kapat
27.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
TÜSİAD "komünist" suçlamasıyla toz edilebilirdi...

Şimdi sıkı durun... Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Tuncay Özilhan'ın önceki gün yaptığı konuşmadan; Ankara egemenlerinin belgesel bir filmini yansıtıyormuşçasına bir kaç cümle: "Türkiye'nin rasyonel, verimli ve şeffaf bir kamu idaresine gereksinimi olduğu, artık ikili dış temaslarının da ana konusu oldu. Ne yazık ki Türkiye'nin kamu yönetimi, yalnızca savurganlık, kadro şişkinliği ve irrasyonel örgütlenme açısından değil; yetersiz denetim, başını alıp gitmiş yolsuzluklar ve siyasete kaynak yaratma operasyonları yüzünden de dibi delik bir torbadan farksız. Yardım, hibe, kredi, ekonomik işbirliği...

Biçimi ne olursa olsun, hiç kimse dibi delik torbaya arpa koymak istemiyor."

Şayet bu sözleri, bundan 35 yıl önce Meclis'teki "değişimci" muhalif bir milletvekili kürsüden söylemiş olsa, bilir misiniz ne olurdu?

Süleyman Bey iktidarının 143 milletvekili üstüne hücum ederdi. Kendisini sıraların arasına düşürüp tekmelemeye başlarlardı. Ünlü Hamido da tabancasını çekerek, linç girişimiyle sıraların altına düşmüş milletvekilinin beynine doğrulttuğu sırada; kahraman bir dost, Yunus Koçak; o milletvekilinin üstüne kapanırdı. Hamido da tabancasının kabzasıyla arkadaşını korumaya kalkan Yunus Koçak'ın kafasını dört yerinden yarardı. O sırada Meclis'te hazır bulunan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı da kalp krizi geçirirdi. Belgeleri "Ben milletvekili iken..."in son sayfalarında...

Peki ne değişti? Statüko'nun ta kendisi olan "ulus-devlet" modeli aşılmaya başladı. Avrupa Birliği üyelerinin ulusal paraları, eurodolar'a dönüştü.

Kapitalizmin; işçi sınıfına dayalı üretim modelinin asla değişmemesi ve donmuş bir kalıp olarak öyle kalması için, gösterdiği direnç; modern teknolojinin, işçi sınıfının yerini alan ve onu yavaş yavaş tarihe gömen, yeni ve değişime açık -sibernetiğe ve otomasyona dayalı- üretim modelleriyle aşılma sürecine girdi.

Yeni teknolojiler yaratan bilimcilerle, o teknolojileri uygulayarak global bir üretimin öncülüğünü yapan üst düzey kadrolar; "ulus-devlet" modelinde çıkar ve egemenlik arayan, "statükocular"a kaşı, "değişim"ciliğin bayrağını ele aldılar...

"Kozmos'u oluşturan diyalektik" içinde "İşçi sınıfı-Sermaye sınıfı"nın uzlaşmasız çelişisi aşılarak, yeni bir sentezde; evrenselleşmeyle "non-antagonist" dönemin hazırlanması başladı.

"Tek değişmeyenin değişim olduğu" bir kez daha kanıtlandı.

Böylece "siyasal liderlik ve kurtarıcılık" edebiyatının da, 19-20. Yüzyıllar'daki modası aşındıkça aşındı.

Arz yuvarlağı üstündeki insan toplumlarının da, Kozmos'taki sürekli değişimin dışında kalmayacağını ve bu değişimin "tez-antitez çatışmalarıyla, sürekli sentezler yaratarak oluşacağını" öngören "monist" görüş haklı çıkmakta...

Sürekli bir değişimler tarihi olan, insanlık tarihi de; "monizm"in hem laboratuvarı, hem geleceğe dönük bir projektörü olmuştu...

Ancak "monizm", "politikacılar" döneminin de ötesine uzanmaya başladığı için; vaktiyle Leninizm'in gördüğü ilgiyi görmüyor. Çünkü siyasal bir avanta sağlamıyor kimseye...

Pazar günü başınızı ağrıttım mı?

Ağrıttımsa sevinin; baş ağrısı, insanın bir de başı olduğunu kanıtlar...

Biliyorsunuz, Boston'daki M.I.T.'nin dünyaca ünlü profesörü Noam Chomsky'nin, Türkiye'de de, Fatih Taş tarafından "Amerikan Müdahaleciliği" adıyla yayınlanan kitabı hakkında, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde dava açıldı. Fatih Taş'ın 1 yıl hapsi isteniyor. Noam Chomsky de, davada hazır bulunmak için Türkiye'ye geliyor..

"Elma" adlı yapıtı toplatılan değerli dost Enis Batur ile "Pazar Sevişmeleri" adlı karikatür albümü toplatılan Metin Üstündağ; Noam Chomsky'yi İstanbul'da teselli etmeliler...

Ve bizce kendisine, çağdaş düşünce ve sanat özgürlüğü ile Türkiye'nin durumunu karşılaştırarak, Ankara egemenlerinin pozisyonunu da özetleyen, o ünlü reklamı göstermeliler:

"Yok öyle şey, burası Türkiye"...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır