kapat
25.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Borçlanırken 20 yaş kuşağını kaybettik...

Kemal Derviş kaç gündür anlatmaya çalışıyor:

"IMF'den aldığımız 10 milyar dolarlık ek kredi, hibe değil, borçtur. Bunun sosyal maliyeti çok ağır olacaktır!.."

Ama dinleyen kim? Doğruyu söylediği için, yüklendikçe yükleniyorlar. Ellerinden gelse Derviş'i dokuz köyden kovacaklar! Hatta vatan haini ilan edecekler!

Taze para sevinciyle "Dilenci Bayramı" yapan koro, şimdi hep bir ağızdan aynı teraneyi çalıyor: Yok efendim Derviş bu borcu almadan önce, toplumsal maliyetini izah etmek zorundaymış!.. Bunu yapmayarak sorumsuz davranmış!... Mış da mış!..

Tüm kaynakları sahte zenginlik görüntüsü içinde tüketmeye alışmış yiyiciler, 10 milyar doların, borç dağında sadece zirveyi oluşturduğunu bilmiyorlar mı? Türkiye'nin 125 milyar dolarlık dış, 110 katrilyon liralık iç borç yükü altında inim inim inlediğini görmüyorlar mı? Kör olmadıklarına göre, elbette görüyorlar! Ama, çırılçıplak dolaşan gerçeği görmek istemedikleri için "kör"ü oynuyorlar! Aslında onların niyetleri başka!.. Niyetleri, bir yolunu bulup, bu parayı da yağmalamak!.. "Dışarısı versin, biz onu siyasi rant olarak dağıtıp, günümüzü gün edelim, gerisi kolay!.." Yani "Benden sonrası tufan!.." İnanın bir avuç erdemli, yurtsever siyasetçinin dışındaki büyük çoğunluğun tek hesabı bu... Ülke iflasın eşiğine gelmiş, sürekli borçlanmanın sosyal maliyeti çok ağır olacakmış, kimsenin umurunda değil!

***
Kemal Derviş, konumu gereği, daha açık konuşamıyor. Namuslu davranmanın en iyi siyaset olduğu bilinciyle, nezaketi elden bırakmadan doğruları anlatmaya çalışıyor. Eğer her şeyi toplumla paylaşabilmiş olsaydı, eminim ki ekranlara çıkıp, şunları söylerdi:

"Bugüne kadar mirasyedi gibi yaşadık. Aldığımız borçları üretime aktarıp, ihracat yoluyla borçlarımızı ödemek yerine, tüketmeyi tercih ettik. Siyaseti rant dağıtarak yapanlar, kamu kaynaklarını ona buna peşkeş çektiler, hazinenin soyulmasına göz yumdular. Haksız kazanç sahipleri, arazi ve yapı yağmacılığıyla köşeleri döndüler. Ülkeyi yöneten ekonomi profesörü bile, arsa spekülasyonuyla, yani "hak edilmemiş rant"la zengin oldu.

Oy avcılığına adanmış popülist politikalar, halkı üretmeden tüketmeye alıştırdı. Ayağımızı yorgana göre uzatmamız gerekirken, açıldıkça açıldık. Sonuçta her şey tükendi, bıçak kemiğe dayandı. Şimdi gerçeği hem çok çalışarak, hem de çok acı çekerek öğreneceğiz!.."

Kemal Derviş, çekeceğimiz müthiş acıyı, yapacağımız büyük fedakarlığı da şöyle anlatırdı:

"Türkiye geçmişteki hovardalığın bedelini öderken, bugün yaşı 20 olan bir kuşağı feda etmek zorunda kalacak. Ne yazık ki, acı çekeceğiz derken bunu söylemek istiyorum! Maalesef bir kuşağın hayatlarını çaldık!.."

***
Şuursuzca borçlanıp, mirasyedi gibi yaşamanın toplumsal maliyeti, hiçbir günahları olmadığı halde gençlere çıkacak... Başta oy için Makyavelist masallarla halkı uyutan politikacılar olmak üzere, tüketim sarhoşu bizler, kısacası gerçeği göremeyen hepimiz, evlatlarımızın geleceklerini çaldık. Gençlerimizi televoleci yaşam biçimine, arabesk tüketim kültürüne kurban verdik.

Bugün yaşı 20 olan gençler, kolay kolay iş bulamayacak, bulsalar bile kolay kolay araba ve ev sahibi olamayacaklar. Yani emekleri ucuzlayacak!.. Benzer işleri gelişmiş ülkelerde yapanlar, refah içinde yaşarken, onların yaşam standartları, uluslararası ölçülerin altında kalacak... Milyonlarca insanımızın ömrü, fakirleşen bir Türkiye'de borç ödemekle geçecek... Fakirleşme bu kuşak için adeta bir yazgı olacak!

***
Önümüzde çırılçıplak duran bu gerçekten kurtuluş, kaçış yok! Müthiş bir fedakarlık sürecinden geçerek, borç ödeyeceğiz.

Ama bir kuşağın hayatını çalanlardan hâlâ kurtulma şansımız var. Hatta onlardan kayıp kuşağın hesabını sorma hakkımız da var! Bunun yolu da "Ben sizin babanızım, bacınızım, abinizim, amcanızım, sizi ancak ben kurtarırım!.." diyen oy bezirganlarını, elimizin tersiyle itmekten geçiyor.

Makyavelist masalcılar da toplumdaki inanılmaz değişim isteğinin farkındalar. Son bir umutla "değişim" maskesini kullanıyorlar! Milletvekili çıkarabilmek için bir gecede 2 bin kişiyi Köy Hizmetleri'ne yerleştirenler, şimdi birdenbire "Devlet küçülsün!" diyorlar!..

Masalcıların ülkeyi sürükledikleri yer belli: Dipsiz kuyu!..

Geriye şimdilik tek seçenek kalıyor: Derviş'in sunduğu acı reçeteye katlanıp, tünelin ucundaki ışığa doğru yürümek... Yol uzun ve zahmetli. Ama görünen ışık parlak... Bu ışık, hırsızların, vurguncuların, yağmacıların saf dışı bırakılacağı, üreten ve ürettiğini hakça paylaşan, gelecekteki mutlu Türkiye'nin ışığı.

Yeter ki ışığa doğru hep birlikte, inançla yürümeye başlayalım.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır