kapat
03.03.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Şıktır şıktır şıktır şık, işler karmakarışık..

Kaçınılmaz olduğu söylenen 7 şiddetindeki bir İstanbul depremi, sonunda gündemin başına çıkıp oturdu gibi...

En iyimser tahminle İstanbul'daki yapıların yüzde 75'inin yıkılacağından ve 100 bin ölüden söz ediliyor.

Bize kalırsa böyle bir trajediye karşı alınacak en yüreklendirici önlem; vaktiyle İttihatçılar'ın her yenilgiden sonra yazdırdıkları hamasi manzumeler gibi, şöyle hamasi bir dörtlüğü muska yapıp evlerin çatısına asmaktır:

Sade yer değil varsın gökyüzü de sarsılsın,

Türkler'in göğsündeki vatan aşkı sarsılmaz.

Marmara'da bir değil, bin fay hattı kırılsın,

İstanbul yıkılsa da, şanlı tarih yıkılmaz.

Girdiğimiz yeni yüzyılda modern teknolojiler öncülüğündeki "değişim"ciliğin, bayrağını ele geçiren TÜSİAD yöneticileri, en çok şu fıkrayı seviyorlarmış son zamanlarda:

Bir doktor, bir mimar, bir de Ankara politikacısı:

- En eski meslek acaba hangimizinki, diye oturmuş tartışıyorlarmış.

Doktor:

- En eski meslek benimkidir, demiş. Kabil, Habil'i öldürdüğü zaman cerrahi bir konu çıkmıştı ortaya; ta o zamandan başlar...

Mimar:

- Yok, demiş, mimarlık daha eskidir. Önce boşlukta bir kargaşa vardı, sonra Dünya kuruldu. Dünya'nın kuruluşu mimari bir olaydı. O tarihten başlıyor bizim meslek...

Ankara politikacısı gülmüş:

- Hadi efendim hadi, demiş. Mimar arkadaşın sözünü ettiği, Dünya'nın kuruluşundan önce boşluktaki kargaşa var ya; işte o kargaşa bir Türk politikacısının eseriydi. Tıpkı bugünkü gibi...

Hergele bir zamparaya sormuşlar: - Kadınları mı daha çok seviyorsun, vatanı mı?

Zampara:

- Kadınları, demiş.

- Peki, politikacı olsan yine böyle mi söyleyecektin?

- Hayır, o zaman vatanı diyecektim...

- Neden

- Çünkü o zaman da, yatağa atmak için vatanı kandırmaya çalışacaktım.

Fiyat artışlarıyla ortalığın her cehenneme dönüşünde, Kemal Derviş'in dahi kendisini kaptırmaktan kurtaramadığı yeni vaat furyaları başlar:

- Alınacak önlemlerle dar gelirliler korunacaktır.

- ...

- Sıkıntı içinde olanlar unutulmayacaktır.

- ...

- Tabandakilerin geçim düzeyi yükseltilecektir.

Ancak bunlara büsbütün de omuz silkmemek gerekir. Biliyorsunuz aynı vaatler Kutsal Kitap'da da vardır:

- Sıkıntı çeken adem refaha kavuşacaktır.

Sonra da ekler:

- Öteki dünyada...

Bir Amerikan bulmacası: - Kağıthelvasıyla rüşvet arasında ne fark vardır?

- Biri açıktadır, öteki gizli...

- Hayır.

- Kağıthelvası hem satılır, hem alınır. Rüşvet ise sadece alınır.

- Hayır.

- Peki, ne fark vardır?

- Hiçbir fark yoktur; ikisi de yenir.

Bektaşiye sormuşlar: - Neden vaktiyle resmi bayramlarda caddelere dikilen zafer taklarının üstüne "Köylü efendimizdir" diye yazılırdı?

Bektaşi gülümsemiş:

- Tezgahtarlar da, demiş, kazık atarlarken; önce mallarını överler, sonra da kazıklayacaklarını...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır