk devletinden yana olanlar, Susurluk Davası'nı kaybetti.
Bildiğim bir şeydi, ama yine de izlerken televizyonun karşısında donup kaldım: Susurluk davası sanıklarından Korkut Eken'in, göğsünde madalyalar, elinde plaketler ve şiltlerle bir milli kahraman olarak "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganları eşliğinde cezaevine uğurlanışı, ertesi günü gazetelerde onun adına yazılan kahramanlık destanları; bütün bunlar, Susurluk davasının kaybedilişidir aslında.
Korkut Eken başı dik, en mağrur haliyle "Ben sadece bana verilen emirleri yerine getirdim, devletime kırgın değilim" dediğinde daha da büyüyor herkesin gözünde. Uğradığı "ihanete" rağmen, ona hukuk dışı emirler veren devletine sadık kalışı, devlet sırlarını korumak uğruna suçluları gizleyişi, adaleti engelleyişi ve hukuku çaresiz bırakışı; yani aslında demokratik bir hukuk devletinde suç olması gereken bütün bu davranışlar "şövalyece" bir tutum olarak görülüp alkışlanıyor.
Yaşananlar, mahkeme istediği kadar suçlu olduğuna karar versin, Korkut Eken'in kamu vicdanında mahkum edilemediğini gösteriyor. Bizim gibi bir avuç "sözde demokrat" (!) ne kadar yırtınırsa yırtınsın, "derin Türkiye" ve onun duygularına tercüman olan basın, devletin başı sıkıştığında hukuk dışına çıkabileceğini savunuyor açık açık... "Devletin güvenliği" ile hukuk karşı karşıya geldiğinde, hukukun üstüne bir çizgi çizmekte tereddüt etmiyor. Devletin yüksek çıkarları söz konusuysa, görevlendirdiği kişilere suç olan emirler vermesini; cinayetler işlettirmesini doğru buluyor.
Zaten Susurluk davasının özü bu değil miydi?
Bu bakış aklandıktan sonra Korkut Eken mahkum olsa ne olacak, olmasa ne olacak...
Bir ülkenin hapishanelerinde "namus davasından" adam öldürenler ağa gibi karşılandığı sürece, kadınların kör bıçakla kıtır kıtır kesilmesi sona erdirilebilir mi?
Tıpkı bunun gibi işte...
Susurluk çetesi mensupları hapishanelere kahraman gibi yolcu edildiği sürece, daha çok Susurluk çetesi türer bu topraklarda...