Sevgi ve saygıya dair hisler bazen
"hastalıklı" hale gelebilir ya...
Bireylerin arasındakiler bir yana, bir de
"kurumsal" olanları var... Ciddi iz bırakıyor.
Kimi siyaset ilişkisi böyle.
Kimi cemaat ilişkisi de.
Bir de
"Silahlı Kuvvetler" ile olanları var.
O başka Orduyu önemsemek, tarihte bir yere oturtmak, tarihi endişeler karşısında güvenmek, uğurladığın (erkek) evladından onu emanet ettiğin komutanına kadar sevmek, askerlik yaparken yeni hayat deneyimleri edinmek, yoksul hanenden gidip her gün sıcak yemek bulabilmek, şehidine yanmak, herhangi bir doğa gazabında bir asker elini yanında bulmak başka...
Silahlı Kuvvetler'i ne eylerse doğru eyler bir kurum sanmak...
Etten kemikten, bilgi ve yetenek kadar zaaf ve hatadan da ibaret birer insan olan en üst komutanları
insan üstü varlık, toplum ötesi şahsiyet, ideoloji dışı en bilge kişi, devletin ve milletin amiri zannetmek başka.
Emrindekilere, sevk ve idare gereği, görevi ve yönetmelik çerçevesinde
komut veren kişiyi, her konumdan her insana
ebedi komut makamı saymak da...
O makamdakilerin kendini öyle bilmesi de.
Emrindekiler başta, toplum fertlerini
her daim her buyruğa amade görmesi de.
Cumhuriyet değil Bu
sakat ilişki türünün insanlığa, insan haklarına, demokrasiye, hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne sığdığı zaten yok.
Ama,
sakatlığı her cenahtan onaylayan, ordu sevmek zanneden,
koşulsuz bir sadakat diye buyuranların tapar göründüğü kavramla söyleyeyim:
Bu hastalığın cumhuriyetle, cumhuriyetçilikle, cumhuriyetin imtiyazsızlık ve egemen zümresizlik ilkeleriyle zerre alakası yok. Cumhuriyetin eşitlik ve adalet, hak ve halk esaslarını da zehirleyen travmatik bir hal.
Sadece
toplumun olgunlaşmasını, ebedi erat olmaktan çıkmasını engellemiyor; açıkça konuşulmaz ama,
"siyasi kurum" olarak ön plana çıkabilen Silahlı Kuvvetler'in, etkin, verimli, hesaplı, insan kaynağını (ve teçhizat ile mali kaynakları) iyi koruyan ve kullanan, bünyesinde adalet ve hakkaniyet temeli sağlam teknik, teknolojik, idari tekamülünü de yaralıyor.
Siviller Biri şimdi Ergenekon sanığı, emeklilikten sonra bir
"sivil toplum kuruluşu" başkanı olmuş komutan... biri de Ticaret Odası gibi büyük, siyasi açıdan heterojen bir
"sivil toplum kuruluşu" başkanı (o da sanık) arasındaki
ilişki diline bakın:
"Ticaret Odası her zaman emrinizdedir. Emirlerinizi öğrenmek ve gelişmeler hakkında değerlendirmelerimizi size sunmak için..." Bizde bunlara
"sivil toplum örgütü" deniyor!
Bu ilişki türünün cumhuriyetçi olduğu sanılıyor.
Bağımsızlık ruhundan azade, emre amade şahsiyetler bize
bağımsızlık dersleri veriyor!
Tabii, cemaat buyruğu yahut parti lideri kuyruğu ile demokrat olmak da esasta aynı
"itaat kültürü"nün kolları!
İşin acısı; çok sayıda gazetecinin, ordu ile, cemaat ile, siyasi, idari ve parasal
"aristokrasi" ile ilişkisi de böyle!
Korku ve itaat Tarihin, eğitimin, destanların, kuruluşun, kültürün izleri ile ezberler, orduyu sığınılacak nihai kurum belletmiş. Bu doğru.
Ama bir başka hakikat de, korku ve itaat kültürü.
Zaten (yine cumhuriyete esastan aykırı biçimde)
"aşırı erkek egemen" ve tahakkümcü ilişkilerle dolu toplumun erkekleri, sadece aile, aşiret, cemiyet, cemaat, mektep, mahalle, tribün, sokakta değil... esas
"mecburi" askerlikte
aşırı buyurganlık, itaat, sessizlik, boyun eğme, hakaret, hizaya sokulma eğitiminden geçiyor.
(Parantez açayım: Bunları sadece
askerlik anılarımıza binaen değil; muvazzaf veya emekli on ve on binlerce profesyonel askerin hissiyatını en yakından, en doğrudan, çok sayıda yazılı ve sözlü tanıklıkla en iyi bilebilen muhtemelen tek gazeteci olarak yazıyorum.)
Ve bu
itaat kültürü erkekleri, sadece orduya karşı hisleriyle değil, esas
alttakine buyuruş, üsttekine esas duruş, komutanın emekli ve sivil toplum örgütçüsü görünenine dahi "emre amade oluş" ile donanıyor.Bu
itaat kültürü... Demokrasiyi de, cumhuriyeti de, adaleti de, orduyu da yaralayan darbeci ve çeteci zihniyetlerin de en büyük gıdası. Su gibi Lakin, öte yanda, askeri değil de
sivil görünümlü bir itaat kültürü elemanlarının demokrasi ufku da her zaman su götürür tabii...
Yer yer susuz getirdiğinde bile!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 29 Nisan 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/29//haber,84B74861BD2D4EF4AA6A831BD9AFE375.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.