kapat
05.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Dudak uçuklatan gerçekler

17 Ağustos depreminin sonrasıydı...

İnşaat Mühendisi arkadaşım Halil Tınas'la birlikte Afyon'a doğru yola çıktık...

O Afyon'daki işlerini hallederken, ben de ona yarenlik edecektim...

Gün içinde başta Şuhut olmak üzere Afyon ve çevresinin mimarisi ile ilgili o kadar çok ilginç gözlemlere sahip oldum ki... Bu dudak uçuklatan gerçekler karşısında şaşkına döndüğümü hatırlıyorum...

Yoldan hızla bir kamyon geçse, yıkılacak gibi olan binaları gördüğümde arkadaşıma "Bunları neyle inşa etmişler?" diye sormuştum...

Ki...

Gün içinde bazı inşaat malzemeleri satan dükkanları da dolaşmıştık...

Yeni Deprem Yönetmeliği'ne göre inşaatlarda kullanılması gereken nervürlü demiri satan hiçbir dükkana rastlamamıştık...

Binaların bu zavallı görünümü karşısında içimin titrediğini hatırlıyorum...

Dünkü gazetelerde Afyon ve çevresini vuran deprem fotoğraflarına baktığıma o gün hafızama kazınan bu enstantaneler bir kez daha gözümün önünden kayıp geçti...

Can ve mal kaybına yol açan bu deprem için de doğal felaket denilebilir mi?

GÖZ GÖRE GÖRE

Ölenlere Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabır dilemekten başka bir şey elden gelmiyor...

Yoksulluğun, adamsendeciliğin yol açtığı bu felaket karşısında, Allah geride kalanların yardımcısı olsun!

Çünkü, Türkiye'de birçok şey değişiyormuş gibi gözükse de, aslında değişmiyor...

Deprem üzerine yapılan programları, gazetelerde yayınlanan yazıları bir hatırlayın...

Sonra da gerçekten kimin, ne kadar, depreme karşı bir ön hazırlığı olduğu sorusuna cevap vermeye çalışın..

Belki de...

Ekonomide yaşanan deprem, jeolojik sarsıntıların önüne geçti, kimsenin canını koruyacak adımı atmaya takatı kalmadı...

İstanbul Ticaret Odası Başkanı sevgili Mehmet Yıldırım'ın düzenlediği bir toplatıda Yrd Doç Dr Oğuz Gündoğdu elinde slaytlarla anlatıyordu...

Kare kare yıkılmış ya da çatlamış evlerdeki inşaat hatalarına dikkat çekiyordu...

Hepimizin hocayı ne denli büyük bir dikkatle dinlediğimizi hatırlıyorum...

Çünkü, ortada dolaşan bilgi kirlenmesinin ötesinde, bilimsel verilerle gerçekleri bir bir yüzümüze vuruyordu...

Göndoğdu, "Hiç vakit geçirmeden önlem almamız şart, aksi halde nice 17 Ağustos'lar yaşarız" diyordu...

Dediği gibi de oldu...

3 Şubat Pazar günü tarihe Sultandağı Depremi olarak geçti...

Bile bile lades değil de, o halda bu ne?

Depreme dair son birkaç not daha...

Gölcük'ü vuran depremin birinci yıldönümüydü...

Deprem Dulları başlıklı bir yazısı dizisini hazırlamak için fotomuhabiri arkadaşım Mert İnan'la birlikte Gölcük'teydim...

Sabahın erken saatlerinden gecenin ilerleyen vaktine dek o coğrafyayı baştan sona dolaştık... Eşini, sevgilisini, çocuğunu kaybetmiş birçok

depremzede ile konuştum...

İliklerime dek sarsılmıştım...

DEPREM DULLARI

Gazeteye döndüğümde, dizinin giriş yazısına şunları yazdım:

"17 Ağustos depreminin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçtiÉ

Yıkık bir kent her geçen gün biraz daha onarılmaya çalışılıyorÉ

Yıkılan bir tuğlanın üstüne bir tuğla daha konulup, depremin izleri bir bir silinmeye çalışılıyorÉ

OysaÉ

Hadisenin bir de diğer yönü varÉ

Onarılması güç, inşaası zor olan!

Parçalanan ailelerÉ

Anasız babasız kalan çocuklarÉ

Eşlerinin ardından bunalıma giren kadınlar, erkeklerÉ

Onların ruhlarında saklı, bedenlerinde iz bırakan çatlakları, patlakları düzeltmek o kadar kolay mı? Cevabı zor verilecek bir soru bu!

Gölcük Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Danışma Vakfı verilerine göre kuruma ölüm yardımı için başvuranların sayısı 4 bin 160É

Bunun 977'isi eşlerini kaybetmiş olanlar.

Eşlerden her ikisinin de hayatını kaybedenlerin oranı ise 1161É

Kayıtlara göre depremde yaşamını kaybeden çocukların sayısı da 2027É

Bunlar kayıtlara geçmiş istatistiki verilerÉ

Her rakam ayrı bir acıyı, yüreklerde dinmeyen isyan patlamalarını yansıtıyorÉ

Rakamlar konuşmazÉ

SoğukturÉ

DonukturÉ

Ama insanlar konuşurÉ

Sevinçlerini, acılarını, öfkelerini anlatabilirlerÉ

İşte istatistik olmuş yaşamlardan, eşlerini kaybetmiş acılı kocalardan, acılı kadınların yaşamlarından iç paralayan kesitlerÉ

Onlar ki, eşlerini kaybetmelerine rağmen yüzüklerini parmaklarından hiç çıkarmamışlarÉ

O yüzük sanki yüreklerinin üstüne asılı kalmışÉ"

Bu bakımdan...

Yüzüklerin sadece yüreklere asılı kalmasını istemiyorsak depremi ciddiye alalım...

İş işten geçtikten sonra dövünmenin bir anlamı yok!..



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır