kapat
12.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 MODA
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Özince: Şirketleri öldürmek değil yaşatmak marifet

Ersin Özince "Rekabet koşullarını her yönüyle oluşturmuş olsaydık, 'krizde ayakta durmayanlar batsın' derdim. Ama batan her şirket milli ekonominin zayıflaması demek" dedi
İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince'nin konuşmasına veya sohbetine tanık olanlar bilir; umudunu hiç yitirmeyen, Türkiye'nin potansiyeline inanan bir yöneticidir. Özince sorunları dile getirirken, hep çıkış yollarını da ortaya koyuyor.

Bankacılık dışına taşan konularda fikri sorulduğunda konuya klasikleşmiş bir cümle ile başlıyor: "Bu benim bilgimi aşan bir konu ama şu yaklaşımın işe yarayabileceği konusunda görüşler var. Ciddiye alınmalı..."

Yaptığı en acımasız eleştirilerde bile muhatap kişi veya kurumları kırmamaya özen gösteren Özince, konu bankası olduğunda gözleri parlıyor. "Atatürk'ün emriyle tamamen özel sektör mantığı içinde kuruldu bu banka. Hem de 1924 yılında..."

Bu sözlerin sahibi Özince 1924 tarihini, altını çizen bir ses tonuyla gururla söylüyor.

ÖNCELİK KARDA MI?
Özince, kriz döneminde, temsil ettiği bankasının aşırı kâr etmesini ayıp sayan bir yönetici. Çünkü banka Türkiye ile etle tırnak gibi olmuş. Ülke krize girip küçülünce, Şişe Cam gibi dev sanayi şirketlerini bünyesinde bulunduran İş Bankası da küçülüyor. Türkiye büyüdüğünde grup da büyüyor, kârı artıyor. "Böyle olmasından gurur duyuyorum" diyen Özince, Rahmi Koç, Sakıp Sabancı, Ferit Şahenk, Aydın Doğan gibi etkin işadamlarının yer aldığı Türkiye İş Çevresi Grubu'nun tek profesyonel katılımcısı.

Özince ile sohbetimizin ana konusunu, "devlet şirket kurtarır mı ya da devlet şirket kurtarmalarının önünü nasıl açmalı" oluşturdu. Özince'nin temel yaklaşımı "olağanüstü dönemde olağanüstü tedbirler alınır" sözü özetliyor.

AYRIM YAPILMAMALI
Ona göre, kamu ve özel şirket ayrımı yapılmadan, olaya milli ekonomi gözlüğüyle bakılıp, yöntemleri farklı olsa da şirketlerin ayakta kalması için her türlü olanak seferber edilmeli.

Konuyu açıyor:

"Şirketlerin basiretsiz yönetimi nedeniyle dengesiz büyüme ve finansman politikası sürdürdüğünü ve bu nedenle krize girdiğini iddia etmek mümkün mü?

2000 yılında milli bir politika uygulanmış tüm birey ve şirketler buna göre politikalar oluşturmuş. Sonra bu programdan U dönüşü yapılmış. Gerekli miydi değil mi tartışmıyorum. Ama olağanüstü bir dönem yaşandı.

Döviz üzerinden yatırım yapan, döviz borçlanan yatırımcılar bu keskin dönüşüne ayak uyduramadı. Herkesin tahammül kapasitesi, büyük gruplar veya devlet gibi değil.

Bu hızlı dönüşte merkezkaç nedeniyle kulvar dışına çıkanları toparlamak zorundayız. Toparlamazsanız, milli ekonomi oyuncularını kaybeder..."

SEYİRCİ OLAMAYIZ
Peki 'ölen ölür, kalan sağlar bizimdir' denirse ne olur? Özince, buna "O zaman da vakit, kaynak ve güç kaybederiz" cevabını veriyor. Yapılması gerekeni de şöyle özetliyor:

Yapabileceklerimiz imkânlarımızla sınırlı. Ama bir şey yapılmasın demek de yanlış, herkes faydalansın demek de. Kriz nedeniyle zora düşmüş şirketleri rehabilite etmeye çalışmak devletin özgüvenle ve cesaretle yapması gereken bir şey. Geçmişte bunun örnekleri var; MAN Motor, Asil Çelik, İzmir Demir Çelik kurtarılmış ve ekonomiye kazandırılmıştır. Bugün MAN batmış olabilirdi. Ama bankalar ortak oldu ve yeniden özel sektöre satıldı. Şimdi Alman sermayeli bir şirket olarak milli ekonomiye hizmet veriyor. Yani öldürmek değil, yaşatmak marifet."

BATAN BATSIN MI?
Özince, bankalardan reel sektöre kredi vermek için daha iştahlı olmalarını istiyor. Verdiği çarpıcı bir örnek var:

"Geçenlerde Japonya'da bankacılık otoritesi yeni lisans verdiği bir kuruluşu 'bankacılık lisansı aldın ama reel sektöre yeterince destek vermiyorsun' diye uyardı. Onun için bankaların ne kadar evin uslu oğlu olduğunu değil, ne kadar ekonomiye destek verdiği önemli. Tamamen serbest piyasa ekonomisini olgunlaştırmış olsaydık, bu ülkenin en büyük şirketlerinden bir yöneticisi olarak, 'Aman kimse kurtarılmasın, bankacılıkta en ufak bir sübvansiyon yapılmasın, bankalar rehabilite edilmesin, batan batsın' derdik. Şimdi bunu savunamayız. Milli ekonomi stratejisinden hareket etmek zorundayız. Rekabeti birbirimizi hırpalamadan başarabiliriz. Ciddi kaynak kullanılan yatırımların zayii edilmemesini sağlayacak politikalar mazur görülmeli."

'Bankacılar çok hırpalandı'
Geçtiğimiz günlerde Para Dergisi, Ersin Özince'yi okuyucularının oylarıyla "Yılın Bankacısı" seçti. Ödül töreninde Özince, "İtibarı ayaklar altına alınmış bir meslek grubu üyesi olarak bu ödülü buruk bir mutlulukla alıyorum" dedi. Özince ile sohbetimizde, bu cümleyi de açmasını istedik, o da anlattı:

"Ömrümün yarısından fazlasını bankacılık sektöründe geçirdim. Çalışanları tanıdım. Hepsi pırıl pırıl. Son bir kaç yıldır bu insanların hırpalandığını, işsiz kaldığını, onurlarının zedelendiğini görüyorum. Skandallara konu bir sektörün çalışanları olarak değerlendirildi. Konuşmamda bu üzüntümü belirtmek istedim"

'KREDİ İLİŞKİSİ SUÇ SAYILIR OLDU'
İş Bankası yönetimi 2001/9 aylık banka bilançosunu kamuoyuna açıklarken yanına kısa bir bilgi notu koydu; Bankamızın kredi hacmi bir önceki seneye göre ciddi bir artış göstermiştir. İlk dokuz ayda reel sektöre aktarılan kredi hacmi 5 katrilyon lirayı aşmıştır"

Banka yönetimi için ekonomiye desteğin artarak sürdüğünü vurgulamak çok önemliydi. Nitekim bilanço açıklanmadan önce görüştüğümüz Genel Müdür Özince de bunun altını özellikle çizerken şu çarpıcı noktaların altını çizdi:

"Reel sektöre tasarruf sahiplerinin mevduatını da riske atmadan destek vermeliyiz. Ancak bankacılığın ticari bir işlem olduğu arka plana itildi. Ticarette kâr da edilir zarar da. Ticaret elbet kurallarına göre yapılmalı. Ama her zarar edilen işi fiyasko olarak görmek yanlış. Kredi ilişkisinin bile ayıp sayıldığına dair yayınlar çıkıyor. Bunu ayıplıyorum. Sohbet son günlerin güncel konusuna geliyor: Bankacılık suçlarına Devlet Güvenlik mahkemelerinin bakması doğru mu?

Özince, başından geçen bir olayı anlatıyor: "Bir seyahatta yabancı konuğuma, bürosunun ülkesindeki anti-kartel ofisi tarafından basıldığı bilgisi geldi. Bu bilgi karşısında hiç paniklemedi. Bizim ülkemizde bunun başlı başına büyük bir olay olduğunu söyledim. Konuğum 'Anti kartel ofisi çok saygın bir kuruluştur. İki gün içinde sonucu kamuoyuna açıklarlar ve herşey düzelir' dedi. Bizimde bu özgüveni kendimizde bulmamız lazım

Gerçekten bankacılık sektöründe kaynakları heba oldu. Bunun içinde ekonomik nedenlere dayanan da var, dayanmayanlar da var.

Çamaşırların mutlaka yıkanması gerekiyor. Ama soru şu; çamaşırları annelerimizin döneminde olduğu gibi kumaşın dokusunu bozan çamaşır suyu ile mi yıkayacağız. Yoksa dokuyu bozmadan mı yıkayacağız. Çamaşır yıkarken maliyetinize de dikkat etmek lazım. Suç ve ceza doğru orantılı olmalı. Biz finans sektöründe borçluların mümkünse kendi hatalarını kendilerinin düzeltmesini amaçlarız. Ticari suçlarda mümkün olduğunca ticari yaklaşımların yer alması gerekir."



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır