kapat
18.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Tehlikesiz hayat olmaz

Benim yüreğim, intihar eden Lara'nın anne babası Yosi ve Verda Falay gibi burkulmadığı için, "Denetimsiz internet evin içinden akan lağım gibi" demedim... AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg gibi bir politik konumum olmadığından kendimi diplomatik bir skandalın ortasında bulmadım... Bu hafta manşetimizde yer alan, küçük kızına çette sarkıntılık edilen anne gibi feryat etmedim...
Ancak durum nahoştu. Olay şu: Bir süre önce bilgisayarıma davetsiz bir misafir girdi. Aniden 'selam' diyerek karşıma çıkıverdi. Kim olduğumu bilmiyordu. Dosyalarımda dolaşmış, medya konulu çok sayıda yazı görünce merak etmişti. Çaresiz yazışmaya başladık. İnançlıydı; mübarek kandilimi kutladı. Cahildi; dünyadan haberi yoktu. Ama bilgisayarı kullanmasını biliyordu işte...

Başıma gelenleri Sabah'ın internet sitesinde yazdım. Bu işten anlayan (hatta içlerinde eski hacker'lar da vardı) çok sayıda okurdan mesaj geldi. Özetle şöyle diyorlardı: "Sizin bilgisayarınız iyi korunmuyor. Onu güvenli hale getirmek için şu, şu ve bu programları yüklemelisiniz." Windows'un arka kapılarından, Truva atlarından söz ediyorlardı.

Nasreddin Hoca gibi hissettim kendimi: Tamam aletin güvenlik sorunu var da hırsızın hiç mi kabahati yok kardeşim?

Ancak benimkisi anlık bir tepkiydi. Rasyonel ve gerçekçi değildi. 'Kötü adamlar' her yerde olduğu gibi internette de var: Çocuk pornosu... Siber soygun... Terör propagandası... Sokakta olan iyi ve kötü şeylerin tamamı internette de bulunuyor. Yani hiçbiri 'yeni' değil. Ancak dijital teknoloji onlara ulaşımı yaş, cinsiyet, eğitim ayrımı gözetmeden kolay hale getirdi.

Peki ne yapalım? Bilgisayarın fişini mi çekelim? Hayır! Sıradan bir laf olacak ama Konfüçyus'un dediği gibi karanlığa küfretmek yerine, bir mum yakmamız gerekiyor. Bilgisayarı ya da interneti yasaklamak inanın hiçbir işe yaramaz. Hatta tersine teper.

Türkiye'de trafik kazalarından her yıl 7 bin kişi ölüyor. Aileler perişan oluyor. Peki caddeleri kapamak, otomobil üretimini durdurmak aklınıza geliyor mu? Onun yerine sürücü ve yayaları eğitmeye çalışıyoruz. İnternetin de farkı yok. Eğlenmek, bilgilenmek, haberleşmek, ticaret ve reklam yapmak için bilgisayarı ve interneti daha da fazla kullanacağız; bu kaçınılmaz. Kazalar da olacak; bu da kaçınılmaz. Ancak tedbir almak, zararı en aza indirmek elimizde. Otomobil sürerken nasıl her an tetikte olmak gerekiyorsa, internette de her an 'kötü adamlarla' burun buruna geleceğimizi bilmemiz gerekiyor.

Çetsiz, pornosuz, hacker'sız bir internet özleminiz varsa, hemen bu hayalden vazgeçin. Yoksa hüsrana uğrarsınız!

Zippo mu, Ronson mu?

Yirmili yaşlarımın başında yurtdışından getirilen Amerikan malı Zippo çakmaklar moda olmuştu genç erkekler arasında. Şlak diye kapağını açıp, cırt diye alevlendirip sigarayı bir yakışları vardı ki... Peh peh peh! Şimdi cool deniyor; eskiden havalı, mavalı filan denirdi o tiplere. Hâlâ barlarda filan o arkadaşların 2002 modellerini görüyorum da gülesim geliyor.

Benim tercihim ise İngiliz malı Ronson çakmak olmuştu nedense. Klik değil de tok bir klak sesi çıkardı çaktığınızda. Köhne olmasa bile kesinlikle eski, babacan, durmuş oturmuş bir yanı vardı klasik Ronsonlar'ın. Onlara da Zippolar gibi benzin konurdu. Çakmak taşı alırdık. Fitili kısalınca çekiştirirdik cımbızla.

Sonra unuttuk. Çakar çakmak çakan çakmaklardan aldık. Yıllar geçti. Bildiğim kadarıyla Zippo'da pek değişiklik olmadı. Ancak bakıyorum da Ronsoncular çağa ayak uydurmuşlar: Klasik seriyi sürdürürken, bir yandan da ona çok benzeyen ancak gaz hanesi plastik, üst kısmı alimünyum; ister doldur, ister kullan at, yeni modeller çıkarmışlar. Çin'de üretiliyor; 3.5 milyona satılıyor.

Hani bir keresinde 'light' Çamlıca gazozunu yazmıştım ya... İşte onun gibi; nevzuhur Ronsonlar'ı bakkalda görünce de eski bir dosta rastlamış gibi oldum.

Entellik başa bela

İskender Savaşır'ın yönettiği Maddi-Tarih adlı bir elektronik tartışma grubu var. Üyeler her konuda, geyik yapmadan, ciddi ciddi tartışıp fikir üretiyorlar. Ne güzel değil mi? Ama bir üyenin yazdığı aşağıdaki mektubu görünce içim karardı. Yoksa her şey boşuna mı? Okuyalım:

"Gruptan ayrılmaya karar verdim. Birçok konuda beni aydınlattınız ve ufkumu genişlettiniz. Buraya geldiğimde kafamı bir takım meselelerden uzaklaştırır, başka yönelimler kazanırım diye düşünmüştüm. Ama kafam daha fazla karışıyor.

Şimdi insanların Yüzüklerin Efendisi'ne, Harry Potter'a neden sarıldıklarını anlıyorum. Gün boyunca o kadar saçmalıkla karşılaşıyoruz ki oradaki fantastik dünyaları idealize ediyoruz. Deli Yürek çılgınlığını da anlıyorum. Orada süper kahraman bütün kötüleri dize getiriyor. O filmlerde insanlık kaybettiğini buluyor.

Sıkıldım artık. Satanizim, dolar, yolsuzluk, düzeyli ilişki vb. gibi lafları sözlüğümden çıkartıyorum. Bundan sonra hiç okumayacağım, duymayacağım, görmeyeceğim. Yün öreceğim, nakış işleyeceğim ve çilek reçeli yapmasını öğreneceğim. Her konuda bir fikir edinmeye çalışmaktan bıktım. İstemiyorum. Sevgilerimle..."

Dünyadaki cennet

Hiç duymamıştım. Okay (Gönensin) Abi bir kağıda yazdığı Arap atasözünü verdi, gitti: "Dünyadaki cennet bir kadının göğüslerinin arasında, bir atın sırtında, bir kitabın sayfalarındadır." İlk yorum: Tabii ya! İkinci yorum: Ah bir de atım olsa!

Aykırı reklam

Reklamlarda hep pembe bir dünya çizilir. Peki ya her şeye ve herkese çakan bir edebiyatçının reklamı nasıl yapılır? Şöyle demişler: "Küçük İskender okuyun, hayattan daha çok nefret edin."

14 Şubat'ı gerçek aşıklar kutlamadı

Geçen hafta bahsetmiştim: 1991'de Bekir Coşkun, 14 Şubat için 'Aşıklar Günü' demişti. Halbuki onun yerine Sevgililer Günü tabiri oturdu. Bu da normaldi. 14 Şubat aşıkların değil, sevgililerin günüdür. Çünkü aşkın 'anarşist' ya da 'isyankar' bir yönü vardır. Genel olarak 'arzu etmek', özel olarak da 'aşık olmak' için özne (aşık olan) ile nesne (aşık olunan) arasında psikolojik ve toplumsal bir engel, bir uzaklık, bir boşluk olması gerekir. Eğer istediğin bir şeye hop diye ulaşıyorsan; neden onu arzu edesin, neden ona aşık olasın? Aşk o engeli yıkma, kırma, aşma çabasıdır. Bu nedenle de arzu ettiğin kişiye ulaştığında aşk söner, biter, gider... Geriye sevgi kalır, sevgililer kalır.

İşte bu yüzden toplumca kabul görmüş, onaylanmış 14 Şubat, Sevgililer Günü olarak kutlanıyor, gerçek aşıklar ise statükonun, tüketimin hakim olduğu bu günde ıstırap çekiyor.

Alırım ayağımın altına!

İlginç tabelalar hakkında yazınca, okurumuz Mahmut Doğan; Bodrum'da, kumsala nazır bir çay bahçesinde saptadığı bu gürüntüyü göndermiş. O güzelliği bizimle paylaştığı için teşekkürler. (Not: Bu tip eğlenceli fotoğraflardan hoşlananlar Erdil Yaşaroğlu'unun komikaze.net sitesine bakabilirler.)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır