Ekranda alt yazı geçiyordu: Dünyanın panik halinde olduğu
"Domuz gribi" nde, salgının beşiği olan Meksika'da ölü sayısı
tam 25 kişi olmuştu.
Aynı anda, vitrini zengin ama yoksulu bol, başka bir kıtadaki benzer bir ülkedeki vaka da aynı ekrana oturdu üst üste:
Mardin'de düğüne saldırı: 44 (önce 41) ölü! Diğerleri zaten kakarakikiri de,
"Haber" kanalları da uzun süre başka meşgaleler içindeydi. (24'te
Ahu Tanrıkulu hariç.)
Kimileri ise
"nasıl olsa" diyerek,
"Köye hain saldırı, PKK baskını" demeye başlamıştı.
Terör ile töre "Bebek katilleri"... "kadınları sıra sıra kurşuna dizen canavarlar" bize kendi ülkemizi anlattı, onca canla.
"Terörle mücadele" süresi ve ölü sayısında büyük, uzun savaşların da rekorunu kıran devletimiz, düzenimiz; yoksulluk şiddeti, feodal töre, kan kültürü, aşiret cinneti, cehalet sefaleti karşısında mücadele bile etmiş miydi acaba?
Binlerce gencini
dağa kaptırdığını mahcup biçimde mırıldanabilenler, binlerce çocuğunu,
aşiretleri, ağaları, silahları, şiddeti, adaletsizlikleri, gaspları adeta yıllar boyu teşvik edilmiş bir düzenin cellat veya kurbanı kılmaktan utanabilir miydi?
Feodal yapı yok edilemedi; Hasankeyf'i yok etmek daha kolaydı mesela!
Susuz çeşme Yeni
"milenyum" gelmişti. 2000 yılıydı. Ve
Büyük Millet Meclisi' nde bir Mardin Milletvekili hükümete şunu soruyordu:
"Mardin'de içme suyu olmayan kaç köy var?" Bakan da ona asfalt yapılacak köyleri sıralamıştı. 1 kilometre de
Bilge Köyü' ne.
Şimdi görüntülerde izlediğiniz fırtına toz toprağının orası işte.
Devlet, kaymakamlık eliyle 2002'de köyler arası futbol turnuvası düzenlemişti.
Finalist
Bilge Köyü idi. Köylerin öğretmenlerinden oluşan takıma karşı. Maç, dört dört bitti. Penaltılarla öğretmenler kazandı.
Ödül
"Kazanan köye içme suyu" idi. Başka bir köye gitti.
Oysa yöre,
Yaşar Kemal' in deyişiyle
"Karıncanın su içtiği yer" di.
"Kırkçeşmeler" idi,
"yediçeşmeler" idi.
Yukarı Mezopotamya idi; Sümerlerin, Akadların, Aramilerin, Asurların, Mitanilerin, Bizansın, Arapların, Selçuklunun, Osmanlının, Kürtlerin, Süryanilerin, Türklerin
"medeniyet" harmanladığı yerdi!
Bilmez ki 44 cesetten, onca ölü
Çelebi' den geriye, adı
"medeniyet" ten,
"kent" ten,
"kutsal kent" ten gelen 3 yaşındaki bir
Medine de kalmıştı.
Bölgenin merkezi Diyarbakır'a götürmüşler yavruyu. Sonra Adana'ya taşımak gerekmiş. Ama yolda ölebilirmiş. Neden götürmek gerekmiş,
Medine bilmez ki:
Üniversite hastanesinde tomografi cihazı mı yokmuş neymiş! Korucu "Köyün bütün erkekleri korucu" çıktı. Muhtemelen katiller de öyle.
Ellerde, birbirine ölüm kusan devletin silahları. Devletten maaşlı.
1986'da,
"Köy sınırları içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için" diye tanımlanmış, bir ara 100 bin silahlı sivil aşiret mensubuna ulaşmış korucular.
Elbette, bize şehit korucu sayısını verdiğinde Genelkurmay Başkanı'nın söylediği de bir hakikat...
Ama korucuların bulaştığı, devlet raporlarında binlerle ifade edilen suçların, saldırıların, infazların, tecavüzlerin, arazi gasplarının, devlet silahıyla görülen özel hesapların, kan davalarının,
"husumetler" in kuyulara saklanmak istenen utancı da bir hakikat!
AKP Mardin Milletvekili
Süleyman Çelebi' nin üzüntüsünü, acısını izliyorum.
Katledilenlerle aynı soyadı taşıyor.
Katledilenler yanında o da
"Midyat'ta birkaç köy sahibi korucubaşı" olarak anılıyor.
ANAP var; o milletvekili. ANAP gidip AKP geliyor, yine milletvekili.
Acısı sesinden, yüzünden boşalıyor; belli.
Kişisel tarihine şimdi de bu katliam ekleniyor...
Bir yandan da, korucularının boşalttığı köylerin, yerinden ettiği insanların acılarının üstüne ekleniyor.
Silahlar Çocukları kurşuna dizmişler.
Kadınları kurşuna dizmişler.
Namaza duranları kurşuna dizmişler.
Uzun namlulu silahlarla
"kadim medeniyet toprakları" nın yorgun, bitkin, toz toprak tarihini kurşuna dizmişler.
Katiller elbet katliamın vahşet kusan canavarları.Silahları onlar ateşledi. Peki bu silahları onlara kim verdi? Kim bu kadar rahat uzun namlulu ölüm, bu kadar cani infaz kuşanabilmelerine, kamuflajlarla iyi eğitimli birer ölüm makinesi gibi sızabilmelerine müsaade etti! Oralarda iki uzman çavuş da şehit oldu; belki aynı saatlerde.
Elimde çok uzman mektubu var;
"aşiret korucuları kadar" kıymet görmediklerine dair.
Devletler
"terörle mücadele" de sadece gurur yapmaz, sadece şehitlere ağıt yakmaz; onca yıla dair hesap da verir:
Şimdi bu hesaba,
"Korucu köyünde çocukları, kadınları katleden silahlar" da eklendi!
Bir köyün tarihi adını değiştirip
"Bilge" yapmak, minicik çocukları,
Medine' yi kocaman bir bilgeliğin akıl, şefkat, huzur, barış ve medeniyetine emanet etmeye yetebilse keşke.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 6 Mayıs 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/05/06//talu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.