kapat
26.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Rüşvetin birkaç yüzü

On yıl kadar önce, büyük bir uluslararası kuruluşun Türkiye temsilcisi ile bir yerde karşılaştım. Bu kuruluşun Türkiye'de herhangi bir faaliyeti yoktu, temsilci "Ama, olacak" dedi. Söylediği doğruydu, bir iş vardı ki, eğer Türkiye o işi yapacaksa, kendi alanında en ileri teknolojiye ve deneyime sahip olan bu kuruluşla yapacaktı.

Avrupalı temsilciye ne kadar süredir Türkiye'de olduğunu sordum. Türkiye'deki bir yabancıyla sohbet geliştirmenin bu klasik sorusuna aldığım cevap şaşırtıcıydı: "Üç yıldır."

Kendisinin varlığından ve çalışmalarından hiç haberdar olmadığımı söyleyince, anlatmaya başladı: "Hep Ankara'dayım, çünkü benim işim orada, bütün ilişkilerim orada. Küçük bir ofisim var, tek başınayım."

Tabii ki ne yaptığını uygun şekilde sordum. Aldığım cevaptan fena oldum.

"Hediye dağıtıyorum" dedi, "hediye dağıtıyorum, dostluk kuruyorum."

Ben biraz safça, hediye dağıtmanın bir gereği olmadığını, eğer Türkiye o işi yapacaksa çok büyük ihtimalle zaten temsil ettiği kuruluşa yaptıracağını geveledim.

'Hayatın gerçekleri'
Temsilci, rahat bir ortamda bulunmanın verdiği güvenle "hayatın gerçeklerini" şöyle anlattı: "Ben hep Ortadoğu ve Afrika'da çalıştım. Bütün bu ülkelerde iş yapabilmek için, işlerin düzgün yürüyebilmesi için özel ilişkilerin önemini (burada anlamlı bir kahkaha attı,) öğrendim. Türkiye'de de aynı şekilde ortamı hazırlamak benim görevim."

Konuşmayı daha fazla ilerletemedim. İçimden yükselen "utanç" dalgasıyla bir şeyler söylemeye çalıştım.

Türkiye sonra o kuruluşla, uzmanı olduğu alanda çalıştı. Bu çalışmalar gayet başarılı oldu. Herhangi bir "kötü koku" da çıkmadı. Çünkü sözkonusu işler, uluslararası standartlarda ve düzgün olarak yapıldı.

TESEV'in "İş Dünyası Gözünden Türkiye'de Yolsuzluk" araştırmasını tekrar okurken bu olayı hatırladım.

Araştırmada "rüşvet"in iki nedenle verildiği belirtiliyor: "Birincisi: Firma, aslında yasalara göre hakkı olan bir nimetten yararlanmak isterken aşırı bürokrasi, aşırı iş yükü veya görevlilerin işi yokuşa sürmesi nedeniyle işin yapılmaması veya çok geç yapılması durumuyla karşılaşmaktadır. Firma, bu sorunu çözmek amacıyla, kural dışı bir ödeme yaparak veya hediye vererek rüşvet ödeme yoluna gitmektedir.

İkincisi: Firma, aslında yasalara göre hakkı olmayan bir işini yaptırmak amacıyla kural dışı bir ödeme yaparak veya hediye vererek rüşvet ödemek durumunda kalmaktadır."

Türkiye ne mi olur?!
TESEV'in iki yıldır yaptığı araştırmalar "kamu" ile her ilişkide iki tür rüşvetin de yaygınlığını ortaya koymuştur.

Devlet Bahçeli, bayramda gazetecilerle sohbet ederken "Avrupa Birliği'nin istediği bütün şartları yerine getirdik ve Avrupa Birliği'ne üye olamadık... O zaman Türkiye ne olacak?" demiş...

Gümrüğünde, trafiğinde, tapusunda, belediyesinde, vergi dairesinde, hastanesinde, ihalesinde rüşvetin "esas" değil "istisna" olduğu bir ülke olacak... Yozlaşmada, üçüncü dünya ülkesi kategorisinden çıkacak, gerçekten gelişen bir ülke, hukuk devletin bütün kurallarıyla geçerli olduğu bir ülke olacak.

Demokrasinin semtine uğramadığı Afrika ve Ortadoğu ülkeleriyle birlikte anılmayacak.

Ankara'nın asfaltına kafalarını gömmüş olanlar da, inşallah bir gün kafalarını asfalttan kurtarıp dünyaya bakabilecekler.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır