kapat
12.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 MODA
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Hakkınızda ihbar var

Polis gelişigüzel duyum üzerine ünlüleri apar topar bir arabaya koyarak, merkezde sorguya çekiyor. Bir de ihbar eden 'tanıdık ve inandırıcı' ise işte film o zaman başlıyor
Her şey bir anda olupbitiyor, olaylar hızla film şeridi gibi akıyor... Vakit ise, ya şafak vaktidir ya da gecenin karanlık sessizliği... Ya evlerinden alınıyorlar ya da bir bina girişinde, çıkışında iki adam karşılıyor onları. Üç kelimede özetleniyor olan biten; "Hakkınızda ihbar var..." Tabii ki ardından "Ne ihbarı" diye itiraz gelir... Aynı ses tonu vakit geçirmeden, "Bizimle merkeze kadar gelmeniz gerekir" diyerek son noktayı koyar... Bu şu demek... Ünlü bir sanatçı, manken, vesairesinizdir. Son günlerde başı polisle derde giren biriyle bir şekilde bir yerlerde karşılaşmış, selamlaşmış hatta aynı masayı paylaşmış olabilirsiniz. Yargı sisteminde "tanıdık"ları olan birilerini kızdırmış olmanız da ihtimaller dahilinde. Hiçbiri değilse birilerinin telefon defterinde kayıtlıdır adınız... Bazen de tesadüfen televizyondan, gazeteden arandığınızı öğrenir, tıpış tıpış tutarsınız 'o merkezin' yolunu... Sonra da '10 dakika arası bile olmayan' film gibi akar gider her şey... "Suçlayan" şubeye art arda patlayan flaşlar, köredici kamera ışıkları altında şaşaalı bir giriş, ardından bitmek tükenmek bilmeyen sorgu. Ayrı sorular, aynı cevaplar... Belki bir doktor muayenesi ve savcılık... Savcılıkta verilecek kısa bir "yalanlama" ifadesi ile kurtulup eve dönmek olası ama ihbar eden "inandırıcı" ise işte o zaman yandınız... İşte bunları yaşayan ünlülerden birkaç örnek...

Mışıl mışıl uyuyan Zehra'yı öptü merkeze gitti
Tarih 12 Mayıs 1999... Sabahın 5'i... Ünlü sanatçı Hülya Avşar'ın Polat Koru Sitesi'ndeki evinin kapısı 'dan dan' diye çalınıyor. Avşar kızı kapıyı açtığında polislerle karşılaşıyor. Hakkında ihbar vardı ve dolandırıcılıkla suçlanıyordu. Şaşırıp kaldı. "Ne dolandırıcısı, ne ihbarı" diye söyleniyordu ki, itirazının boşa olduğunu ifade eden bir ses tonuyla rica etti polisler, "Lütfen giyinin. Bizimle merkeze kadar gelmeniz gerekiyor..."

GERÇEĞİ ŞUBEDE ÖĞRENDİ
Apar topar giyindi. Mışıl mışıl uyuyan minik Zehra'sının yanağına sımsıcak bir öpücük kondurup, alacakaranlıkta kendisini bekleyen arabaya bindi.

Olanları şubede anlattılar ona. Ankaralı bir müzikhol işletmecisi Büyük Ankara Oteli'nde program yapmak üzere Hülya Avşar'ın annesi Emral Avşar'la bir anlaşma yaptığını ancak sanatçının programa gelmediğini iddia ediyordu. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş, savcı da hemen gözaltı kararı çıkartmıştı. Ünlü sanatçının annesinin kendisini temsil etmediğini, böyle bir anlaşmadan haberi olmadığını, paranın bir şekilde kendi banka hesabına ulaştığını ve harcandığını, doğal olarak geri ödeyeceğini anlatması tam dokuz saat sürdü.

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan çıkarken saat 14.30'u gösteriyordu. Soluğu evinde aldı. Ardında da, gazete sayfalarına yansımış perişan görünümlü fotoğraflar, annesine yönelik "her şeye rağmen" kırıcı olmayan, bıkkınlık ifade eden sözcükler ve tabii ki bir dolu dedikodu bırakmıştı.

MECLİS'TE DE KONUŞULDU
Hülya Avşar'a yönelik bu "apar topar" gözaltı epeyce konuşuldu o dönemde. Hatta Meclis kürsüsüne bile geldi. Meclis'te verilen soru önergeleri üzerine Adalet Bakanlığı gözaltı kararını veren savcı hakkında soruşturma bile açtırdı.

Kapısı iki kere çalındı
Sosyetenin ünlü isimlerinden Ahmet Kozanoğlu ile Ahu Tuğbay'ın kızı olan Yasemin Kozanoğlu da bir başka 'operasyon ünlüsü'... Hayat felsefesini 'Hayatta her şey denenmek için' diye özetleyen Kozanoğlu, üç yıldan beri renkli dünyanın aranan yüzü. Başını ağrıtan, canını sıkan şeyler ise uyuşturucu ile bağlantılı. İki yıl önce sosyeteden birçok ünlü ismin gözaltına alındığı bir uyuşturu operasyonunda geçti adı. Tahlillerde uyuşturucuya rastlanmayınca olay kapanıp gitti. İki hafta kadar önce yine polis tarafından çalındı kapısı. Kendi evinde menajeri ve Ağa Cantürk ile yaptığı kokain partisinin hemen sonrasında gözaltına alınan dansöz Zümre, birçok ünlünün yanı sıra Yasemin'in de adını vermiş ve bir ev partisinde beraber uyuşturucu aldıklarını söylemişti.

BİR KEZ DENEDİM
Kapısını çalan polisleri içeri davet etti Yasemin ve esrarı bir ara 'denediğini' söyledi. Hatta kitaplarının arasında bir arkadaşının unuttuğu esrarlı sigara da vardı. Kendi elleriyle teslim etti polise. Ancak daha sonra yapılan idrar tahlillerinde uyuşturucu kalıntısı bulunamayınca 'aklandı.' Zaten yaptığı açıklamalarda da esrar içtiğine dair ifadeyi zorla verdiğini iddia etmişti. Şimdi onu yine Nişantaşı sokaklarında yüzüne o çok yakışan 'masum' gülümsemesiyle dolaşırken görmek mümkün.

Kozanoğlu'nun durumu son günlerde polisin içine düştüğü açmazın da bir ifadesi. Uyuşturucu kullanan ancak gözaltına alınmadan önce bunun kalıntılarını idrar yoluyla atma şansını yakalayanlar ellerini kollarını sallaya sallaya şubeden çıkıp gidebiliyorlar.... Operasyonların gelişigüzel duyumlar, dedikodular ya da ihbarlar üzerine değil, uzman polislerin yürüteceği sabırlı bir çalışmanın ürünü olan delillendirmenin ardından yapılması gerektiğine işte bu olaylar işaret ediyor...

CEYLAN: Adını Azer Bülbül fısıldadı
Topkapı'da bir eve yapılan kokain operasyonunda Yalçın Dümer, Azer Bülbül gibi isimler gözaltına alınmış ve Azer Bülbül onun adını fısıldayıvermişti polislere. Adını duyar duymaz soluğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde aldı şarkıcı Ceylan. Bu arada fısıltı gazetesi de boş durmamış Ceylan'ın şubeye geleceğini yayıvermişti herkese. Gazeteciler, televizyoncular, kameramanlar çoktan nöbete durmuştu kapı önünde. O da aynı şaşaa ile girdiği şubede 24 saat kaldı. Olay ciddi, sorgulama uzundu. 8 Eylül 1999'da sevk edildiği DGM'den gülerek ayrıldı. Ayın 16'sında sonucu alınan tahlil sonuçları Ceylan'ın uyuşturucu kullanmadığını ortaya koydu. Savcı Erol Canözkan da ikna olmuştu ki suçsuzluğuna Ceylan hakkında dava bile açmadı.

SİNEM ÜRETMEN: Operasyon Sinem'i bitirdi
Manken Sinem Üretmen de mesleğinin doruğundayken bir kokain operasyonu ile piyasadan silinip gidenlerden. 1997 Martı'nda prestij sahibi yazarların konuğu olarak gazete sayfalarını işgal eden genç mankenin yaşamı Beyoğlu'nda yapılan bir kokain operasyonu ile tümüyle değişti. 1998'de o artık bir uyuşturucu davası sanığıydı. Açtığı davaya göre o, Özlem Tekin, Sevda Demirel, Sibel Gökçe ve o zamanlar adını kimsenin duymadığı Ayşe Sarıkavak, ya da herkesin tanıdığı adıyla dansöz Zümre uyuşturucu kullanıyorlardı. Testler yapıldı. Kiminde çıktı uyuşturucu kalıntısı, kiminde çıkmadı. Ama olaydan en çok etkilenen kişi Sinem oldu.Uyuşturucu kullanmamıştı onun iddiasına göre ama, böyle bir davaya adının karışması bile yetmişti.

MERAL MANSUROĞLU: 27 kişi arasında o da vardı
Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde sahnelerde fırtına gibi Türk Sanat Müziği sanatçısı Meral Mansuroğlu'nun uyuşturucu yüzünden gözaltına alınışı ise tam bir "piyango" hikayesi. 1998'de Hollanda'da gözaltına alınan bir Türk uyuşturucu kaçakçısı tam 27 sanatçının adını vermiş ve kiminin içici, kiminin satıcı kiminin de kurye olduğunu iddia etmişti. Aralarında Zuhal Olcay, Sinan Erkoç, Fatih Kısaparmak gibi isimlerin de bulunduğu bu sanatçılar arasında piyangonun ilk vurduğu "kurban" idi Mansuroğlu. Polis tarafından 'merkez'e davet edilmişti. Sorgulanmış ve Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı tarafından serbest bırakılmıştı. İhbar o kadar ciddiyetten uzaktı ki diğer isimlerin sorgulanması bile gündeme gelmemişti.

Bütün gece binlerce kez 'İçtin mi?' diye soruldu
1998'in Ekimi.... Sosyete ve mankenler dünyasına yönelik bir kokain operasyonunda gözaltına alınan Gözde Tan adlı manken, o dönem kağıt bebekler dünyasında yıldızı parlayan Ebru Şallı'nın adını vererek, partilere birlikte katıldıklarını söylemişti...

EŞİNDEN BOŞANDI
Hemen düğmeye basan polis, genç kadını eşi Ozan Orhon'la birlikte evlerinden apar topar alıp, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirmişti. Geceyi sorguda geçiren Ebru Şallı, belki binlerce kez kendisine sorulan, "İçtin mi, içerken birini gördün mü?", sorusuna aynı yanıtı vermişti. "Hayır, hayır..." Ünlü manken, tahlilleri de temiz çıkınca serbest bırakılmış ve evinin yolunu tutmuştu. Sonrası mı? Olay unutulup gitti. Ama Şallı'nın hayatında çok şey değişti. Birkaç ay sonra eşinden boşandı. Ama davası sürüp gidiyordu. Şallı'ya gönderilen tebligatlar ise eski evinin posta kutularında tozlanıyordu. Olayı yaşamından silmeye çalışmasının bedeli ağır olacaktı.

3 GÜN HAPİS YATTI
Ve 15 Haziran 1999 sabahı... Şallı, arkadaşının telefonuyla uyandı. Panik içindeydi arkadaşı. "Ebru seni tutuklayacaklarmış" diye bağırıyordu. Sakinleştiklerinde arkadaşı satır satır okudu tüm gazetelerin manşetlerinde yer alan haberi. Uyuşturucu kullandığı iddiasıyla yargılanan ancak tüm çağrılara karşın ifade vermek üzere mahkemeye gelmeyen Ebru Şallı hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılmıştı. Görüldüğü yerde tutuklanacak ve duruşma gününe kadar cezaevinde kalacaktı. Dostlarından akıp aldı. Ve hemen bir avukat bulup adliyenin yolunu tuttu. Savcı ifadesini aldıktan sonra doğruca cezaevine gönderdi onu. Yanında yalnızca makyaj malzemeleri ve 14 milyon lira parası vardı. Üç gün kaldı hapiste. Avukatının itirazı kabul görünce mahkeme gününü beklemeden çıktı içeriden. Yargılama sonunda da beraat etti.

HUKUKÇULAR NE DİYOR?

Özel hayat altüst oluyor
İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Osman Ergin, "ihbar"ın hukuk sisteminde yeri bulunduğunu ancak özellikle metropollerde polis ve savcıların "asılsız ihbar"lara karşı dikkatli olması gerektiğini vurguluyor. Hukuk devletinde bu tür olayların yaşanmaması gerektiğini ifade eden Ergin şöyle konuşuyor:

"Kıskançlık, öç alma gibi etkenler de asılsız ihbarlarda etkilidir. Buna rağmen delil ve kanıt olmadan gözaltına alınma olayına sıklıkla rastlanıyor. Kişiler rahatça gözaltına alınıyor ve medya da bir şekilde olaydan haberdar oluyor. Sonucunda özel yaşam, aile ilişkileri altüst oluyor. Kişiler iş yaşamında zarar görebiliyor." Ergin bütün bu olumsuzlukları saydıktan sonra bu tür olaylardaki akla gelebilecek diğer olasılıklara da dikkat çekiyor: "Bir olay araştırılacaksa bu kişinin evinde yapılacak bir sorgulama ile de olabilir. Herkesi gözaltına almak zorunda değilsiniz. Ya da basından gizli yapılabilir. Ama belki de olayda bir sansasyon yaratma kaygısı vardır. Ya da gözaltına alınan kişi bunu basına kendi haber vererek yarar sağlamaya çalışıyor olabilir. Danışıklı dövüş ihtimali de gözden kaçırılmamalı."



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır